İsrail basını da Gazze’yi tartıştı

İsrail’de ateşkes ilanından önce, ülkenin önde gelen gazetelerinden Haaretz’de, farklı görüşleri savunan köşe yazarları arasındaki ‘atışma’ gündemin önemli maddelerinden biri oldu

Dünya
21 Ocak 2009 Çarşamba

Biri, İsrail’in Gazze’deki çılgınlığını durdurmalı

Birinin bu sınır tanımayan çılgınlığı durdurması lazım. Hemen şimdi. Hükümet “üçüncü faz” hakkında henüz karar vermemiş gibi görünüyormuş, Amos Gilad Kahire’de ateşkes müzakereleri yapıyormuş, çatışmaların sonu yakın görünüyormuş... Bütün bunlar yanıltıcıdır.

Perşembe günü Gazze sokakları “üçüncü faz”ın ortasında ölüm tarlalarına benziyordu. İsrail kibirli bir şekilde Güvenlik Konseyi’nin ateşkes çağrısını görmezlikten geliyor ve Gazze’deki Birleşmiş Milletler binasını, bu kuruma olan gerçek hislerini göstermek istercesine vuruyor. Alev alan depolarda Gazze halkına dağıtılmak için bulunan acil malzemeler yanıyor. Yanan un çuvallarından ve onların yakınındaki yakıt depolarından yükselen kalın siyah dumanlar sokakları kaplıyor.

Sokaklarda halk, etraflarına düşen bombaların çaresizliği içinde, ellerinde çocukları ve valizleriyle panik halinde sağ sola koşuşuyor. Diplomatik çevrelerde hiç kimse bu kaçacak yeri olmayan talihsizlere yardım etmek için acele etmiyor.

İsrail’in uyguladığı medya yasaklamasına rağmen, olayları izlemeye çalışan bir avuç gazeteci de tehlike altında. İsrail Ordusu Perşembe günü gazeteciler içindeyken medya binasını vurdu ve şimdi bu gazeteciler de kavrulmuş şehrin diğer sakinleri gibi korkmuş ve dehşete kapılmış halde tek bir büroya yığıldılar.

BBC’nin Arapça muhabiri kızgın ve telaşlı bir sesle hiç kimsenin binadan veya binanın çevresinden ateş etmediğine yemin ediyor. O sırada bizim televizyon stüdyolarında sevinç var.

Çatışmalardan şeytancasına memnun görünen Rafi Reshef, bu savaş “düzeltici bir deneyim mi?” diye soruyor.  Altyapı Bakanı Benjamin Ben Eliezer kendisine İsrail kara ve hava kuvvetlerinin büyük başarılar elde ettiğini söylüyor. Tabii ki hiç kimse, her türlü “başarı”yı mahveden, ölümler, Gazze’de yıkım ve binlerce yaralı ve Be’er Sheva’ya düşmeye devam eden roketler dışında, bu başarılarda neyin büyük olduğunu sormuyor.

Lüks bir otelin lobisinde ve geri planda Gazze’deki dehşet gösterisi manzarası önünde Dışişleri Bakanı Tzipi Livni, dayanılmaz bir kibir içinde ateşin, “günlük durum değerlendirmeleri” çerçevesinde “İsrail’in karar vereceği zaman” kesileceğini söylüyor.

Yanında duran BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon protokol kurallarını çiğniyor ve BM binasına yaptığı saldırı nedeniyle İsrail’in karaktersiz gücünü kınıyor.

İsrail’in dış dünyadaki görüntüsü şu: Gazze’nin yanan sokakları içindeki tankları, durmadan daha fazla insanın hiç uğruna ölmesi, on binlerce yeni mülteci, korkunç derecede kendini beğenmiş bir dışişleri bakanı ve bütün dünyada artarak yükselen kınama ve tiksinme haykırışları.

Bu savaşta herhangi bir şey elde edip edemediğimiz hususuna gelince; şimdi sadece, yüzlerce ve binlerce zavallı sivilin sırtlarına sıkılan “zafer atışı”na duyulan umutsuz özlemle birlikte kana susamışlık ve intikam arzusu öne çıkıyor. Perşembe günü olduğu gibi, başka 100 Hamas lideri öldürülse dahi hiç bir zaman zaman ulaşılamayacak bir resim.

Bu savaşı desteklemiş olan herkes ve bu savaşa muhalefet etmiş olan herkes aynı haykırışta birleşmeli: Yeter.

Gideon Levy
Haaretz Gazetesi, 16 Ocak 2009
Çev: Dani Altaras

Gideon Levy’ye açık mektup

Sevgili Gideon,

Son yıllarda, arada sırada seninle konuştuğumu ve yönetilen bölgelerde ordu veya yerleşimciler tarafından Filistinlilere yapılan yanlışlar hakkındaki makalelerini ve yazılarını övdüğümü hatırlarsın. Maddi haksızlıklar, toprak kamulaştırmaları, suistimaller, adaletin çarpıtılması, vs… Vicdanımıza yük oluşturduğu için yazdıklarını okumanın çok zor olduğunu, fakat yaptığın işin ve seslendirdiğin sözlerin çok önemli olduğunu sana söyledim. Düşman bölgelerini ziyaret ederek yaşamını riske ettiğini bildiğimden güvenliğin hakkında da endişelendim.

Terörist saldırılarda yaralanan İsrail vatandaşlarının acılı hikâyelerini anlatmak için İsrail hastanelerini niçin ziyaret etmediğini sana sormadım. Bunu yapan pek çok başka gazeteci olduğunu düşünmek ve bugün düşmanımız olan, yarın komşularımız olacak olan öteki tarafın hikâyesini anlatmak misyonunu üstlenme pozisyonunu kabul ettim. Bu nedenle, özgün sesinin ahlaki geçerliliğini gelecekte de koruyabilmen için bugün sürdürdüğümüz savaş hakkında yazdığın son makaleleri bu bağlamda yanıtlamayı gerekli gördüm. Birkaç yıl önce Hatuel ailesi – bir anne ve dört çocuk – Gush Katif’teki yerleşim birimlerinden birine giderken öldürüldüğünde bu korkunç ölümlerin seni de, tıpkı bizi olduğu gibi çok üzdüğüne fakat çoğumuz gibi senin de kalbinde söyle dediğine inandım: Bu İsrailliler, tahrik edici, ümitsiz, tehlikeli ve gayri ahlaki bir şekilde Gush Katif’te yaşayarak niçin çocuklarını tehlikeye atarlar?  8,000 Yahudi berbat şartlarda yaşayan yüzbinlerce mültecinin gözleri önünde kalabalık nufuslu Gazze’de kasabalar inşa etmek için hangi hakla gelişen büyük bir toprak parçasına el koyarlar? Bu anne babalara ve onları gönderenlere kızgındın, tıpkı benim olduğum gibi. Ve hepimiz gibi o çocukların ölümünden acı duyduğuna inanmama rağmen Hamas liderlerini, İsrail liderlerini tanımladığın gibi “savaş suçlusu” olarak tanımlamadın ve onları yargılayacak uluslararası bir mahmeke kurulmasını talep etmedin. Gazze’den tamamiyle çekilmemizden sonra sana, “Gideon, bize niye füze attıklarını bana açıkla” diye sorduğumda, “Geçişleri açmamızı istiyorlar” diye yanıtladın. Sana, samimi olarak, bize füze atarlarsa geçişlerin açık kalacağına mı, yoksa tersinin geçerli olduğuna mı inandığını sordum. Ve açıkça ve içtenlikle ülkemizi yıkmak istediklerini ilan edenlere geçişlerimizi açmanın doğru ve haklı olduğuna gerçekten inanıp inanmadığını sordum. Senden bir cevap almadım. Ve geçişler aslında çoğu kereler açık olsalar da ve füze saldırılarından sonra kapatıldıklarında, seni hala, şöyle söyleyen ahlaki bir duruşun arkasında kararlı bir şekilde yer tuttuğunu maalesef göremedim: Gazze halkı! Şimdi, İsrail işgalini topraklarınızdan defettiğinize göre ateş etmeyi kesmeniz gerekir.

Zaman zaman aklımdan, senin hasretini çektiğin şeyin aslında Gazze’nin veya İsrail’in çocukları olmadığı, senin kendi kişisel vicdanın olduğu gibi hüzünlü bir düşünce geçer. Çünkü eğer sen gerçekten bizim ve onların çocukları için kaygılanıyor olsaydın, bu savaşın Hamas’ın kökünü kazımak için olmadığını; onları, maalesef anlayacakları tek yolla, tek taraflı olarak ateşi kesmeleri gerektiğine, İsrail’i yıkmak amaçlı acı ve ümitsiz bir savaş için füze yığmayı durdurmaları gerektiğine ve hepsinden önemlisi, bir başka anlamsız macerada ölmemeleri için kendi çocuklarının geleceği yararına olduğuna ikna etmek için olduğunu anlardın.

Nihayetinde Filistinlilerin bir kısmı; Osmanlı, İngiliz, Mısır, Ürdün ve İsrail fetihlerinden sonra Filistin tarihinde ilk defa şimdi üzerinde tam ve bağımsız bir yönetim sağlayacakları ilk ve umarım ki son olmayan bir toprak parçasını elde ettiler. Ve İslam dini kurallarına göre olsa da, inşa etmeye, geliştirmeye ve sosyal çabalar peşinde koşmaya başlarlarsa, işgali sonlandırdığımız an çevreleriyle barış içine yaşamaya, özgürce istediklerini yapmaya, fakat yaptıklarından da sorumlu olmaya hazır olduklarını bütün dünyaya ve özellikle bize kanıtlamış olacaklar.

Ölenlerin sayılarıyla ilgili yaptığın karşılaştırmalarda absürd bir taraf var.  Bizim üç çocuğumuzun ölümüne karşılık onların yüz elli ölü vermelerine sebep olmamızın nasıl mümkün olduğunu sorduğunda insanın çıkaracağı sonuç, onların (örneğin İsrail’de Kassam füzeleriyle vurulan okullarda ve çocuk yuvalarında) yüz çocuğumuzu vurmaları halinde bizim de onların yüz çocuğunu vurmaya hakkımız olacağıdır.

Başka bir deyişle, seni rahatsız eden ölümler değil, rakamlar. Bu düşünceyi temel alarak insan sana alaycı bir şekilde, Ortadoğu’da iki yüz milyon Yahudi olduğunda iki tarafın verdiği kurbanları karşılaştırmayı düşünmek ahlaken mümkün olur, diye cevap verebilir. Fakat bu tabi ki alçaltıcı bir argümandır. Herşeyden öte, halkın arasında yaşayan sen Gideon, çok iyi bilirsin ki biz Filistinlilerin çocuklarını, kendi çocuklarımızın öcünü almak için öldürmeye istekli değiliz. Bütün yapmaya çalıştığımız, liderlerinin bu anlamsız ve ahlaksız saldırılarını durdurmaktır fakat Hamas militanları ile sivil halkın trajik ve bilinçli bir şekilde karışması maalesef çocukların da ölmesine sebep oluyor. Gerçek odur ki, Gazze’yi boşaltmamızdan bu yana Hamas sadece sivilleri hedef aldı. Hatta bu savaşta bile çok şaşırarak gördüm ki, ordunun yoğun olarak bulunduğu sınır bölgesini değil, tekrar ve tekrar sivil topluluklari hedef aldılar.

Lütfen sahip olduğun ahlaki otoriten ile alakanı ve özgün sesini koru. Bunlara, barışa giden yolda çekeceğimiz başka çilelerde yine ihtiyacımız olacak. Bu esnada hepimiz – biz, Filistinliler ve dünyanın geri kalanı – için en iyisi, Kantçı felsefenin basit ahlak zorunluluğunu takip etmek olacak: “Aynı zamanda kendinin de uyacağı azami ölçülere göre davran ki, böylece evrensel bir kural oluşsun.”

Her zaman arkadaşça,A. B. Yehoshua

Haaretz Gazetesi, 16 Ocak 2009

Çev: Dani Altaras