Davos Dünya Ekonomik Forumu, kendi öngörülemezliği içinde, dünya sahnesindeki son ruh hallerinin ve deliliklerin kaba bir barometresi olmak işlevini görür. Bu yıl da farklı olmadı. Bana en çarpıcı gelen, yatırımcılar, politikacılar ve sosyal eylemciler arasındaki panelleri ve özel sohbetleri etkileyen sessiz acele oldu. Kabaca söylemek gerekirse: Herkes “o insan”ı, dünya finans düzenini tam olarak neyin hasta ettiğini, bu karmaşadan tam olarak nasıl çıkılacağını ve tasarruflarınızı korumak için ne yapmanız gerektiğini anlatabilecek “insan”ı arıyor.
Fakat gerçekten de korkutucu olan şey şu: O insan burada değil. Binayı terk etti. “Elvis dağı terk etti.” Buna alışın. Ne demek istiyorum? Şu ana kadar göremediyseniz, yakında göreceksiniz: Bu ekonomik krizi çözecek sihirli bir kurtarma paketi, sihirli bir canlandırma paketi yoktur. Eşik altı mortgagelarını karmaşık bonolara ve türevlere sarmalayarak, kaldıraçla şişirerek ve dünyanın uzak köşelerine kadar globalleştirerek öylesine düğümlenmiş bir finansal karışıklık dokuduk ki, bunun kısa sürede çözüleceğini ne kadar düşünsek de, büyük ihtimalle bu mümkün olmayacak.
Bizim neslin hiç tanık olmadığı kadar daha uzun bir süre daha çok belirsizlik içinde yaşamayı öğrenmek zorunda kalacağız. Bu kriz oluşturduğu karanlık bankacılık deliğine, dibe çarptığını ve birikmeye başladığını duymayı dileyerek umutsuzca para dökmeye devam ediyoruz. Ve hala devam ediyoruz...
Bu bana borsacı bir arkadaşımın anlattığını anımsattı. Gençliğinde doktoru, midesinin buğdaydan yapılmış gıdaları hazmetmediği teşhisini koymuş. Bunun üzerine doktora, “İyi, o zaman bana bir hap yazın” demiş. Doktor da ona böyle bir hapın olmadığını söylemiş. Arkadaşım doktora, “Bu şekilde yaşamam gerektiğini mi söylüyorsunuz” diye sormuş. Biz de bu durumdayız. İlaç yok; bu karışıklık için yok.
Tek bir ilacın olmaması yapacak bir şey olmadığı anlamına gelmiyor. Daha fazla istihdam yaratacak kadar büyük bir canlandırma paketine ihtiyacımız var. Banka bilânçolarından zehirli varlıkları kaldırmaya ihtiyacımız var. Hazinenin batık bankaları kapatmasına, zayıf olanları birleştirmesine ve az sayıdaki sağlıklıları güçlendirmesine ihtiyacımız var. Ve bunların her birini doğru yapmaya ihtiyacımız var. Fakat bunları yapsak da düzelme, ne çabuk, ne de acısız olacak. Gerçekten de, buradaki fısıltılar, şu ana kadar sadece ekonomik bir kriz olan şeyin yakında, banka iflaslarının Pazartesi günü İzlanda’da hükümeti devirmesi gibi, bir siyasi krizler dominosuna dönüşebileceği yönünde.
(Davos mizahı: İzlanda’nın başkenti nedir? Cevap: 25 Dolar. (What is the capital of Iceland? İngilizce’de, sermayesi nedir, anlamına da gelir.))
İkinci olarak, epey güven kaybına alışmamız gerekecek. Citigroup, Merill Lynch, Bank of Amerika gibi, paramızla, emeklilik birikimlerimizle ve çocuklarımızın kumbaralarında biriktirdikleriyle güvendiğimiz o kaya gibi sağlam insanlar ve kuruluşlar artık güvenilir görünmüyorlar. Yetişkinlik yaşantımın hiç bir döneminde yaşadığım şehirdeki her bir bankaya bakıp, “maaşımı yastığımın altına koymayı tercih edebilirim” diye düşünmemiştim.
Madoff skandalı tabi ki bu güven kaybını daha da şiddetlendirdi. İhanetinin derecesi, hayatı boyunca tanıdığı insanların yaşamları süresince yaptıkları birikimlerin üstüne oturmak konusundaki istekliliği o kadar katı yürekli ki, bu durum insan davranışlarında yeni bir alanı gösteriyor. Madoff adı bir sıfata dönüşmek yolunda ilerliyor. Daha şimdiden para yöneticilerinin yeni müşterilerine, yatırım araçlarının “Madoff geçirmez” olduğunu kanıtlamaları talep ediliyor.
Hindistan outsourcing (dış kaynak) kuruluşu “Satyam” hakkında epey yazılar yazmıştım, bu yüzden kendi şirketinden 1 milyar Dolar iç etmekle suçlanan başkan B. Ramalinga Raju’yu tanırdım. Üzücü olan kendisini iş vasıtasıyla değil de ailesinin hayır işleri vesilesiyle tanımış olmamdı. Gençler iş bulabilsin diye kendi eyaletlerinde Hindistan’ın ilk 911 acil hat sistemini ve Hindistan köylerindeki ilk çağrı merkezlerini kurmuşlardı. Bütün bunlar da mı sahteydi? Yoksa Raju iyi kalpli bir hırsız mıydı? Bilmiyorum. Bir insanın hayır işlerine de güvenemiyorsan yeni bir alçak zemine çarptın demektir.
Burada Afrikalı bankacı bir arkadaşım, “Hayatımızda daha alçak bir güven düzeyiyle yaşamayı öğrenmek zorunda kalacağız”, dedi. Fakat zihin bundan irkiliyor. Belki de, burada konuştuğum bu kadar çok kişinin Başkan Obama’nın “o insan”a dönüşmesini ümit etmesi bu şekilde açıklanabilir.
Obama kesinlikle, tıpkı Harry Truman gibi, bir şeylerin oluşmasında mevcut bulunuyor. Global Business Network başkanı Peter Schwartz, Obama’nın sahneye, “bir savaş ertesinde değil ama bir savaşın yol açacağı bir nevi kurumların harap oluşu sonrasında” çıktığını söyledi. “Obama’nın işi, ekonomimizin temellerinde yer alan bu kurumlara güveni yeniden tesis etmektir.”
Başkan Obama’nın en önemli kurtarma görevi şu olabilir: İlacımızı almak, temellerimizi yeniden düzeltmek ve tekrar para kazanmaya başlamak suretiyle taş üstüne taş koyarak çıkış yolumuzu inşa etmek dışında bu durumdan kolay bir kaçışın olmayacağı konusunda ülkeyi eğitmek. Eski Smith Barney reklâmı nasıldı? “Eski usulle”, yani hak ederek.
Thomas L. FRIEDMAN
1 Şubat 2009 / DAVOS, İsviçre
Çeviri: Dani Altaras