Sabancı Üniversitesi’nde Akademisyen olan İzak Atiyas, 4 Kasım gecesi düzenlenen Bilgilendirme Toplantısı’nda, ekonomik krizin başta Amerika olmak üzere tüm dünyayı nasıl etkisi altına aldığını, krizin doğuş sebeplerini ve Türkiye’ye olan etkilerini cemaatimizle paylaştı.
Global olarak son 14 -15 yıla baktığımız zaman, ölçekleri farklı olan çeşitli krizler yaşadığımızı görüyoruz. 1994’te Meksika krizi, 1998’de Uzakdoğu, Rusya, Brezilya ardından 2001’de Türkiye ve Arjantin ekonomik krizlerini yaşadık. Genellikle bu krizlerin arkasında makro ekonomik etkiler yatıyor. Yanlış döviz kuru politikaları, bütçe açıkları veya cari açıklar ya da mali sektörün yeterince denetim altında olmaması.
Bugün için çok önemli bir fark var. Çevre ülkelerde değil ABD’de yaşanan büyük bir kriz var.
Nasıl başladı bu kriz?
Bu kriz konut kredileri ile başladı ve gelişti. Genel anlamda 2008 krizine baktığımız zaman birçok dinamik olduğunu saptıyoruz. Bunlardan ilki köpük diye tanımlandıracağımız olaydı. Köpük, konut fiyatlarında sürdürülebilir olmayan bir artış olarak tanımlanabilir. Ucuz para dönemi, hızlı kredi genişlemesi, gevşek bir para politikası ile başlıyor. Çok düşük faizler, ondan sonra bu ucuz faiz ve bol kredi ile beslenen konut talep artışı meydana geliyor. Doğal olarak bu konut fiyatlarında artışa sebep oluyor. Böyle olunca teminat ve ipotek değerleri artıyor. İnsanlar daha fazla kredi kullanıyorlar daha fazla talep artınca bu devam ediyor. Aslında geçmişte birçok krizde böyle bir para politikası ve gevşek para politikası dönemi de yaşanmamış. Çünkü iktisatçılar buna “kendini doğrulayan kehanet” diyorlar yani bir yerde başlayınca diğer ülkelerde de hissediliyor. Aslında makro politikası son derece sağlam olan ülkelere de sıçrayabiliyor.
Bir bankada mevduatınız varsa başka mevduat sahiplerinin o bankadan paralarını çekmeye başladığı anda siz de o bankadan paranızı çekmek için sıraya girersiz. Bu kadar küçük bir örnek bile krizi tetiklemeye yeterli olabiliyor. Ondan sonra köpük patlıyor.
Nasıl patlıyor?
Amerika’da konut sektöründe arz patlaması yaşanıyor. Birçok firma yeni konutlar yapmaya başladı. Arz/ talep arttığında kriz ufak ufak kendini göstermeye başladı. Konut fiyatlarındaki ufak bir düşüş kriz mekanizmasını harekete geçiriyor. Borç alanlar risklerini azaltmak için varlık satışına başlıyorlar. Böylelikle varlık fiyatlarında düşüş yeni düzeltmelere yol açıyor. Buna borç azaltması diyoruz. Azaltma süreci son derece sancılı bir süreç. Zarara uğrayan mali kuruluş kendi borç-sermaye oranını korumak veya riskini azaltmak için açtığı kredileri kısıtlama yoluna gidiyor. Buradan da ciddi bir kredi daralmasına gidiyoruz. Amerika’da yaşanan olay özetle budur.
2008 krizini diğerlerinden ayıran başka özellikler var; gölge bankacılık sistemi: Bankacılık sisteminin dışında yeni bir bankacılık sistemi gelişti. Bankacılık sistemi kendi bünyesinde mevduat topladığından sıkı bir şekilde denetlenir. Verdikleri her kredinin karşılığında belli bir oranda sermaye tutmaları gerekir. Bankacılık sistemi bu denetim karşılığında devletten bazı güvenceler alır. Bu güvencelerin en önemlisi mevduat garantisidir. Bankanın zor duruma düşmesi halinde mevduatlar devlet tarafından garanti edilir. Dolayısıyla bu bir koruma politikasıdır. Çünkü bankacılık sistemi yaptığı iş gereği kısa vadeli borçlanır, uzun vadeli kredi verir. Yapması gereken iş budur. Bankacılık bu demektir. Koruma politikalarının temel amacı olası krizleri baştan ortadan kaldırmaktır. Buna karşılık mali sistemdeki diğer oyuncular bu şekilde sıkı bir denetim altında değildir. Onlar mevduat toplamazlar. Dolayısıyla onların borçları da devlet garantisi altında değildir. Bu yüzden Amerika’da kısa dönem borçlanıp uzun dönem borç verme işi bankacılık sisteminin dışına taşınmıştır. Aynı zamanda bu tür mali kuruluşlar bankacılıkta olduğu gibi ciddi bir koruma şemsiyesi altında da değildir. Her hangi bir panik halinde batma riski altındadır. Üstelik denetlenmedikleri için bu kuruluşların borçlanma düzeyleri çok fazladır. Bankacılık sisteminde 1/9 gibi oranlardan söz ederken mali kuruluşlarda 1/20 gibi oranlardan söz ediyoruz. Bunlar çok ciddi borçlanma düzeyleridir. Kriz bu tür mali kuruluşların alacaklılarının borç kapatma eğilimleri tetiklenmesi ile birlikte başlamıştır.
Güven ortamının yok olması ve panik, krizin en önemli iki faktörüdür.
Başka faktörler de var. Birçok iktisatçı mali sistemdeki ödüllendirmenin krizdeki farklı boyutunu gözler önüne seriyor. Krizin kendisinden olmasa da krize yol açan önemli borçlanma sistemini ortaya çıkartıyorlar. Bu tür işlemleri yapan bankacıların, “brokırların” yüksek maaşlarının çok önemli bir bölümü kısa dönemli karlara bağlıdır. Ve tek yanlıdır. Kar yükselince yükselir; kar düşünce düşmez. İşlemlerin daha uzun dönemli performanslarını göz önünde bulundurmayı özendirmezler. Kısa dönemli işlemleri yaparlar ücretlerini alırlar.
Bir başka konu menkul kıymetlendirme şekilleri- ki benim çok az anladığım bir konu- bir konut kredisi var. Çeşitli şekillerde paketleniyor, satılıyor ondan sonra ilk bankanın bilânçosundan adım adım uzaklaşmış büyük bir mali piyasa oluşuyor. Banka bilânçosu ile bağlantısı çok zayıf bu paketlenmiş yeni enstrümanların küçük bir bölümü ile ilişkili fakat bu varlıkları değerlendiren kuruluşlar – kredi derecelendirme kuruluşları- değerlendirmeyi doğru yapmıyorlar olduğundan düşük tahmin ediyorlar. Kredi paketleme yoluyla yapılan işlemler bankacılık sisteminden çıkıyor, gölge bankacılık sistemine kayıyor bu eğilimler riski arttırıyor.
Son zamanlarda mali sistemlerde “mark to market” denilen yeni bir muhasebe sistemi ön plana çıkıyor. Bir varlığınız varsa o varlığın piyasa değerinden bilânçonuzu tutuyorsunuz. Bir krediniz varsa kredinin o anki piyasa değeri bilânçoya işleniyor bu da genişleme ve daralma dinamiğini daha da hızlandırıyor. Köpük sırasında varlık fiyatları muazzam artış gösterirken krediyi açan kuruluşun varlıklarının değeri gerçek ekonomik değerinin çok üstünde olabilir bu da kredi mekanizmasını daha da tetikliyor. Varlıklarınız çok değerli daha da fazla kredi verebiliriz dolayısıyla kredi genişlemesi süreci, borçlanma ve köpük süreci hızlanıyor.
Köpük patladığı zaman yani konut fiyatları düşmeye başladığı zaman bilançonuzdaki varlıkların değeri bu sefer gerçek ekonomi değerinin altına düşüyor. Bir yandan da mali kuruluş borç sermaye dengesini korumak durumunda olduğundan bu da kredi kapatma eğilimini çok güçlendiriyor ve kredi musluklarının çok hızlı bir şekilde kapanmasına yol açıyor. Aslında özet olarak yapılmak istenen şuydu: Bilânçoların, piyasa hareketlerini doğru bir şekilde yansıtması isteniyordu. Fakat “Mark to market” muhasebe sisteminin köpük sürecini hızlandırdığına inanılmaktadır. Dolayısıyla bugün birçok düzenleme sisteminin arayışının yanında, yeni bir muhasebe sisteminin arayışı da ortaya çıkmıştır.
Ne yapıldı? ABD’nin kurtarma operasyonları siyasi dinamikler açısından ilginçti. Sağda cumhuriyetçi bir hükümet sonunda piyasalara ciddi bir şekilde müdahale ederek çok büyük bir kurtarma paketi hazırlamak zorunda kaldı. Demokratlar ve cumhuriyetçiler arasında çok büyük pazarlıklar yapıldı. 700 milyar dolarlık bir kurtarma planı kabul edildi. Daha çok kötü varlıkların satın alınmasıyla ilgili kabul edilmişti. 150 milyar doları milletvekillerini etraflarına / bölgelere dağıtılan rantlardan oluşuyordu. 8 Ekim’de ilk liderliği İngiltere gösterdi. 400 milyar pound değerinde bir paket açıkladı ve doğrudan doğruya devletleştirme pahasına bankaların sermayesine katkıda bulunuldu. Bu da tamamen bankaların öz sermayelerini arttırmaya yönelik oldu. Satın alınan hisseleri devletin ne yapacağı kendi bileceği iştir. İngiltere’nin bu hareketi dünyaya ciddi bir örnek oluşturdu, Avrupa ülkeleri ciddi bir şekilde fon toplamaya karar verdiler onlar bu kadar somut bir açıklama yapmadılar ancak kısmi devletleştirme dahil olmak üzere milyarlarca avroluk harcamaya hazır olduklarını açıkladılar.. Bunu takip eden günlerde 14- 15 Ekim ‘de ABD beklenmeyen bir kararla 750 milyarlık paketin 250 milyarını devletleştirme için kullanacaklarını açıkladı yani ABD de bankalara ortak olabileceğini açıkladı. Bu önlemlerin kısa vadede en önemli hedefi banklar arası kredi piyasasını koruma altına almaktır ve yeniden canlandırmaktır. Önlemler öz sermayeyi artırarak borç azaltma dinamiğini durdurup kredi verme potansiyelini arttırmak ve bankaların karşılıklı batmayacağı güvencesi ortaya çıkınca birbirlerinden daha güven içinde kredi vermesini sağlamak için ortaya çıkarıldı.
İktisatçılar bu dönemde çok hızlı bir şekilde “ortak akıl’a” ulaştılar. Onlara göre ilk yapılacak iş bankaların sermayelerini güçlendirmek idi. Bir iktisatçı buna “tek sektörde sosyalizmin” adını taktı.
İkinci önemli nokta ise maliye politikalarıyla yani bütçeyi kullanarak ekonomiyi canlandırmak. ABD bu şekilde böyle bir paketi yürürlüğe soktu. Bazı iktisatçılar geri ödenemeyen konut kredilerine destek vermenin muhakkak gerekli olduğunu söylüyorlar. En önemli konulardan biri uluslararası koordinasyon. Kriz global bir kriz. Koordinasyonu gerçekleştirmek çok zor. Almanya da konut krizi yok ancak uluslar arası koordinasyon söz konusu olunca Almanya’nın kurtarma operasyonuna katılması demektir. Bir ülkedeki bir patlama hemen yakınındaki ülkeye de sıçrıyor. Krizin derinleşmesine neden oluyor.
IMF’nin ülke krizleri bağlamında otomatik olarak devreye girebileceği konuşuluyordu. Şimdi ise daha global mali polis olabilir mi tartışmaları gündeme geldi .
Türkiye için ise 2001’den sonra bankacılık sistemi çok daha sağlam biliniyor. Bilanço dışı kalemler çok daha az. Yakın denetim altında. Buna karşılık özel sektörün dış borç düzeyi ve cari açık çok yüksek. Döviz kuru sadece Türkiye’deki beklentiler yüzünden dalgalanmıyor aynı zamanda yurtdışındaki faktörler yüzünden de dalgalanmalar ve tedirginlikler yaşanıyor.
Petrol fiyatlarındaki düşüş cari açığın azalmasına katkıda bulunacak. Ciddi bir yabancı sermaye çıkışı var. Ayrıca, dolardaki yükselme ihracata olumlu olarak yansırken öte yandan ABD ve Avrupa’daki daralma ihracatı olumsuz yönde etkilemektedir.
Önümüzdeki dönemde çok ciddi bir yavaşlama ve işsizlik artışı bekleniyor. Çok ciddi bir mali kriz olup olmayacağı politika ile de doğrudan ilintilidir. Özel sektörde ise borç yükü yüksektir. Ancak bu borcun uzun vadeli olması pozitif etki yaratıyor. Önümüzdeki yıl vadesi gelecek olan borçların 30/40 milyar olduğu söyleniyor..
29 Ekim’de IMF’nin açıkladığı kredi mekanizmasından sağlıklı politika yürüten ülkeler yararlanacak. Aynı gün FED’de Meksika, Brezilya, Kore ve Singapur için 30’ar milyar dolarlık desteğin hazır olduğunu söyledi. Bunlar önemli açıklamalar. Türkiye’de hükümetten çok fazla ses yok. Merkez Bankası’nda döviz depo piyasası oluşturuldu. Bankaların birbirlerine kolayca döviz borçlanmasını kolaylaştırmak önemli bir garanti mekanizması oluşturuldu.
Tüm dünya önümüzdeki yıl ciddi daralmalar yaşayacak…