Geçtiğimiz hafta McLaren’in 2009 yılında kullanacağı aracın tanıtımının ardından takım patronu Ron Dennis takım patronluğu görevini bırakacağını açıkladı
İzzet ANCEL
Yaptığı açıklamada Dennis, bu durumun kesinlikle bir emeklilik olarak algılanmaması gerektiğini belirtti ve bundan sonra yüzde 15’ine ortak olduğu McLaren grubu adına daha sıkı çalışacağını, bu sebeple de takım patronluğunu Martin Whitmarsh’a bırakması gerektiğini belirtti. Sonuçta hala Mclaren’ın başarısı için çabalayacağını söyleyen Dennis, mutlaka yarışlarda da takımın yanında olmaya çalışacağını da belli etti.
Yine de artık Dennis’in, McLaren grubunun genel yönetimine daha fazla zaman ayıracak olması, onun takım üzerindeki mutlak egemenliğini de etkileyecektir. Takımın patronluğunu yaptığı dönem boyunca, takımın hatta Formula 1’in en otoriter figürlerinden birini temsil ettiği bir kesin. Çoğu zaman bu kadar sert bir yönetim biçimi uyguladığı için eleştirilse de, takımın bu günlere gelmesi adına Dennis’in kişiliğini etkisi olduğu göz ardı edilemez. Patron olduğu döneme bakıldığında, teknik ekipten pilotlara kadar neredeyse herkes, Ron Dennis onayını alması durumunda takımda kalabiliyordu. Hatta bir çok pilotun Ron Dennis’in sistemine ayak uyduramadığı için takımdan ayrıldığı da biliniyor. Bunların en son örneği olarak da, Fernando Alonso’yu sayabiliriz.
Dennis, takımın patronluğuna getirildiği 1981 yılından beri, Formula 1’in efsane isimleri ile beraber çalışmış bir isim. Niki Lauda, Alain Prost, Ayrton Senna, Mika Hakkinen ile şampiyonluklar yaşamış olan Dennis en son olarak da 13 yaşında gencecik bir yetenek olarak keşfettiği Lewis Hamilton ile beraber bir şampiyonluk yaşadı.
Motor sporlarına 1966 yılında Cooper Racing şirketinde mekanik olarak başlayan Dennis, 1971 yılında kendi F2 takımı olan Rondel Racing’i kurdu. F2’de gözle görülür bir başarının ardından, 1970’lerin sonunda Project Four takımını kurdu ve 1980 yılında bu takımın McLaren ile birleşmesinin ardından Dennis’in McLaren kariyeri başlamış oldu. 1980 yılında, takımın hali tek kelimeyle içler acısıydı. Sezonu yedinci sırada bitirmiş olan takım, en son yarış galibiyetini ise 1977 yılında almıştı. Dennis’in gelmesinin ardında, takım tekrar yarış kazanabilecek düzeye geri döndü. Dennis’in girişimciliği sayesinde takıma yeni ve kuvvetli hissedarların bulunması, McLaren markasını yol taşıtları dizaynı ve üretimi konusunda da üst sıralara çıkardı. Takip eden yıllardan Lauda ve Prost ile şampiyonluklar yaşayan Dennis’in en parlak dönemi olarak da çok değer verdiği Ayrton Senna ile beraber çalıştığı 1980’lerin sonları ve 90’ların başlarını sayabiliriz. 1992 yılından sonra uzun bir süre sessiz kalan takım, daha sonra Mika Hakkinen ile tekrar eski günlerine döndü. Hakkinen’in emekliliğinin ardından Ferrari ile ciddi çekişme içinde olan takım, uzunca bir süre beklediği başarılara kavuşamadı fakat dönemin baskın ismi Ferrari takımını itekleyen de genel olarak arkalarından gelen McLaren oldu. 2007 yılında ortaya çıkan casusluk skandalı, Dennis’in spor hayatında en fazla başlını ağrıtan konu oldu diyebiliriz. Sonuç olarak olayın patlak vermesinden sonra takım o sene aldığı puanların tamamını yitirip 100 milyon dolarlık müthiş bir cezaya çarptırıldı. Bunun ardından Formula 1’deki son sezonunda ise üst düzey çekişmenin olduğu bir seneyi; tarihin en genç ve ilk siyahi pilotunun şampiyonluğu ile tamamlaması, patronluk kariyeri için ideal bir nokta kabul edilebilir.
Her ne kadar Dennis bugüne kadar alınan önemli kararların bir çoğunu Martin Whitmarsh ile beraber aldıklarını belirtse de, onun gidişinin ardından takımın bambaşka bir yola gireceği de bir kesin. Takımı, çıkardığı yüksek çıtada tutmanın ne kadar zor olduğu düşünülürse olası bir kriz durumunda Dennis’in geri dönmesini engelleyecek bir problemi gözükmüyor.