Heykeltıraş Eti Behar, geçtiğimiz günlerde Belçika’nın Gent şehrinde düzenlenen Küf/Mold Sergisi’ne ‘Lady Godiva’nın dönüşü’ adlı işiyle katıldı
“Kadın kahramanlar erkeklerden daha yiğittir” mi diyordu Lamartine?
Yıllar boyu erkeklerin gölgesinde yaşamış kadınlar; anne veya sevgili, çılgın veya uysal, meleksi veya şeytana uymuş, savaşçı ya da sabırlı eş; gölgede kalmış kadınlar ya da ışık üreticileri… Çoğu bir ekine ve bir çağa damgasını vurmuş, kolektif bilinci beslemiş. Onlar efsaneleri temsil ediyorlar.
Mitolojide var olmuş, tarihe geçmiş ve destanlaşmış kadınlar öykülere anlam katmazlar mı?
Gelin birlikte heykeltıraş Eti Behar’ın büyülü dünyasına girip masallarına kulak verelim.
Belçika’daki serginizin nasıl oluştuğundan söz eder misiniz?
Aslında bu iş, Mart ayında yaptığım işin dönüşmüş versiyonu. O ara Genco Gülan’ın Galata Perform adlı yerinde, bir grup sanatçı workshop yapıyorduk. Performans festivalinin açılış gecesinin büyük bir bölümünü Genco Gülan ve bizim atölyeye verdiler. O dönemde türban meselesi yoğun olarak gündemdeydi. Buna gönderme yapan bir enstalasyon yaptım. Çünkü performans sanatçısı değilim. Tema ‘Binbir gün masalı’ idi. Bir vitrin mankenini giydirdim. Türban, jean etek, tayt, dizaltı çorap, pelerin; sırtında taşıdığı kanatları ve ayak ucuna yerleştirdiğim 50 tane (türbanlı) küçük plastik bebekle bir idole dönüştü.
Galata Perform’da bu sergi nasıl tepki aldı?
Çok kalabalık bir izleyici kitlesi yoktu. Gelenler türbana dokunmadılar, ama mankenin bluzunu çıkarmaya çalışarak mankeni soymak istediler.
Ya “Lady Godiva”nın dönüşü’?
‘Lady Godiva’nın Dönüşü’/This is an American Legend’dı ismi. Belçika’da imal edilen ve Amerika’da üretimi olan Godiva çikolata markasını geçtiğimiz yıl Ülker satın aldı. Bu bana çok ironik geldi. Godiva’nın ambalajı üzerinde Lady Godiva’nın resmi vardır. Çıplak bir kadın at üstünde. Hikayeyi bilirsiniz; 15.ci yüzyılda İngiltere’de bir vali halkına ağır vergiler uyguluyormuş. Eşi bu vergileri indirmesi için kocasına söz dinletemiyormuş. Sonunda yapmayacağına inandığından kocasının aklına bir fikir gelmiş. ‘Çıplak olarak atın üstünde gezersen bu iş olur’ demiş. Kadın kocasına inat ve halkını kurtarmak adına çıplak olarak ata binmiş. Dolayısı ile kurtarıcı kadın figürü olarak efsaneleşiyor. Bununla ilişki kurarak yine vitrin mankeni ve türban konseptini kullanarak farklı bir idol oluşturdum. Bir “Super Hero” figürü. Türbanın altına bir de Harley Davidson bandanası kullandım. Üzerinde şöyle bir yazı vardır: “Harley Davidson, This is an American Legend”. Burada çok ironik bir durum var. Bağlantılar açık sanıyorum.
Türbanı savunan kadınlarımız bir erkek söylemini gerçekleştirmek için militanca mücadele ediyorlar. Ben saygı da duyuyorum ama etkileniyorum da. Konularım her zaman kadın ve kadınlık meseleleri olmuştur. Yıllarca New York’ta yaşamış ressam Suzan Batu, işimi beğendi. Geçen sene Kapalıçarşı’da düzenlenen serginin bir uzantısı olan Belçika’daki Küf/Mold sergisine girmem için beni yönlendirdi.
Siyasette, sanatta, yeniden bir kahraman yaratma ihtiyacı neden doğar genelde?
Toplum ekonomik, kültürel, siyasal olarak dara girdiği dönemlerde bir kahraman ihtiyacı doğar. Amerikan sineması bu kahramanları bolca yaratır örneğin Batman, Catwoman vs gibi. Bu işimle ben de böyle bir kadın kahraman yarattım.
Bu sergilerin Kapalıçarşı veya Belçika’da Türklerin yoğun olarak yaşadığı Gent şehrinde yapılmasının özel bir nedeni var mı?
Mold, İngilizce küf demek. Doğal bir hareket, kendine göre bir dokusu var. Aslında seçtikleri mekanlar ismi gibi. Kültürel, sosyal, ticari alışverişi canlandırıyorlar ve bu tür bakımsız mekanları değerlendirmiş oluyorlar.Yurt dışından yabancı sanatçılarla birlikte olduk. Onların işlerinin yerleşmesine yardımcı olduk. Tabii onlar da bize.
Nelerden besleniyorsunuz?
Dönem dönem beslendiğim konular değişiyor. Kendi iç dünyam her zaman devrede. Başta yaptığım işlere bakınca ne kadar karamsar olduğumu görüyorum. Torunum Defne ile birlikte vakit geçirdiğimiz zamanlar oldu. Beş yaşında iken onunla sıkça çizgi film izledim. Kendi aramızda oyunlar icat edip oynardık. Bir masal sirkülasyonu vardı aramızda. Bir masal anlatırdım, o doğaçlama devam ederdi. Beraber yaratıcı faaliyetler de yapardık. Eline hamur verirdim. Defne’nin oluşturduğu canavarlar serisi vardı. Bir gün oyun olsun diye ‘Papier maché’ (sıkıştırılmış kağıt) deniyordum. “Hadi gel” dedim “bu çizdiğin kahramanları gerçeğe dönüştürelim.” Boyadık, çizdiği figürlerin gerçeğe dönüşmesini seyretmek hoşuna gidiyordu. Defne sayesinde hoş bir şey yakaladım. Soyut ve biraz da karikatür tadında masal kahramanları oluşturmaya başladım.
Çizgi masalın personalarını nerelerde sergilediniz?
Yazın Büyükada Sanat Evi’nde açtığım sergide masal anlatıyordum. Bunlar dokuz parçalı bir seri oldu. Ses, metin ve heykelin bir araya gelmesi ile birlikte, masal içinde bir masal düzeni oluştu. Lilith’i, Havva’yı ve onların çocuklarını anlattım. Daha önce Mayıs ayında Askeri Müze’de bir fuar oldu, bütün işlerimden örnekler koyarak karışık bir sergi oluşturdum. O da izleyici ile paylaştığım ilk sergimdi. Geçen kış Mayıs ayında Pera Müzesi’nde sergilenen “Yeni” adlı gösteride de bir işim oldu. Performansçılardan birini canlı heykele dönüştürdüm, öyle giydirdim.
İşlerinizdeki öncelik nedir? Kendinizi nasıl tanımlarsınız?
İşlerimi öncelikle form, estetik, renk gibi plastik kaygılarla üretiyorum. Ancak arka planda, bir masal anlatısı olarak tasarlıyorum. Kaynak aldığım metinler arasında en etkilendiğim ‘Binbir gece masalları’. Bu metinlerin içeriğinden çok anlatıcı konumunda olan Şehrazad’ın rolü etkilemiştir beni. Hikayeye göre Fars Kralı Şehriyar, Hindistan ile Çin arasında bir adada hüküm sürer. Şehriyar, karısının kendisini aldattığını öğrenerek öfkelenir, tüm kadınların sadakatsiz olduğuna inanıp önce karısını öldürür. Sonra vezirine buyurarak her gece gelen başka kadınları da tan vakti idam ettirir. Bir süre sonra vezirin akıllı kızı Şehrazad bu kötü gidişe bir son vermek için bir plan kurar ve Şehriyar’ın bir sonraki eşi olmaya aday olur. Evlendikleri geceden başlayarak kız kardeşinin yardımıyla Şehriyar’a çok heyecanlı ve güzel hikayeler anlatır. Tam şafak vakti geldiğinde hikayenin en heyecanlı kısmında keser, ertesi gece devam edeceğini söyler. Masallardan bir kitap oluşur. Sona gelindiğinde Şehrazad evlenmiştir ve üç çocuğu vardır artık. Kralın kadınlar hakkında öfkesi dinmiş, Şehrazad’ın sadakatine inanmıştır.
Şehrazad hikayedeki rolü ile efsane olmuş bir figür.Var olmak için masal anlatan ve anlattıkça var olan. Ben de kendimi bu model benzeri bir döngüye ait hissediyorum, var olmak için figürlerimi oluşturuyorum. Bu roller ve efsane kadın modelleri hep ilgimi çekmiştir.
Lamartine, bir kahraman hayranlık uyandırdığında mucizeyi kadından beklemek gerekir mi diyordu? Kahramanların anlatıcılarını ve yeniden yaratıcılarını kutluyoruz. Masallarda yeniden var oldukları için…