basından / Ölü bebek fotoğrafları

Dünya
14 Ocak 2009 Çarşamba

“İsrail’in Gazze saldırılarının başladığı ilk günden bu yana, medyanın yayınlarına baktıkça, İstanbullu Yahudileri düşünüp kaygılanıyorum. Kaygım, daha önce defalarca mağduru olduğumuz İslami terörün bol ajitasyonlu bu zeminde kendine yer açması”Kuruyemişçi tezgahında duran hurmalardan en iştah açıcı görünenini seçip bir güzel de paketlettirdikten sonra, menşeinin İsrail olduğunu fark etmiştim bir keresinde. Yıllardır İsrail hurması, portakalı, çileği yemiyorum; Ölü Deniz mineralli kremleri kullanmıyorum. Ta eskiden de Apartheid’ı desteklediğini öğrendiğim, en sevdiğim Antep fıstıklı çikolata üreticisini protesto etmiştim. İnsanların çoğuna saçma gelir böyle eylemler. Kuruyemişçilere kesin saçma gelir diye düşünüyor olmalıydım; pakettekileri, glikozlu Tunus, mübarek Medine ya da katur kutur İran hurmalarından biriyle değiştirmesini sağlayacak makul bir gerekçe bulmaya çalışmıştım. Bulamamıştım tabii. Devletin siyasetine bir tavır olarak İsrail’den gelen ürünleri tüketmediğimi söylemiştim sonunda. Kuruyemişçinin beni bir alkışlamadığı kalmıştı. İlk anda şaşırmıştım.

Apartheid’çı Antep fıstıklı çikolata, çalışanlarına adeta işkence eden süpermarket zinciri, Çin’den gelen ucuz emek ürünü mallar, işler öncelikle erkeklerin hakkı olduğu için kadın işçi çalıştırmayan İslamcı patronlar söz konusu olduğunda asla aynı görüşte buluşamayacak olan biz, o gün birbirimizi anlamıştık. O, Filistinli Müslüman kardeşleri öldürüldüğü için üzülüyordu, ben insanlar... Benim dramımsa, isterseniz trajedi deyin buna, Hamas’ın terör eylemlerinde öldürülen İsrailliler için de kan ağlamaktan geçiyordu. O gün olduğu gibi bugün de...

İsrail’in Gazze saldırılarının başladığı ilk günden bu yana da İstanbullu Yahudileri düşünüp kaygılanıyorum. Ellerinde, üstüne gamalı haçlar çizili pankartlarla dolaşan adamların; İsrail saldırılarını akıl almaz Nazi vahşetiyle eş koşup yazısına ‘İşte Gerçek Soykırım’ diye başlık atan Cumhuriyet yazarlarının; her Allah’ın günü kana bulanmış bebek kundakları yayımlayan gazetelerin ülkesinde, insanların, İsrail devletinin siyasetiyle, pazara giden küçük bir Yahudi arasında fark gözetmesini beklemek, fazlaca iyimser olabilir çünkü. Türk devletinin dış politikası mı, hükümet ve devlet büyüklerinin aklına esip konuşması mı, yoksa antisemitizmi körükleyerek yapılan seçim yatırımı mı olduğuna akıl erdiremediğim tuhaflıklara girmeyi zaten düşünmüyorum.‘Onu da öldürecek’

Gazze’de öldürülen her yaştan sivilin acısı yüreğimizi dağlıyor. Her şeyin acısı bu kadar tazeyken ve gün be gün artıyorken, sağduyulu olmak güç. Gene de Hamas terörüne, Gazze’den İsrail’e fırlatılan ve ateşkesi sona erdiren roketlere dair tek kelime etmeden, salt İsrail terörüne odaklanarak yapılan yayınların tehlikeli olduğunu düşünüyorum. Gazze’de siyasi otoriteyi elinde bulunduran Hamas, AB ülkeleriyle Kanada, Japonya ve ABD’nin terörist listesinde yer alan, Ürdün’de ise yasaklı bir örgüt. El Fetih’in aksine Hamas, İsrail devletinin varlığını kabul etmeyi reddediyor. Hamas’ın tepesindekiler, defalarca, hedeflerinin ‘İsrail’i haritadan silmek’ olduğunu ifade ettiler.

Hamas, 18 Ağustos 1988 tarihli kuruluş bildirisinde (13. md.) açıkça şöyle diyor: İnisiyatifler, barışçı çözüm denen şeyler ve uluslararası konferanslar, Hamas’ın prensiplerine ters düşer. (...) Filistin sorununun tek çözüm yolu cihaddır. İnisiyatifler, teklifler ve uluslararası konferansların tamamı zaman kaybı ve beyhude çabadır.

Elbette, Hamas’ın ne olduğu, yaptığı cihad ve şehadet çağrıları İsrail’in sivil halkı hedef aldığı saldırıları meşrulaştırmaz. Benim kaygım, daha önce defalarca mağduru olduğumuz İslami terörün bu zeminde kendine yer açması. Nitekim, geçen hafta ortasında, International Herald Tribune ve Deutsche Welle, Fransa, İsveç ve Danimarka’da sinagoglara ve ülke vatandaşı Yahudilerle İsraillilere yönelik saldırıların derlendiği haberler yayımladılar. Danimarka’da Filistin asıllı bir gencin silahla yaraladığı iki İsraillinin patronu Eli Ruvio şöyle diyordu: “Çalışanlarıma İbranice konuşmamalarını ve nereden geldiklerini soran olursa, İsrailli olduklarını söylememelerini öğütlüyorum”.

Avrupa’nın en büyük Yahudi cemaatinin yaşadığı ülkesi Fransa’nın lideri Sarkozy, bizim memleketimizde, aydınlar arasında dahi göremediğimiz makullukte bir açıklama yaptı: İsrail’in saldırısını ve Hamas’ın roket atmasını kınıyoruz.   

Biz ise, yapılan yayınlara, söylemlerin sertliğine baktığımda, açık yaraya tuz dökülür gibi bir durumla başetmek zorundayız. Saldırıların şiddetini en derinden yaşayan üçüncü taraf haline getirildik. AB dönem başkanı Çeklerin, ‘meşru müdafaa’ saçmalığından hemen ertesi gün geri adım atmalarına rağmen, bu laf, Türk medyasında dile pelesenk oldu, Çeklere edilmedik hakaret kalmadı, sanki bütün AB bu görüşteymiş gibi büyütüldükçe büyütüldü. Hukukta, meşru müdafaa söz konusu olduğunda gözetilen ‘güç kullanımında orantılılık’ kavramı ise çok sevildi. Biri yoksa, diğerinden de söz edilemeyecek bu iki unsurdan birinin seçilip alınmasındaki garabetten çok, bir ‘orantısızlık’tan söz etmek asıl niyetim. Ancak Hamas’ın yayınlarında yer bulabilecek, toplumu daha da ajite etmekten başka ne işe yaradığı anlaşılmayan ölü bebek fotoğraflarını elimize aldığımız her gazetede görmek, hepimizin mağduriyetini daha da artırdı. Taraf gazetesi, işi iyice ileri götürüp 6 Ocak günü, ilk sayfadan yayımladığı, annesinin kucağında cin gibi bakan, tombik, güzel suratlı bir bebeğin yanına şöyle bir manşet attı: ‘Onu da öldürecek’. Bu noktada, ajitasyonu bırakın, ahlaki ve insani sınırlar da zorlanıyor gibi geldi bana.

Esmahan AYKOL
Radikal Gazetesi
11 Ocak 2009