Düne kadar...

Kavram
31 Temmuz 2008 Perşembe

Derleyen: Niso TİZA

Kuruyemiş ve tombala yılbaşı gecelerinin vazgeçilmez ikilisiydi. Müslim Gayrimüslim hepimiz bayramlarda el öperdik büyüklerimizden. Uzatılan tatlıları borekas, biskoçoz ve klavoz de komerli kurabiyeleri yerdik. Yafa Portakalları soyardık küçük ellerimizle.

Berberlerde ve vapurlarda “Akbaba ve Amca Bey” mecmuaları okunurdu. “Tombul Teyze” ve ya “Arap Mabel” sakızları çiğnenir, rengarenk topaçlar çevirirdik sıcak öğleden sonraları Balat’ın Hızır Çavuş Mahallesinde. Bayram günlerinde yakaları balinalı olan gömlekleri giyer; koskoca balina küçücük yakalara nasıl girer bir türlü anlayamazdık. Birde çözemezdik sihrini masmavi çivitle bembeyaz çamaşır yıkamanın.

“Aga” marka radyo dinlerdik, ufkumuz genişlerdi. Saat başların bir gong sesi duyulur; ardından da spiker tok kalın sesiyle “Şimdi memleket saatini veriyoruz” derdi. Hemen sonrada Türk Sanat Müziği programında Münir Nurettin Selçuk o berrak muhteşem sesi ile Kalamış şarkısını söylerdi.

“Bak Bak” mağazası Yüksek Kaldırımdaydı. Tek olan Hayat Mecmuasına Hikmet Feridun Es ile Dünyayı dolaşırdık. Pasaportsuz, vizesiz. Türkiye’de 67 il vardı. Komşu sadece dilde değil yürektede vardı. Tekel birası ve Bafra sigarası delikanlılığa ilk merhabaydı. Kimliğini bir türlü canlandıramdığımız Orhan Boran’ın “Yuki” si ile şenlenirdi evler. Job traş bıçağı kullanırdı Nacet marka  kullanmayanlar.

Sokak aralarında patates soğan çığlıkları yerine “Yoğurtçu Çıngırakları” duyulurdu. Likör müydü ikram edilen zarif kristal kadehlerde? Akide şekercimiz, macuncularımız. İskele meydanlarında istakoz sepeti ve çirozlar asılırdı. Dereotu ve sirke ile yapılan salatanın tadı halen damaklarımızdadır.

Biz çocuklar dokuz kez düşünmeden söz söyleyemezdik. Gariptir çocukalar “oyun” bile oynarlardı.

Sevgileri, sevdaları, gönülden gönüle taşırdı kartlarımız, mektuplarımız.

Hey gidi günler hey...