Kahkahayla harekete geçen genler

Yaşam
31 Aralık 2008 Çarşamba

Melis NİYEGO

Son yıllarda yapılan bazı çalışmalara göre hayat deneyimlerimiz genlerimizi etkileyebiliyor, olumlu duygular “iyi” genleri harekete geçirebiliyor...

Hiç düşündünüz mü ağır bir şokta insanın saçları bir gecede nasıl beyazlayabiliyor? Üzülünce nasıl oluyor da göz pınarlarımız anında gözyaşı salgılayabiliyor? Cevap duygu ve düşüncelerimizin bedenimiz üzerinde büyük etkileri olmasında gizli...

2001 yılında insanın gen haritası çözüldüğünde, bu çağın buluşu olarak nitelendirilmiş ve ileriki yıllarda birçok hastalığın gen tedavisiyle iyileştirilebileceği düşünülmüştü. Adeta insanlığı mutlak sağlığa ulaştıracak pin kodu kırılmışcasına bir heyecan vardı bilim dünyasında. Yıllar geçtikçe, kişinin hangi hastalığa daha yatkın olduğunu inceleyen gen testleri popüler olmaya başladı. Günümüzde bazı laboratuarlar, ileride hangi hastalıklara yakalanma riskine sahip olduğunuzu genetik testlerle inceleyip, bu riskleri azaltmak için nasıl bir yaşam tarzı benimsemeniz gerektiği ile ilgili tavsiyeler yapıyorlar.

Şimdilerde ise bilim dünyası yeni bir bilgiyle çalkalanıyor. Son yıllarda yapılan bazı çalışmaların sonuçlarına göre genler çevreyle etkileşim sonucunda aktif veya pasif hale geçebiliyor. Kısacası, genetik açıdan çok şanslı olmasak bile, kötü genleri uyku halinde tutmak, iyi genleri ise aktif hale geçirmek mümkün.

Bu nasıl mı oluyor? Aynı odanızdaki ışığın düğmesi gibi, genlerin de açma-kapama düğmeleri var. Bu düğmeler çevreden aldıkları sinyallere göre genlere “aktif ol” veya “pasif ol” komutu veriyorlar. Çevre derken tabii ki çok geniş kapsamlı bir kavramdan bahsediyoruz. Yaşadığımız ortam, soluduğumuz hava gibi somut dış etkenlerin yanısıra, yaşam deneyimlerimiz ve duygularımız da genlerimiz üzerinde önemli bir etkiye sahip.

Hayvanlar ve insanlarla yapılan bazı çalışmalar bu çevresel etkilerin ne büyük bir güce sahip olabileceklerini çarpıcı bir biçimde ortaya koyuyor. Biraz size bu çalışmalardan bahsetmek istiyorum:

Scientific American dergisinin Haziran/Temmuz 2008 sayısında yayınlanan bir makalede fareler ve yavrularıyla yapılan bir çalışmadan bahsediliyor. Sonuçlara göre, ebeveynlerin bazı davranışları çocuğun DNA’sında değişiklere neden olarak zihin sağlığını etkiliyebiliyor. 2004 yılında McGill Üniversitesi’nden Michael Meaney’nin yaptığı bu çalışmada, anneleri tarafından çok sevgi gören ve az sevgi gören fare yavruları karşılaştırıldı. Yetişkin hale geldiklerinde, yavruyken çok sevgi görmüş olan farelerin, daha az sevgi görmüş olanlara göre stresle çok daha iyi başa çıktıkları görüldü. Yapılan incelemelerde beyindeki stres etkisinin sakinleşmesine neden olan genin, az sevgi görmüş farelerde “pasif” hale getirildiği ortaya çıktı. Kısacası, sevgi alışverişi bir canlının genleri üzerinde değişikliğe neden olabiliyor ve strese dayanıklılığı etkileyebiliyor!

Yine Scientific American’ın aynı sayısında yayınlanan bir başka çalışma kronik yalnızlığın genler üzerinde değişikliğe neden olarak hastalığa yol açabileceğini gösteriyor. Los Angeles Kaliforniya Üniversitesi’nde Steven Cole ve arkadaşlarının yaptığı araştırmada, kronik yalnızlık çeken insanlarda kalp rahatsızlıkları ve kanser için önemli bir risk faktörü olan enflamasyonun (canlı dokunun hasara verdiği yanıt, iltihaplanma) arttığı görüldü. Yalnızlığın enflamasyonu tetikleyen geni aktif hale getirdiği ortaya çıktı. Bu kez de yalnızlığın yarattığı psikolojik etkilerin bir genin “düğmesini açarak” ciddi rahatsızlıklara neden olabildiği gerçeğiyle karşı karşıyayız.

Son olarak, Japon bilim adamı Kazuo Murakami’nin yaptığı ve “Genetik Zeka” adlı kitabında detaylarını yazdığı çalışmadan bahsetmek istiyorum. Murakami ve ekibi bu çalışma için bir grup komedyenle işbirliği yaptılar ve kahkahanın şeker hastaları üzerindeki etkisini incelediler. Şeker hastalarını iki gruba ayırdılar: bir grup komedi gösterisi izlerken, diğer grup ciddi bir konferans izledi. Her iki grubun da daha sonra tokluk kan şekeri ölçüldüğünde, komedi gösterisi izleyen grubun kan şekerinin çok daha düşük olduğu görüldü. Başka bir deyişle, kahkaha atmanın kan şekeri kontrolü sağladığı ortaya çıktı. Bunun nedenini inceleyen araştırma ekibi, kahkahanın 24 geni “aktif” hale getirdiğini ortaya çıkardı. Bu 24 genden bir tanesi de kan şekerinin yükselmesini engelleyen bir gen. Böylelikle ilk kez olumlu bir duygunun “iyi gen”lerin düğmesini açabileceği ortaya çıkmış oldu.

2001 yılında İnsan Genom Projesi sonuçları yayınlandığında sahip olduğumuz genlerin mutlak kaderimiz olduğu anlayışı vardı. Ancak yukarıdaki çalışmalar, insan denen tasarım harikasının çok daha kompleks bir mekanizma ile işlediğine işaret ediyor. Çevre ve en önemlisi zihnimiz genlerimizin düğmelerini açma veya kapama gücüne sahip. Murakami diyor ki: “Mutluluğu yöneten genler herkesin içinde gizlidir, sadece devreye alınmayı beklerler.”

Bu alanda yapılan çalışmalar elbette henüz çok yeni. Aslında, büyük bir okyanusa açılan bir geminin kamarasında perdeyi sadece aralamış sayılırız. Bu konuda çok çalışma okuyacağımıza ve gittikçe ikna olacağımıza inanıyorum. Daha fazla bilimsel kanıt gelene kadar ise yapacak tek birşey var: bol kahkahalı günler bizim olsun!