Geçen hafta e-postama düşen maili spor sayfası editörleri arkadaşlarımla paylaştım… Yazı o denli güzel ve etkileyiciydi ki onlar da bu hafta yer verelim dediler… Makalenin yazarı Aynur Çağlı… İnternette 2006’da kaleme aldığı ibaresi bulunuyor… Aynı yıl bir gazeteci, çok köşe yazarı, gazete konuya ve Aynur Çağlı’yı öven yazılara yer veriyor… Öykü 1968 Olimpiyatları’nda geçiyor… İki siyahi Amerikalının madalya kürsüsündeki yumruklu protestosu ve hayat boyu süren dostlukları…
E.Y.
Ayağa kalk ve konuş!
Spor hiçbir zaman sadece spor olmadı. Bugün ise bir endüstri. Ama geçmişte bir yaşam tarzı ve ileri bir düşün platformuydu...
Okuduğumda, boğazımda bir şeylerin düğümlendiği bir yazı bu. İçimi tuhaf heyecanların kapladığı. Yüzümü buruk bir sevinçle gülümseten. Yaşamı anlamlı hissettiren.
Bu, gerçek bir hayat hikayesiydi. Olay gerçekti. Yaşanmıştı. Hem sadece o an değil, bir ömür boyu. Dünya varoldukça da yaşanmaya devam edecekti. Olayı yaşayanları unutulmaz kılan bir efsane gibi. İnsanlık tarihinde bir kilometre taşı olarak.
"İşte" dedim, "Hayat, ancak bu şekilde ve böyle yaşanmışsa anlamlıdır! Hayatı, bu şekilde ve böyle yaşayabilmiş olanlar, gerçekten yaşamış sayılır!".
Sporu, sadece spor ve sadece sonuç ve sadece başarı olarak görmeyenler. Spora ve elde edilen başarılara tapınmayanlar. Sonuçları anında unutup, ondan gerçek kazanımlar elde edebilenler . Bunu başarabilmiş olarak yaşamış olanlar; bu hayatı böylesi yaşamamışlara karşı her zaman galiptirler. Sonsuza dek...
Uluğ Atasoy / 2006
Gerçekten de güzel ve onur dolu bir hikaye... Aslında haber
Gençlik ve serdeki hafif anarşistlik... 200 metrede altın ve bronz madalya kazanan Amerikalı iki siyah atletin, Tommie Smith ve John Carlos'un siyah deri eldivenli yumrukları havada, başları önde posteri yıllarca hayal dünyamızı ve asıl oda duvarlarımızı süslemişti.
İtiraf ediyorum ki, Aynur Çağlı'nın o muhteşem haberini okuyana kadar aynı karede önde Duran, gümüş madalyalı Avustralyalı beyaz atlete hiç dikkat etmemişim. Adı Peter Norman imiş...
İşte bu atlet geçen hafta öldü. Haberin ve konunun tekrar gündeme gelmesinin sebebi budur.
***
Gelelim hikayeye...
Mexico City'de 200 metre finali koşulmuş. Amerikalı (siyah) atletler Tommie Smith ile John Carlos birinci ve üçüncü gelirken, ikinciliği Avustralyalı (beyaz) Peter Norman kazanmış.
Madalya töreni için bekledikleri sırada, Carlos, Peter Norman'ın yanına gelerek sormuş:
- İnsan haklarına inanıyor musun?
- Evet, inanıyorum.
- Peki ya Tanrı'ya?
- Bütün kalbimle...
Bunun üzerine, iki siyah atlet kafalarındaki eylem planını açıklamışlar, Norman tereddütsüz katılmış:
- Ben eyleminizi destekleyeceğim, bana ne yapmam gerektiğini söyleyin!
İlk defa, o günler için müthiş bir provokasyon hatta devrim sayılacak bir eylem planlıyor iki genç adam: Amerika'daki ırk ayrımcılığını ve siyahlara reva görülen fakirliği ve ikinci sınıf vatandaşlığı protesto edecekler... Ama nasıl?
Fikir Norman'dan geliyor: bir çift siyah deri eldiven buluyorlar, sağ tekini Tommie, sol tekini John eline geçiriyor; fakirliği sembolize etmek için çıplak ayakla kürsüye çıkıyorlar, başları kederle öne eğik, sıkılı yumruklarını havaya kaldırıyorlar. Önlerinde duran beyaz atlet Peter Norman da, dayanışmasını göstermek için kalbinin üstüne 'İnsan Hakları İçin Olimpiyat Projesi Hareketi'nin kokardını iğneliyor.
Amerikan milli marşı çalarken plan icra ediliyor ve eylem koyuluyor.
Ve tabii (hatırlıyorum) dünya birbirine giriyor. Amerika ayağa kalkıyor. Olimpiyatlar bile gölgede kalıyor, dünya gazeteleri yumrukları havada siyah atletlerin fotoğrafını birinci sayfadan veriyor...
Amerikan Olimpiyat Komitesi iki siyahın spor kariyerini o saniye bitiriyor. Eylem amacına ulaşmış, Amerika'daki zenci azınlığın durumu dünya gündemine girmiştir. Smith ve Carlos spor hayatlarını (ve buna bağlı olarak geleceklerini) feda etmişler ama dünya tarihine geçmişlerdir. Dünyadaki yüz milyonlarca ezilmiş siyahın ilahı haline gelmişlerdir.
Peki ya Avustralyalı beyaz Peter Norman?
Meslektaşım Aynur'un anlattığına göre, Norman'ın da hayatı kararmış.
Tommie Smith diyor ki:
"Peter, bir beyazdı. O günlerde siyahların haklarını savunma cesareti gösteren, onurlu ve belkemiği sahibi beyaz çok azdı. Peter, Avustralya'ya döndüğünde kimse yüzüne bakmadığı gibi, herkes tarafından yargılandı. Onun da atletizm kariyeri bitti, spor çevrelerinden dışlandı. Tehditler, işsizlik ve tecrit nedeniyle öyle sıkıntılı günler yaşadık ki, üçümüzün de ilk evliliği sona erdi."
Avustralya Devleti Norman'ı ölene kadar affetmemiş ama... Norman intikamını mezara götürmüş: 1968 Olimpiyatları finalinde ikinci olurken kırdığı 200 metre Avustralya rekoru hâlâ, 38 yıl sonra kırılamamış.
Ölene kadar süren 'eylem kardeşliği'
İki Amerikalı ve bir Avustralyalı 'lanetli' atletin o gün başlayan 'eylem kardeşliği' ve dostlukları ömür boyu sürmüş. Aradan geçen 38 yıl boyunca, yazışmışlar, buluşmuşlar, görüşmüşler.
Ta, geçen hafta, Peter Norman evinin bahçesinde kalp krizi geçirip 64 yaşında ölene kadar.
Ve şimdi, aşağıdaki fotoğrafa iyi bakın:
Melbourne'de yapılan cenaze töreni. 'Onurlu beyaz atlet' Peter Norman'ın tabutu, Tommie Smith (solda) ve John Carlos'un omuzlarında!
Üç 'eylem kardeşi' son kez omuz omuza...
Nasıl, muhteşem bir haber değil miymiş?
Bu habere neredeyse tam sayfa ayıran Star'a bravo. Ve tabii Aynur Çağlı'ya da kocaman bir bravo. Final onun ağzından:
"Cenaze töreninde Carlos ile Smith'in yanına gidip 'Siz Mexico City'de yumruklarınızı havaya kaldırdığınızda, biz Türkiye'deydik. Şeref kürsüsündeki fotoğrafınız o gün bize ve kuşağımıza çok şey öğretti ' dediğimde, Carlos yüzünde içten ve gururlu bir gülümsemeyle eğilip,'Bizim de bütün amacımız buydu zaten ' dedi." (Star, 16 ekim)