Ergenekon, Gazze krizini radarımızdan düşürdü. Fakat kriz sürüyor ve göz ardı edilecek gibi değil. Onun için bugün de bu konuyu irdeleyeceğiz.
Kimi okurlarımız İsrail’in Gazze operasyonu hakkındaki yazılarımızdan “kafamızı Başbakan Erdoğan’a taktığımızı” çıkarmışlar. Bu arada bizi, “İsrail vahşetini görmemekle” ve konuya “ruhsuz bir diplomatik açıdan bakmakla” eleştiriyorlar.
İster Madımak katliamı, ister Darfur’daki soykırım, isterse İsrail’in insanlık dışı bu operasyonları olsun, “insani boyut” konusunda bugüne dek ne “seçici” olduk, ne de “duyarsız” kaldık. Fakat diplomasi yazdığımıza göre, bu boyutu bir yana itecek durumda değiliz.
Gene de konumuza geçmeden önce “kafamızı Erdoğan’a takmadığımızı” gösteren bir şeyler söyleyelim. Kendisini Alevi açılımı, TRT’deki Kürtçe yayınlar ve Nâzım Hikmet’in itibarının iade edilmesi nedeniyle kutlarız. Türkiye’nin üzerindeki bu ayıpların kalkıyor olmasından memnuniyet duyuyor, bu adımların devamını diliyoruz. Kahire öne geçti
Şimdi konumuza dönelim. Erdoğan pazar günü El Cezire’ye konuşurken şunu söylemiş: “Hamas’ın ateşkes şartlarını ve taleplerini BM’ye taşıyabiliriz çünkü Hamas’ın Filistin yönetimine ve Mısır’a olan güveni sarsılmıştır. Türkiye’ye güveni ise tamdır.”
Şimdi gerçek duruma bakalım. Hamas salı günü, Mısır’ın Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin desteğiyle oluşturduğu ateşkes planını kabul edebileceğini duyurdu. Kahire’de şimdi konuyu görüşmek için bir Hamas heyeti bekleniyor.
İsrail de Mısır planını “görüşülmeye değer” buldu ve perşembe günü Kahire’ye bir heyet gönderdi. Bu ateşkes çağrısı henüz kabul edilmiş değil. Ancak silahlar sustuğunda, ki her savaşta sonunda susarlar, bunun kimin planına göre olacağı artık ortada.
Özetle, Gazze ile sınır kapısını açmayan, bunu zorla aşmaya çalışan Filistinlilere ateş edilmesini emrettiği için Arap kamuoyunca lanetlenen, ayrıca, Erdoğan’ın “Hamas’ın güvenini kaybettiğini” ileri sürdüğü Kahire, bu krizde Ankara’nın önüne geçmiştir. Bizce nedeni de açık.
Erdoğan’ın İsrail hakkındaki açıklamaları ve Hamas yanlısı tutumu Türkiye’nin yalnız bu krizde değil, Arap-İsrail çatışmalarındaki “potansiyel arabuluculuk” rolünü de zayıflatmıştır. Çünkü bu iddiadaki bir ülkenin taraflara mümkün olduğu kadar eşit mesafede durmaya gayret etmesi gerekir. Ruhsuz diplomatik gerçekler
Oysa Jerusalem Post’ta pazartesi günü çıkan şu başlığa bakalım: “Türk Başbakanı: Allah İsrail’in cezasını verecek.”
Haberin Erdoğan’ı dua edercesine iki eli havada gösteren bir arşiv resmiyle “süslenmesi” ise işin cabası. Arabuluculuk ancak çatışan tarafların onayıyla olduğuna göre, İsrail’in bu durumda Türkiye’nin arabuluculuğunu isteyeceği kuşkulu.
Öte yandan, Mısır’ın Fransa destekli planı çerçevesinde Türkiye’ye yine de bir görev çıkacağı anlaşılıyor. Nitekim önceki gün Ankara’ya uğrayan AB Yüksek Temsilcisi Javier Solana da Ankara’nın bu plana ne gibi katkıda bulunabileceğini görmek için geldiğini söyledi.
Söz konusu plan Gazze sınırının denetlenmesi için uluslararası bir güç öneriyor. Bölgeye asker gönderme konusundaki hevesini ortaya koyan Ankara’nın kapısının da şimdiden çalındığı anlaşılıyor. Ancak, Erdoğan’ın bu durumda Hamas yanlısı tabanına bir şeyi iyi anlatması gerekecek.
Mehmetçik giderse başlıca görevi Hamas’ın Mısır sınırındaki kaçak tünellerden silah ve mühimmat sağlamasını engellemek olacak. Hamas bunu tabii ki istemeyecektir. Ancak bu gidişte sonunda bunu kabul etmekten başka bir çaresi de kalmayacaktır.
Herkesin hoşuna gitmeyebilir ama “bu ruhsuz diplomatik gerçeklerin” bilinmesinde yarar var.
Semih İDİZ
Milliyet Gzaetesi
10 Ocak 2009