Yeni yıl, yeni başlangıçlar

Yine takvimlerimizi değiştirdik... Her yıl hep aynı klişeleri söylüyor, diliyor, yazıyoruz, sanki 31 Aralık gece yarısı bir mucize olacak veya 1 Ocak sabahı yepyeni bir dünyaya yeniden doğacağız. Tabii ki, gerçek olmadığını biliyoruz ama nedense hepimize yeni bir başlangıç yapma fikri hoş geliyor. Dün kuzenimin Amerika’dan gönderdiği, master tezi hazırlıklarımda kullanacağım gastronomi kitapları gibi...

Sibel Cuniman PİNTO Yaşam
14 Ocak 2009 Çarşamba

Sibel CUNİMAN PİNTO / Paris

 Yeni bir kitabı elinize aldığınızda nefesiniz kesilir mi hiç? Benim evet! Hele o kapağını okşamak, burnuma götürüp kokusunu içime çekmek, sayfalarını çevirirken sesine kulak vermek, varsa fotoğraflarına hayran kalıp hayallere dalmak...Yeni bir kitap, yeni bir dünya açar okuyana…Yazar ne düşünmüş, ne araştırmış, ne anlatmış; hangi kelimeleri seçmiş, hangi ruh halini yansıtmış; ne mesaj vermek istemiş derken bambaşka bir dünyaya adım atmış olursunuz bir anda… Ya da bakarsınız ki sayfalar sanki tıpatıp sizi, sizin yaşamınızı ve düşüncelerinizi yansıtıyor, satır aralarında kendinizi bulursunuz adeta… İçereği ne olursa olsun, her kitap yeni bir açılımdır insan ruhuna…

 Işte 1 Ocak’ta yeni ajandamı açtığımda (evet, halen defter olanları kullanıyorum, iflah olmaz bir nostaljiğim çünkü) ve ilk notlarımı yazdığımda benzer duygular hissederim. “Yeni bir sayfa açma” fikri yepyeni bir heyecan demek, hani şu bembeyaz bir sayfaya bir şey yazmaya kıyamazsınız ya ilk anda, içiniz bir hoş olur... Eski yılın son saatlerinden yeni yılın ilk saatlerine geçmek de böyle bir şey sanki… Günlük yaşamda çözemediğimiz, işin içinden çıkamadığımız sıkıntılardan bir nebze kafamızı kaldırmak; sevdiklerimizle güzel bir sofra etrafında toplanıp hoşbeş etmek; biraz müzik, biraz dans; geceyarısında son saniyeleri geri saymak; sarılmalar, öpüşmeler, iyi dilekler; ilerleyen saatlerde kafalar dumanlandıkça ve muhabbet koyulaştıkça (hepimiz konunun uzmanıyız ya!!) - Türkiye’yi hatta dünyayı kurtarmak...

Derken yeni takvim çalışmaya başlar: tik tak, tik tak... Yılın ilk günü “geceden kalma” durumları yaşayanlar başağrılarına, mide yanmalarına lanet eder, ne vardı o kadar yiyip içip karıştıracak der ama muhtemelen 365 gün sonra yine aynı senaryo tekrarlanır. Eşim ve ben yılın ilk sabahı mutlaka bir kaç saatlik uzun yürüyüşlere çıkıyoruz. Hava soğuk, yağmurlu, karlı, hiç farketmiyor. Dağa, ormana, su kenarına… Bir gece önceki kalabalık, gürültü ve şamatadan sonra sanki hayat durmuş, sadece doğa solumaya devam ediyor. Gün doğuşunun dinginliğini, sabah ayazını, mis gibi toprak kokusunu içime çekiyorum. Hızlı adımlarla ilerliyor, kuşlara, ağaçlara, gökyüzüne günaydın diyorum. Yolda tek tük bizim gibi yürüyenler varsa, diğer günlerin aksine, insanlar mutlaka duraksıyor, tatlı bir gülümseme paylaşılıyor, karşılıklı iyi yıllar dileniyor. İşte yeni yıla hazırım artık!

Dünyamızı oldukça zor günler bekliyor. Çoğumuz o veya bu şekilde ekonomik gelişmelerden etkileneceğiz. Umuyor ve diliyorum ki, içinde bulunduğumuz bu kriz dönemi bir fırsat dönemine dönüşsün. Sağlık, hoşgörü, sevgi ve en önemlisi umudumuzu asla yitirmeyelim, aile ve dostlarımızın değerini bilelim. Nazım’ın dediği gibi:

Güzel günler göreceğiz çocuklar

Motorları maviliklere süreceğiz,

Işıklı maviliklere…

Çocuklar inanın, inanın çocuklar

Güzel günler göreceğiz, güneşli günler…

2009’da söylenecekler hiç tükenmesin ki çiziktirmeye devam...

Tüm Şalom ailesinin ve okuyucularının yeni yılını en içten dileklerimle kutluyorum.