Fırat Güllü / Eleştirmen
Yıldırımspor Kulübü “Alkışlar” tiyatro topluluğu 2008-2009 sezonunu “Karmakarışık” adlı oyunu ile açtı. 15 Ekim tarihli Şalom’da oyunun yazımı ve yönetimini üstlenen ve ağırlıklı oyunculuk yükünü sırtlayan kadroyla yapılan söyleşide oyunun çıkış süreci ve YSK açısından taşıdığı önemden bahsedilmişti. Konuyla ilgilenenler bu söyleşiyi okuyabilirler. Bu yazıda ise daha çok bir seyircinin izlenimleri üzerinden oyunun genel bir değerlendirmesi yapılmaya çalışılacaktır.
Daha önce “Şeytana Uyma” adlı oyunları üzerine yazdığımız bir değerlendirme yazısında YSK’nın kendi oyunlarını yazma konusundaki başarılı girişimi üzerine bazı değerlendirmeler yapmıştık.? Söz konusu oyun, hatırlanacağı gibi, daha çok cemaate dönük kimi tartışmaların sahne diliyle ifade edilmesi amacıyla kaleme alınmıştı. “Karmakarışık” ise Türkiyeli Musevilerin kendi içlerinde tartıştıkları kimi meseleleri cemaat sınırlarının dışına taşıyor ve genel anlamda Türkiyeli orta sınıf ailelerde son dönemde yaşanan parçalanma olgusunu konu edinmeyi amaçlıyor. Bir önceki yazımızda yaptığımız bir yanlışa düşerek oyunun ayrıntılı bir öykülemesini yapacak ve oyuna gitmeye üşenen kimi okuyuculara bedava bir bilet sunacak değiliz. Ama analizimizi daha sağlıklı yürütebilmek için bazı ipuçları vermek zorundayız.
Oyun Ceyda adlı bir kadın kahramanı merkeze alarak onun ailesi çevresinde gelişen kimi olaylar aracılığıyla kadın erkek ilişkilerinde yaşanan ve farklı kuşaklarda farklı biçimlerde tezahür eden en temel sorunlar üzerinde durmayı amaçlıyor. Baş kadın kahramanımız çatırdamakta olan evliliğini kurtarma yolundaki girişimlerinden vazgeçmiş ve belki de gecikmeli bir projeye start vererek, standart aile hayatındaki rolünün gereklerinin dışına çıkmış ve edebiyat aracılığıyla kendini gerçekleştirmenin yollarını aramaya başlamıştır. Ancak annesinin verdiği bilgilerden öğrendiğimize göre yürüttüğü proje gereği kendi iç dünyasına döndükçe ailesindeki parçalanma daha da hız kazanmış ve nihayetinde kocasının bir başka kadınla birlikte olmasına ve evi terk etmesine yol açmıştır. Oyun tam bu noktada başlar ve kendisine getirilen bir senaryo teklifiyle birlikte Ceyda, bu süreçte yaşadıklarının bir izdüşümünü sinema perdesine de yansıtmaya başlar.
Açıkçası iç içe geçmiş ve iyi bir şekilde örülmüş kurgusunu, oyunun en güçlü yanı olarak gördüğümüzü belirtmeliyiz. Bir yandan gündelik zamanın akışıyla içerisinde Ceyda’nın ailesini yeniden bir araya getirme çabasına şahitlik ederken, diğer yandan melodram türünde icra edilen bir film aracılığıyla bunun çarpıtılmış bir görüntüsüyle de karşılaşmamız ve bunların da ötesinde başroldeki yazarın yaratı süreçlerinin nasıl gerçekleştiğini görmemiz kurguyu daha da karmaşık hale getirerek, oyunun adını hak etmesine neden oluyor. Oyunu kaleme alan ekibin yıllar içerisinde karmaşık kurguların altından kalkma konusundaki ustalığının her geçen gün arttığı hissedilmekte. Profesyonel olmayan bir cemaat tiyatrosunda bu tür yeteneklerin istikrarlı bir biçimde geliştirilmesi ve yıllar içerisinde bir gelenek haline gelmesi tiyatro sanatı açısından oldukça sevindirici bir gelişme.
Bu yıl kısmen yenilenen ve gençleşen oyuncu kadrosu için de olumlu şeyler söylemek lazım. Son derece örgütlü bir görüntü çizen kulis arkası ekibinin de katkılarıyla oldukça dinamik ve disiplinli bir kadro oluştuğunu gözlemledik. Tek tek herkesin gösterinin en iyi biçimde akması için elinden gelen desteği verdiğinden emin olabilirsiniz. Elbette ki tecrübe ve yeteneği birleştirerek oyunun seyir zevkini arttıran bazı oyuncuların seyirci üzerine bıraktığı etki her zaman daha fazla olacaktır ama biz bu konularda çok ipucu vermiyor ve oyunculukların genelde belli bir çıtanın üzerinde olduğunu belirterek seyirciyi bu zevki bizzat tatmaya davet ediyoruz.
Ancak tüm bu olumlu ve memnuniyet verici yönlerinin yansıra, oyunun verdiği temel mesajın kimi yönleriyle tam olarak anlaşılamadığını da söylemeden geçmemeliyiz. Özellikle oyunu birlikte izlediğimiz bir grup seyirci açısından başroldeki kadın karakterin, aile içerisinde kadına biçilen geleneksel rolle yaşadığı çatışma sonrasında ailesinin yıkıma gitmesine başlangıçta dur diyememesi, ama ardından kendi özgürlüklerini geliştirirken sevdiklerini de kaybetmeme tercihini yapması anlaşılır ve haklı bir girişim olarak görüldü. Ancak bunu yaparken bir başka kadının (kocasının sevgilisi olan sekreter) yıkımına dolaylı da olsa sebep olması (bu ekonomik krizde sekreterin işten atılmasına seyirci kalması) kafalarda bir soru işareti oluşturmuşa benziyordu. Sonuçta sekreter kız (sınıfsal olarak Ceyda’nın altında bir karakter olarak da çiziliyor) Ceyda’nın kocası tarafından kullanılıp bir kenara atılmış olmuyor mu? Belli anlamda erkeklerin fazla materyalist olan dünyalarına dönük hassas bir eleştiri yöneltmeye çalışan oyunun kadın yönetmen, yazar ve başrol oyuncuları Ceyda’nın düştüğü durumla kurdukları empatiyi bu kadın için neden kuramamışlardı? Erkek dünyasının değer yargıları içerisinden belirlenen bir “iyi kadın”, “kötü kadın” ikilemine sıkışmış olabilirler miydi? Diğer bir soru işareti oluşturan nokta da farklı etnik ve cinsel kimliklerin sergilenişi ile ilgili bir ayrıntının sahnelenişiyle ilgiliydi. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi bu oyun aslında cemaat sınırları dışına çıkarak, etnik ve kültürel kimliklere bağlı kalmadan çok daha geniş bir kesimi içine alan bir tartışmayı merkezine taşımayı amaç ediniyordu. Ancak oyun içerisinde sunulan bir Kürt kapıcı tiplemesinin aynı zamanda mizahi bir öğe olarak filmde “gay” olarak canlandırılması ve karikatürleştirilmesi, aslında kültür sanat ortamımızda çok sık rastladığımız ve sık sık Musevilerin de muzdarip olduğu kalıplaşmış bazı “ötekileştirici” sterotiplerin yeniden üretilmesi anlamına mı geliyordu?
Bu sorular sonuçta amatör tiyatro faaliyetine yeni bir soluk katmaya çalışan bir girişim olarak YSK’nın oyununun genel anlamda taşıdığı pozitif değeri azaltmıyor kuşkusuz. Hatta bir fırsatı bulunup grupla tartışıldığında bizleri yeni çıkarımlar yapmaya da götürebilecek fırsatlar olarak da görülebilirler. Sonuçta bir tiyatro oyunu kendi seyircisini sahnede gördükleriyle ilgili bir tartışmanın içine çekebildiği oranda güçlüdür. Tiyatro salonunda tartışma varsa hayatta vardır demektir.