78 yaşında enerjisini kaybetmediğini, üretkenliğini ısrarla sürdürdüğü gösteren Clint Eastwood, şüphesiz ki yaşayan en büyük yönetmenlerden biri (belki de birincisi).
1925 ile 28 yılları arasında yaşanmış gerçek bir öyküden yola çıkarak yapılan “Sahtekar / Changeling”, Eastwood ustanın kadın kahramanları öne çıkartan filmlerin sonuncusu.
Kayıp oğlunu arayan, yozlaşmış polis teşkilatıyla savaşan bir annenin drmamını anlatan film, son yılların en feminist filmi. Polis, kaybolan çocuğunu arayan anneye, aynı yaşlardaki terk edilmiş bir çocuğu “kaçırılan çocuk bulundu” propagandası eşliğinde, kakalamaya çalışıyor. İtiraz eden anne akıl hastanesine kapatılıp, suçlu muamelesi görüyor.
Dönemin yozlaşmış yasa gücüne kafa tutan kadının, insanın içini acıtan öyküsü, zamanın gazete haberlerinden ve mahkeme kayıtlarında geçen diyalogların eşliğinde anlatılıyor.
Filmin konusu, ABD tarihinin en önemli ekonomik krizinin yaşandığı 1928’de geçiyor. Ama filmde bunun izi yok. Sadece polis teşkilatının çürümüşlüğü, oy kaygısından kaynaklanan politika yolsuzlukları var. James Ellroy’un romanlarında sinemaya uyarlanan “Los Angeles Sırları” ve “Black Dahlia” ile akrabalıklar taşıyan konusuyla, “Sahtekar”, Los Angeles Polis Teşkilatı’nın karanlık yüzüne ayna tutuyor.
Clint Eastwood, daha önceki filmi “Gizemli Nehir”de olduğu gibi, bu filmde de “tehlike altındaki çocuk” temasını işlerken, insanlığı sorguluyor ve insanların ne denli kötü olabilecğini gözlere seriyor.
Erkeklerin egemen olduğu bir dönemde geçen konusuyla “Sahtekar”, erkek otoritesine karşı koyan kadın kahramanının akıl hastanesine kapatılarak, susturulmaya çalışıldığını gösteriyor.
Polislerin şaibeli ilişkileri, yargısız infazlar, kanunsuz davranışlar hep erkeklerden geliyor. Çocuk kaçırmayı ihtiyat haline getiren pedofil bir sapığın mevcutiyetini ise (filmin tek iyi erkek karakteri bir rahip ortaya çıkıyor.) Kafasındaki perukla tanınmakta zorlandığımız John Malkovich’in canlandırdığı rahip, polis teşkilatına karşı yürüttüğü mücadelesinde, acılı anneyi de akıl hastanesinden kurtarıyor.
Bu ikilinin, 7 yıl boyunca kokuşmuş düzene karşı verdikleri amansız savaş, eyaletin yasa sisteminin değişmesine, “Melekler Şehri”ne daha çağdaş ve adil bir düzen gelmesine yol açmıştı.
Clint Eastwood, bilinen etkili anlatımıyla, emniyet ve adalet dünyası, çürüme, rüşvet, şiddet, onur ve umut temalarının filminde ustalıkla işliyor. Melodram kalıpları içinde, bir aile dramını ve sürükleyici bir polisiyeyi, aynı filmde anlatmayı beceriyor.
Eastwood, klasik Amerikan sinemasının usta bir temsilcisi olarak, sağlam sinema diliyle, dönem filmi yaratmadaki becerisini de kanıtlıyor. “Sahtekar”, kostümüyle, makyajıyla, başarılı mekan tasarımlarıyla, atmosfer yaratmadaki becerisiyle, öne çıkan bir film oluyor. Oğlunu bulma ümidini asla yitirmeyen çaresiz ve yalnız bir kadının öyküsü, insanın içini acıtan bir uslupla anlatılıyor.
“Cesur bir Yürek” filmi için geçen yıl Cannes’a kıvır kıvır saçlarla giden Angelina Jolie ertesi yıl aynı yarışmaya 1930’lu yılların modasını yansıtan öndüle saçlarla gidiyordu. İkiz bekleyen karnı burnundaki aktris, festivalin ilgi odağıydı. Her iki filmdeki “acılı kadın” rolüne eldiven gibi uyduğunu gösteren performansıyla Jolie, bu ayın 22’sinde dağıtılacak. En iyi Aktris Oscar Ödülü’nün adayları arasında.
Filmin erkek oyuncularından, sadist kişilikli polisle Jeffrey Donavan, seri katilde Jason Bultler Harner birinci sınıf kompozisyonlar çiziyorlar.