Takı sanatının yaratıcı isimlerinden Sabrina Fresko ile bir günü paylaşarak, kağıt üzerindeki çizgilerin nasıl takılabilir heykellere dönüştüğünü izledim.
Raşel Rakella ASAL
O günkü telefon konuşmamız sırasında, bir yolunu bulup Sabrina Fresko’yu ziyaret etmek istediğimi, atölyesinde onu çalışırken izlemek arzusunu taşıdığımı utana sıkıla söyleyebiliyorum. İsteğimi kırmayıp, tüm sevecenliğiyle atölyesinin kapılarını açıyor bana.
Sanatın örtüsüne sarınmış. Ne yapsa atamıyor üstünden onu. Hoş atmak istediği de yok… Bu büyülü örtü her yanını sarmış. Tükenmez bir hevesle kendine özgü yanlarını keşfetmeye, kendi stilini oluşturmaya bir yolcuk bu. Atölyede sergilenenlerden sanatta, özgürleştirici ve özgünleştirici yolu benimsediği kolayca anlaşılıyor. Juan Goytislo’nun ‘özgünlük, kendi özüne dönüştür’ sözünü kendine moto yaptığı açıkça belli oluyor.
Ve anlatmaya başlıyor. İçtenlikle, açık açık konuşuyor ve gülüyor.
Atölye çalışmalarına İstanbul’da değişik atölyelerde başlıyor. Daha sonra Prof. Arline Fish ile metalde dokuma teknikleri üzerine çalışıyor. Ardından kendi kurduğu Simya Galeri’de, Simya takı atölyesinde kendi tekniklerini geliştirebiliyor. Hem ders veriyor hem de başarılı ve yeni fikirlere açık bir grup ile ara ara deneysel çalışmalar gerçekleştiriyor. O dönem deneysel boyutta olan bu çalışmalar zamanla yeni bir boyut kazanıyorlar.
Kendimizi yaratırız, kendi kendimizi dönüştürebiliriz diye kendime yineliyorum söylediklerini. Aldığı mimari eğitimin onda ifade ettiği şeyi, ‘değişim’ olduğunu kavrıyorum. Mimari eğitiminin onda engin, geniş ve özgürleştirici bir ruh yarattığını algılamaya başlıyorum. Önünde yeni ufuklar açılıyor. Bu özgürleştirici ruhla tasarladığı takılar, tıpkı sanatçının kendisi gibi devinen dünyada, değişimin bir parçası olmak için kanatlanmak istiyorlar. Takılarına bu ruhu vermeyi başarıyor da.
Hobi olarak takı ile uğraşırken küçük heykelcikler yapmaya başladığını fark ettiğinde bunlardan birinde siluetini ve duruşunu görüyor. Bu heykelcik onu ‘Aura’ adını vereceği bir yaka iğnesini tamamlaması için bir dönüm noktası oluşturuyor. Sonrası kendiliğinden geliyor. Yetenekleri filizlenip serpilmeye, olgunlaşmaya yol buluyorlar.
Ve hayatı bir kez daha değişiyor.
2003 yılında gerçekleştirdiği serginin konusu ‘Takılabilir Heykeller’, “beden için mekân ne ise takı için beden odur” düşüncesiyle gerçekleştirdiği takıların bedeni sergi mekânı olarak seçtiğini gösteriyor. Ve daha sonra gerçekleştireceği tüm takıların takılabilir heykeller düşüncesine uygun olarak tasarlamaya başlıyor. Amaç takıyı süs olmaktan çıkarıp bir sanat nesnesine dönüştürmek!
Takıları Amerika’da bir yarışmada derece alıyor. Yarışmanın konusu ‘Minyatüre Hayranlık, Cepboyu –Fascination with The Miniature, Pocketsize’ olarak belirleniyor. Böylece günümüz çocuklarının belki de hiç bilmediği oyunları takılara taşıyor. Artık sek sek oyunu, bisiklet, Man Ray’in kuklalarını üzerinizde taşımanız mümkün. Unutulmaya yüz tutmuş oyunlar ve oyuncaklar ‘Oyun-u-Yorum’ sergisiyle takılabilir hale geliyorlar. S. Fresko, yaptığı bu takılarla bu oyunların ölümsüzleşmesine katkıda bulunuyor ve açıklıyor: “ Bir tebeşir ve taşın bizi saatler boyu oyaladığı sek sek oyunu, gazoz kapaklarıyla yere çizip oynadığımız yılan oyunu gibi yoktan var edilen, maddi bir harcama gerektirmeyen oyunlar artık yok oldu.” Bu nedenle Fresko mikadoları, satranç yüzüklerini, kuklaları ve gümüş askerleri takı haline getirmiş. Bunların kimisi broş, kimisi yüzük, kimisi kolye olmuş.Takıların arasında en çok ilgi uyandıranlar ise Man Ray’ın ‘Bay ve Bayan Tahta Adam’ına gönderme yaparak tasarladığı “Bay ve Bayan Gümüş Adam”.
Mimari geçmişinin ona çok yararı olduğunu her fırsatta dile getirmekten geri kalmıyor. Hatta modern takı hakkında yazdığı bir yazıda mimari düşünce tarzının modern takı tasarımcısının pusulası ve ışığı olmalıdır diyor. Ve bu düşünceden yola çıkarak gerçekleştirdiği takılarına açıklama getirirken, İtalyan takı tasarımcısı Giampaolo Babetto’nun ‘takılar vücut için tasarlanan bir mimari obje olmalıdır. Ritimlerini vücudun şekil ve hareketlerinde bulmalıdır’ sözlerini vurgulamaktan kendini alamıyor.
Aralarında benimsenmesi zor öğeler içeren takılar da var. Ancak her birinin izleyici için alışılmışın dışında, düşündürücü, esinleyici bir ileti içerdiği kesin. Takıları yakıştırılmış klişelerle ve basmakalıp imgelerle donatmaktansa o özgür çizgisini aktarmayı yeğliyor. Çünkü sanat canlıdır, doğurgandır. İçinde yenilikleri, değişimi barındırır.
Kıvrımların iç içeliği, çizimlerin bir dinamizmle gerçekleşmiş olması izleyiciye de bu devingenliğin içinde yer alması için bir davet, bir çağrı oluşturuyor.
Bu açıdan takılara yaklaşınca kendimizi ‘mobius heykel’ alanında buluyoruz. Kinetik döngü, devamlılık, sonsuzluk formları sanat tarihçileri tarafından ‘mobius heykel’ler olarak tanımlanıyorlar. Bu anlayış sanatçının ‘Devamlılık’ adını verdiği takıda daha da ön plana çıkıyor. Sabrina Fresko, yalnız kadınlar için takı tasarlamıyor.Erkekler için kol düğmeleri ve kravat iğnelerinin yanında özel çizimler keşfetmeye çalışıyor. Örneğin bir düğmeye takılabilen bir broş gibi. Sabrina bu konuya şöyle açıklık getiriyor: “Takım elbiseden önce erkekler zenginliğin ve aristokrasinin göstergesi olarak daha çok takı kullanıyorlardı. Ne yazık ki, takım elbise oldukça sınırlayıcı ve sıra dışı aksesuarlara fazla izin vermiyor.” Ancak erkeklerin bu engeli aşacaklarına olan inancını koruyor.
Sanatçı, her adımını bilerek atıyor. Kendince hesaplaşıyor sanatıyla. Bu dünyada yaptığı güzel işleri gözden geçiriyor. Kimi zaman memnun kaldığı, kimi kez eleme boğulduğu anları gelip geçiyor önünden. Keyfiyle, heyecanıyla, hüznüyle sanatın ne kadar sıra dışı olduğunu kimseler bilmeyecek, kendinden başka.