Geçen Cuma kötü bir gün geçirdim ama bu Amerika için oldukça tipik bir gündü.
Gün aslında iyi başlamıştı. Hong Kong’un açıklarında bir ada olan Kau Sai Chau’da Güney Çin Denizi’ni gören kayalık bir tepede durdum ve Çinli bir arkadaşımın cep telefonuyla parazitsiz bir şekilde Maryland’deki eşimle konuştum. Birkaç saat sonra, güçlü kablosuz bağlantısıyla bana yol boyunca dizüstü bilgisayarımdan internette gezinme imkânı sağlayan şık bir hızlı trenle Hong Kong’un ultra modern havaalanına ulaştım ve dönüş yolculuğu için uçağıma bindim.
Hong Kong’dan gelip Kennedy havaalanına inmek “Jetsons”lardan “Flinstones”lara gitmek gibiydi. Çirkin ve alçak tavanlı geliş salonu çok sıkışıktı ve bir bagaj taşıma arabasının ücreti 3 dolardı. (Başka büyük havaalanlarında olduğu gibi en azından yabancı ziyaretçilere ücretsiz araba temin edemez miyiz?) Bu rengi atmış, kirli salon bana daha önce bulunduğum bir yeri çağrıştırdı. Sonra neresi olduğunu anladım: Hong Kong’un eski Kai Tak Havalanı. 1998’de kapatılmıştı.
Ertesi gün New York’taki Penn Station Tren İstasyonu’na gittim. Perona inen yürüyen merdivenler o kadar dardı ki, sanki valiz icat edilmeden önce tasarlanmışlardı. İğrenç peronlar herhalde 2. Dünya Savaşı’ndan beri temizlenmemişlerdi. Amerika’nın hızlı tren yerine New York – Washington arasında işlettiği Acele ekspresine bindim. Yol boyunca bir röportaj yapmak üzere cep telefonumu kullandım ama hattım her 15 dakikada 3 kere kesildi.
Bütün düşünebildiğim şu oldu: Biz bu kadar akıllıysak nasıl oluyor da başka insanlar bizden daha iyi yaşabiliyor? Verimliliği artırmak için o kadar önemli olan altyapımıza ne oldu? Eve vardığımda General Motors’un kurtarılacağı haberi ile karşılandım. O GM ki, Fortune dergisinin kısa bir süre önce yazdığı gibi, “Son dört yılda 72 milyar dolar zarar etmişti ve buna rağmen yerleri değişen veya işlerini kaybeden yöneticilerinin sayısını sadece bir elinizin parmaklarıyla sayabilirdiniz.”
Sevgili Amerikalı vatandaşlarım, bu “olabildiğimiz kadar aptal olalım” halini sürdüremeyiz. Altından kalkamayacağımız vergi kesintileriyle, servet yok etme makinelerine dönüşen otomobil şirketlerini kurtarmakla, 21. yüzyıl teknolojisi yenilenebilir güç sistemlerine veya verimli arabalara yatırım yapmayı teşvik etmeyen enerji fiyatlarıyla, okuma yazma bilmeyenlerin mezun olmasına mani olacak ulusal standartlara sahip olmayan devlet okullarımızla ve dünyanın en iyi bilim adamlarını ve mühendislerini eğiten okullarımızdan mezun olan yabancı öğrencilerin diplomalarına “Green Card” (ikamet ve çalışma vizesi) zımbalamak yerine evlerine dönmelerini emreden ve bizimkilerle rekabet edecek şirketler kurmalarına sebep olan göçmen politikamızla kendimizi çok uzun süre şımarttık.
Son rötuş olarak da kolektif IQ’muzun en iyi kısmını gerçek mühendislik yapmak yerine finans mühendisliği yapan insanlara yönlendirmek ve vermek eğilimine kapıldık. Bu füze bilimcileri ve mühendisleri, milyonlarca insanın yaşamını ve verimliliğini artırabilecek arabalar, telefonlar, bilgisayarlar, eğitim araçları, internet programları ve tıbbi cihazlar geliştirmek yerine paradan para yapacak karmaşık finansal enstrümanlar geliştirdiler.
Bütün bu nedenlerle bizim şu anki krizimiz sadece bir nakit enjeksiyonu gerektiren finansal bir çöküş değildir. Daha derin bir belanın içindeyiz. Aslında biz, ulusal gidişatımızın sonucunda, ülke olarak General Motors olduk. Aynaya bakın: GM biziz.
Bu nedenle bizim ihtiyacımız sadece bir kurtarma değildir, yeniden başlatmadır. Toparlanmaya, kendimize gelmeye ihtiyacımız var. Ulusal bir yenilenmeye ihtiyacımız var. Bu yüzden önümüzdeki birkaç ay Amerikan tarihinin en önemli aylarındandır. Finansal kriz sebebiyle Barack Obama’nın ekonomiyi canlandırmak için bir trilyon dolar harcamasına bipartizan destek var. Fakat çocuklarımızın geleceğinden ödünç aldığımız her bir kurtarma dolarının akıllıca harcandığından emin olmalıyız.
Bu paralar öğretmenlerin yetiştirilmesine, bilim adamlarının ve mühendislerin eğitimine, araştırma harcamalarına ve verimliliği en çok artıracak altyapıların inşa edilmesine gitmelidir. İşe yaramayacak şeyler inşa etmeksizin. Genel olarak, daha az devlet parasının kürekle saçıldığını, onun yerine yeni iş alanları ve yeni pazarlar geliştirmesini kolaylaştırmak için özel sektörü uyaracak vergi teşvikleri görmeyi isterim. Bu paranın siyasi amaçlarla çarçur edilmesine izin verirsek bu sonumuz olur.
Amerika halen gelişmek için doğru şeylere sahiptir. Hızlı bir şekilde hayal etme ve yeni fikirler üretme ve küresel işbirliği ile bunları uygulamaya koyma yeteneğinin en önemli rekabet avantajı olduğu bir dünyada biz hala en yaratıcı, çeşitli, yenilikçi kültüre ve açık topluma sahibiz. Çin’in büyük havaalanları olabilir ama daha geçen hafta The New York Times’ı ve başka Batılı haber sitelerini sansür etmeye geri döndüler. Sansür halkınızın hayal gücünü sınırlar. Bu gerçekten de aptallıktır. Ve bütün hatalarımıza rağmen, 21. yüzyılın kapanın elinde kalacak olması bu yüzdendir.
John Kennedy bize Ay’ı keşfetme serüveninde önderlik etti. Obama’nin bize arka bahçemizi yeniden keşfetme, yeniden inşa etme ve yeniden icat etme serüvenimizde liderlik etmesi gerekir.
---------------------------------------------------------------------------
Thomas Friedman
Üç Pulitzer ödülü sahibi Thomas Friedman ABD’nin en önemli gazeteci ve yazarlarındandır. Kariyerine 1981’de The New York Times’da başladı. 1982’de Beyrut Büro Şefliğine, 1984’te Kudüs Büro Şefliğine atandı. Takip eden yıllarda Washington bürosunda baş ekonomi muhabiri ve Beyaz Saray muhabiri olarak çalıştıktan sonra 1995’te aynı gazetede köşe yazıları yazmaya başladı. İlk Pulitzer ödülünü 1983’te Lübnan’dan geçtiği, ikinci ödülünü 1988’de İsrail’den bildirdiği haberlerle aldı. Üçüncüsünü de 2002’de köşe yazılarıyla kazandı. Ayrıca Friedman ödül kazanmış pek çok kitabın da yazarıdır. Bunların sonuncusu 2005’te yayımlanan “Dünya Düzdür: 21’inci Yüzyılın Kısa Tarihi” isimli kitabıdır. 2004’te Kraliçe II. Elizabeth tarafından fahri “Order of the British Empire” unvanına layık görüldü. Lisans derecesini Brandeis’da, lisansüstü derecesini Oxford’da tamamlayan Friedman halen NYT’da köşe yazarlığını sürdürmektedir.
Thomas L. FRIEDMAN / Çev: Dani Altaras
The New York Times, 23 Aralık 2008