Kassamlar, saldırı ve çare...
İsrail, Gazze'ye yaptığı ve yapmakta olduğu şiddetli ve ağır hava saldırıları ile ne yapmak istiyor? Bu soruya İsrail'in Güney Kuvvetleri Komutanı Yoav Glant'ın şu açıklamasıyla cevap vermek mümkün.
Şöyle diyor general bu konuda: 'İsrail ordusunun zayiatını asgaride tutup düşmanın zayiatını azamiye çıkarırken düşmanın silah kapasitesini onlarca yıl geriye atmaya çalışmak.'
Bu genel cevabın ana unsuru olan 'düşmanın silah kapasitesini onlarca yıl geriye atmak' ile kastettiği de öncelikle Hamas ve alakalı grupların elinde bulunan roket kapasitesini mümkünse tamamen yok etmek, edemediği takdirde bu kapasiteyi geriletmek elbette.
Esasen tek cümlede belirtmek gerekirse İsrail'in saldırılarının amacı Gazze'den İsrail'in güneyine atılan roket ve havan ateşine son vermek. Bunun için de Hamas kadrolarının yanı sıra roket yapımında kullanılabilecek her yeri Amerika'dan yeni aldığı akıllı bombalarla vurup duruyor. Bu bakımdan saldırıların seçimle, Amerika'daki geçiş dönemiyle ya da Hamas'ı teröre zorlamakla falan yakın alakası yok. Kaldı ki, İsrail, Hamas'ı niye teröre zorlasın; bundan en çok zararı kendisi görmeyecek mi? Bırakın İsrail'i, herhangi bir ülke kendisine zarar verebilecek bir şeye tevessül eder mi?
Bugün İsrail'in baş hedefi olan bu roketler yaklaşık 10 kilogramlık savaş başlığı taşıyan basit ve ilkel silahlar. Gazze'deki çeşitli metal atölyelerinde imal ediliyorlar. Ana gövdeleri çelik boru, kanatları bu gövdeye kaynatılan metal plakalar, patlayıcı başlığı basit patlayıcılardan meydana gelen ve son derece basit fünyelerle donatılan bu roketlerin bir adı da var: Kassam ya da Kassım füzeleri. Kassım adı da 1930'larda İngiliz manda yönetimine karşı ilk Filistin direniş hareketini organize eden ve 1935'te öldürülen merhum Şeyh İzzettin Kassam'dan geliyor.
Kassamlar sahneye 2000 yılının sonlarına doğru patlak veren İkinci İntifada sırasında çıkmış ve o tarihten bu yana binlercesi İsrail topraklarına atılmış bulunuyor. Aklımda kaldığı kadarıyla Gazze'den İsrail topraklarına bugüne kadar 8-9 bin civarında Kassam ve havan mermisi atılmış bulunuyor. Zayiat bakımından ise dünkü de dahil İsrail'in zayiatı 12-13 ölü, yüzlerce yaralı. Füzeler çerçevesinde İsrail'in son 4-5 yılda Filistinlere karşı yaptığı operasyonlar sonucunda da en 2.000-3.000 arası kişi ölürken binlercesi de yaralanmış bulunuyor.
İsrail, Gazze'ye operasyon yapmakta geçen cumartesi gününe kadar o kadar istekli de değildi; ancak roket ateşini bir türlü kesemediği ve roketlerin menzili ve etkinlikleri arttığı için operasyona karar vermiş bulunuyor.
Esasen İsrail, Kassam roketleri ya da benzeri kısa menzilli füzelere karşı operasyon yapmaya gerek kalmayacak teknolojik çözümü de çoktandır arıyor da. Bu bapta mesela Demir Kubbe ve Davud'un Sapanı adlarıyla anılan iki çok önemli füzesavar sistemi üzerinde çalışıyor. Ancak bu sistemlerin tamamlanıp operasyonel hale getirilmeleri için de her şey yolunda gittiği takdirde en az iki-üç yıl gerekiyor.
Son saldırıların da ortaya koyduğu gibi ne İsrail'in güneyinde yaşayanların ne de İsrail genelkurmayının bu iki-üç yılı daha bekleyecek hali kalmamış, son operasyon için işte bu yüzden düğmeye basılmıştı.
Bu yazı operasyon için gelinen süreci anlatmaya çalışan, konuyu soğukkanlı ve akıllı bir tarzda açıklamaya çalışan bir yazı. İsrail'i kınamak, lanetlemek ise başka bir konu elbette.
Son söz: İsrail operasyonunun durması, Filistinlilerin kanının daha fazla dökülmemesi, daha fazla acı çekmemeleri isteniyorsa, bunu isteyen sorumlu ve yetkililer ne yapıp yapıp Hamas ve diğerlerini roket ateşine son verme konusunda bir an önce ikna etmeliler; zira bu olmazsa daha çok kan dökülür, daha çok acılar yaşanır.
Hamas açısından acı, katlanması zor bir şey; ama bugünkü şartlarda bundan başka bir çare yok ne yazık ki...
Fikret ERTAN
Zaman, 30 Aralık 2008
İsrail hep haklıdır
İsrail savaş uçaklarının vurduğu yerde gül bitmediğini, tam tersine, yerdeki kızıllığın birçoğu sivil olmak üzere masum insanların kanından geldiğini, başta ABD olmak üzere Batı dünyası kabul edinceye kadar bu kanlı oyun belli ki devam edecek.
İsrail tamamen haksız mı?
Buna "evet" demek zor. Çünkü Filistin’in Gazze şeridine egemen olan Hamas yönetimi, İsrail’le 6 aydır süren "ateşkes" anlaşmasının süresi bitince İsrail Başbakanı Ehud Olmert kendi topraklarına yapılacak herhangi bir saldırıya hemen yanıt vereceklerini baştan ilan etmişti.
Hamas bunu önemsemeyip roketle saldırıda bulununca elbet bir karşılık verilecekti. Ama karşılık vermenin yolu en az 155 insanın ölümüne, 200’den fazla insanın yaralanmasına sebep olacak kadar büyük çaplı bir katliam yapmak mı?
İşte burada İsrail’in meşru savunma hakkını kötüye kullandığı, hatta daha da ileri giderek Hamas yönetimini değil Gazze’de yaşayan sivil ve masum insanları cezalandırarak tam bir saldırgan ülke konumuna düştüğü gerçeği çıkıyor karşımıza.
Ama İsrail bilindiği gibi tüm Batı dünyasında "imtiyazlı" bir konuma sahiptir. Bu gerçek káğıt üstünde görünmez ama İsrail’in hukuk tanımaz eylemlerine karşı gösterilen hoşgörü veya bunları görmezden gelme politikası hemen her olayda ortaya çıkar.
Örneğin, Filistin’li 10 çocuk bir İsrail askeri gücü tarafından öldürülse, Batı dünyası için bu "yol kazası" gibi bir olaydır.
Ama İsrailli bir çocuk, Filistinliler tarafından bilerek veya bilmeyerek açılan bir ateş sonucu hayatını kaybetse, olay derhal "Filistinli teröristlerin yaptığı insanlık dışı bir eylem" olarak sunulur.
Aynı çifte standart, Filistinlilerin kendilerini savunma hakkı konusunda da geçerlidir.
Batı’ya göre Filistinlilerin kendilerini savunma hakkı -káğıt üstünde varmış gibi görünse de aslında- yoktur. Onlara düşen İsrail’in tayin ettiği kadarıyla yetinmekten ibarettir.
Bir örnek verelim:
Sovyetler Birliği’nin 1961 yılında Berlin’i ikiye bölen bir duvar çekerek kendi bölgelerini Batı Berlin’den ayırdığını anımsıyorsunuz değil mi?
Hani Winston Churchill’in "Demirperde" diye nitelendirdiği -1989’da Komünist Blok’un çökmesi üzerine yıkılan- meşhur duvardan söz ediyoruz.
Aynı şeyi dört-beş sene önce İsrail yaptı. Filistin’in Batı Şeria bölümü ile İsrail toprakları arasına boydan boya, aşılmaz bir duvar çekti.
Batı dünyasından kimsenin "Demir" veya "Beton" perdeden söz ettiğini hiç duyuyor musunuz?
Berlinliler insandır ama Filistinliler insan değildir diyebilir misiniz?
Hadi onu da "güvenlik" gerekçesiyle hoş görmeye çalışalım.
George W.Bush’un "El Kaide zanlısı" diyerek Guantanamo’ya tıktırdığı insanlara uygulanan hukuk dışı muamelelerin nerdeyse tamamının kökü, İsrail’in işgal altında tuttuğu topraklarda Filistinlilere uyguladığı hukuk dışı politikalara uzanır.
Bu nedenle İsrail’in ciddi şekilde eleştirildiğini hiç anımsıyor musunuz?
Oktay EKŞİ
Hürriyet, 28 Aralık 2008
Erdoğan mahalleye sesleniyor
İsrail'in yaptığının elbette hoşgörülür tarafı yok. İsrail'e sivil tepki elbette ki şart ama siyasi tepkinin boyutunu iyi ayarlamak, iyi düşünmek lazım.Hele hele Türkiye gibi Ortadoğu'da bölgesel güç, arabulucu olma gibi misyonlara soyunmuş, dahası İsrail'le neredeyse stratejik ortak olma konumuna gelmişseniz.
İsrail'in Hamas yönelik "Aşırı şiddetli" saldırısına en sert ve belki de tek sert tepkiyi Başbakan Erdoğan gösterdi. Mısır, Suriye, Suudi Arabistan, Ürdün bile ölçülü tepki gösterir, kelimeleri özenle seçerken, bölgedeki kimi teröre bulaşmış örgütlerin yöneticileri bile nispeten daha yumuşak ifadeler kullanırken, Başbakan Erdoğan neredeyse Hamas lideri kadar sert bir dille İsrail'i eleştirdi. Açın bakın, Başbakan'ın kullandığı kadar sert bir üslup kullanan başka bir Dünya lideri, bölgesel lider veya İslami bir kimlik var mı?
Ben göremedim.
Başbakan Erdoğan İsrail'i eleştirmemeli mi?
Elbette eleştirmeli.
İsrail'in orantısız güç kullanımı haklı görülemez. Ama Başbakan'ın da orantısız eleştirisi Türkiye açısından doğru bir tavır değil.
Filistin'de bile Hamas politikaları eleştirilirken, Türkiye'nin doğrudan tek sorumlu olarak İsrail'i görmesi ve en yüksek kademeden İsrail'in insanlık suçu işlediğinin söylenmesi Türkiye'nin bölgedeki uzun vadeli pozisyonu açısından gereksiz fevri ve gereksiz aceleci bir tavır.
Başbakan Erdoğan'ın ve partisinin Hamas'a bir yakınlık duyduğu sır değil.
Ancak bu yakınlık, Türkiye'nin bölgedeki konumunu olumsuz yönde etkileyecek derecede olmamalı.
İster askeri olsun, ister siyasi tepkideki orantı son derece önemli.
İsrail'i orantısız güç kullanmakla eleştirenlerin, orantısız tepki göstermesi de aynı oranda hatalı.
Başbakan Erdoğan'ın buradaki tavrından geri adım atması gerek.
Tabii eğer Türkiye'nin gerçekten bölgede etkili olmasını istiyor ve buna uygun davranma kararlılığını sürdürüyorsa.
İçinden bir ses Başbakan Erdoğan'ın İsrail'e karşı aşırı sert tepkisinde, iktidarı süresince İsrail'le ve Yahudi lobileriyle kurduğu fazlasıyla yakın ilişkilerin vicdani hesaplaşmasının da yattığını söylüyor.
Bana göre Erdoğan'ın İsrail'le kurduğu ilişki son derece akılcıydı.
Bu ilişkide Türkiye Başbakanı olarak vicdanını sızlatacak bir durumu yok.
Tabii Erdoğan'ın da bir mahalle baskısı sorunu yaşadığını muhakkak.
Bu aşırı sert açıklamaları mahalleliye yönelik yapmış olması en kuvvetli olasılık.
Fatih ALTAYLI
Habertürk, 29 Aralık 2008