Doret HABİB
Her krizin bünyesinde fırsat(lar) barındırdığı gerçeğinden hareketle, 1990’lı yıllardan beri dünya genelinde kriz yönetimine giderek daha fazla önem verilmeye başlandı. İster büyük, ister küçük ölçekli olsun, tüm işletmelerin karşılaşmaları muhtemel her türlü riski doğru bir şekilde analiz etmeleri ve bunlara yönelik etkin önlemler almaları gerekiyor.
Bu yeni yılın ilk yazısını size yazarken gündemi belirli bir süreden beri işgal eden küresel mali kriz ve buna yönelik alınan tedbirler hakkında görüşümü paylaşmak istedim. Sorunlar demek, çözümler demektir.
Krize nasıl bakmalıyız? Krizi nasıl aşarız? Nasıl bir yol izlemeliyiz? Kriz bir tehlike midir?
Ancak, ben yine de bu krizin, “wei-ji” kelimesi ile örneklemeye çalışacağım gibi, çeşitli tehlikelerin yanı sıra büyük fırsatları da içerdiğine inanıyorum. Her sorunun içinde kendi çözümü, avantajı,fırsatı barındırdığı düşüncesiyle herzaman hareket ederim. Bu çerçevede, söz konusu fırsatları inovasyon ve Ar-Ge penceresinden de değerlendirmek gerektiği düşüncesindeyim. Hatta 2009 yılının yeni açılımlar için bir fırsat yılı olduğunu düşünüyorum.
Hem tehlike, hem fırsat
Her ne kadar Çince bilmesem de, bir süredir “kriz” odaklı söyleşilerde başvurulan bir referans kavramı oldukça anlamlı buluyorum. Çin alfabesinde tek başına “kriz” anlamına gelen bir kelime yoktur; ‘tehlike” ile “fırsat” simgeleri (wei-ji) yan yana getirildiğinde ‘kriz” anlamına gelen yeni bir kelime oluşur.
Her krizin bünyesinde fırsat(lar) barındırdığı gerçeğinden hareketle, 1990’lı yıllardan beri dünya genelinde kriz yönetimine giderek daha fazla önem verilmeye başlandı. İster büyük, ister küçük ölçekli olsun, tüm işletmelerin karşılaşmaları muhtemel her türlü riski doğru bir şekilde analiz etmeleri ve bunlara yönelik etkin önlemler almaları gerekiyor. Aksi takdirde, dışsal çevredeki gelişmelere ayak uyduramayan işletmenin, herhangi bir krizle mücadele etmesi zorlaşıyor. Krizi, bu anlamda bir dönüşüm noktası olarak değerlendirmek mümkün. Krizler, istikrarsızlık dönemlerinde kesin bir değişim ve dönüşüme yol açan olay ve etkenler silsilesidir. Bir diğer deyişle, kriz bir anlamda toplumun silkelenmesi ve kendine gelmesi için adeta bir katalizör işlevi görüyor.
Bu çerçevede, kriz yönetimi de, karşılaşılan ve/veya karşılaşılması mümkün olan kriz durumlarında kriz sinyallerinin anında yakalanarak doğru bir şekilde değerlendirilmesi ve işletmenin söz konusu konjonktürel durumu en az kayıpla geçirebilmesi için gerekli önlemlerin alınıp uygulanması olarak betimlenebilir. Bu dönem uzun zaman alan ve kompleks bir süreç olduğu için; esnek, yaratıcı, rasyonel, atak, yeniliğe açık ve cesur kararlar alınmasını gerektirir.
Krizde yenilikler ve buluşlar
Öncelikle, kriz dönemlerinde güçlenen yenilikçilik ruh konusunda hayli ilginç bir detayı aktarmak istiyorum: Thomas Edison, elektrik ampulünü icat ettiği 1882 yılı, tam da Amerika’nın derin bir kriz içinde olduğu bir döneme rastlıyordu. Buna paralel olarak, özellikle ekonomik krizlerin etkin olduğu 1830 (ilk dikiş makinesinin Paris’te tanıtımı), 1857 (New York’ta ilk kez bir alışveriş merkezine asansör sistemi monte edilmesi), 1890 (Daimler’in dört lastik tekerlek ve petrolle çalışan otomobili piyasaya sürmesi), 1929 (“penisilin” isimli antibiyotikte seri üretime geçilmesi) gibi yıllarda önemli icatlar ortaya konmuştur.
Şirketlerin, günümüzün rekabet ortamında rakiplerinden daha iyi olmak için atacakları adımlar, miktardan ziyade kalite üzerine odaklanmalı; tüketicinin gelecekteki beklentilerini keşfetmeli. Toplumlar benzeri ekonomik durgunluk dönemlerinde miktarsal harcamayı motive eden güdülerine set çektikleri için, daha uzun süre kullanabilecekleri, daha kaliteli ürünlere yöneliyor. Ayrıca, bu süreçte, hedef kitleyi doğru tespit eden ve dağıtım kanallarını doğrudan hedefleyen yenilikçi pazarlama kampanyalarının da önemi giderek artıyor. Öte yandan, şirketlerin yenilik heyecanlarını hiçbir zaman yitirmemeleri ve daha önce adım atılmamış ve değer yaratan bakir alanları keşfetmeleri gerekiyor. Bu anlamda tüm bu arayışlar ve girişimler, bir anlamda Araştırma - Geliştirme - Güçlenme (Ar-Ge-Gü) olarak da nitelenebilir.
Krizlerin bazı ortak noktaları …
Diğer yandan doğaya baktığımızda zor hava koşullarında yaşayan hayvanların aldığı tedbirlere bakalım. Doğal krizlerle temelde benzer unsurları içeren ekonomik veya şirket bazlı krizleri daha iyi yönetebilmek için doğayı örnek alması aslında yeterlidir.
Mesela Develer, bazı yöntemler sayesinde çöl ortamına en uzun süre dayananlardandır. Su içmeden en az bir hafta yolculuk yapabilir, yemek yemeden de birkaç ay yaşayabilirler. Bir defada 46 litre su içebilirler. Develer hörgüçlerinde aslında su değil gerekince enerjiye dönüştürmek üzere yağ biriktirirler. Diğer birçok memelinin aksine vücut ısıları gün içinde büyük (34°C ile 42°C arasında) değişiklikler göstererek çevre şartlarına uyum sağlar, böylece su tüketimlerini azalır. Kulaklarındaki kılların yoğun olması kum, toz veya sıcak hava akımı gibi olumsuz çevre unsurlarının kulağının içine girmesini önler. Uzun ayakları ve diz yapıları sayesinde derin kumlarda fazla enerji tüketmeden ilerler. Kalın dudakları sayesinde çölde başka hayvanların yiyemeyecekleri dikenli bitkileri yiyebilirler.
Diğer bir örnekte Antarktika'da yaşayan kral penguenler. Soğuk dönem öncesi kriz önlemi olarak önceden kilo alırlar. Yumurtayı erkek penguenler korurlar. Takım çalışmalı kriz yönetimini başarılı uygulayan erkek penguenler sert kutup koşulları karşısında yan yana gelir ve ortada sırayla durmak koşuluyla hem birbirlerini hem de yumurtadaki yavruları ısıtarak yavrunun çıkmasını ve dişi penguenlerin çıkacak yavrulara yiyecek getirmesini bekler. buradan çıkacak çok sonuç vardır. İş dünyasının yönetime bakış açısı için bu gibi doğadan örneklerden faydalanabileceklerini de düşünüyorum.
Devir, artık “değişimler yoluyla farklılaşma ve krizleri aşma” devri bir anlamda… İngilizcede sıkça kullanılan “challenge”, Fransızca “défi” (meydan okuma) ifadelerinin de, içinde bulunduğumuz dönemi çok güzel ifade ettiğini düşünüyorum. Rekabetçi gücü gerektiren bir yarışın içindeyiz ve bu koşuda elimizdeki en önemli değer ise, elbette ki inovasyon…
Bugünlerin popüler söylemi ile “Yes, we can!”…
İyi seneler hepinize.