basından.../ Cyrus'tan Ahmedinecad'a İran-İsrail

1979 İran devrimi İsrail-İran ilişkileri açısından tam bir dönüm noktası niteliğindedir. Binlerce yıllık dostluk, yerini bir anda amansız bir düşmanlığa bıraktı. Artık İran'ın İsrail'e karşı tutum ve söylemi, FKÖ'den çok daha sert ve acımasızdı

Dünya
3 Eylül 2008 Çarşamba

Musa önderliğinde Firavunlar yönetimindeki Mısır'dan çıkan İsrailliler, MÖ 13 yüzyılda bugün Filistin olarak bilinen Kenan topraklarına yerleşmeye başladılar. MÖ 12 yy.da, antik Filistin ve Ürdün Nehrinin her iki yakasında kendilerine özgü idari ve siyasi yapılanmalara giden 12 İsrail kabilesi, bir dönem farklı "Hakimler" yönetiminde kaldıktan sonra, Davut ve oğlu Süleyman döneminde büyük bir İsrail Krallığı kurdular. İsrail Krallığını MÖ 960 yılına kadar yönetecek olan Davut, daha sonra Yeruşalayim'i (Kudüs) Yebusiler'den alınca, hızla gelişen imparatorluğunun başkentini Hebron'dan Yeruşalayime taşıdı. Davut'tan sonra iktidara gelip MÖ 930 yılına kadar hüküm süren oğlu Süleyman, Yeruşalayim'de sarayı ve Tapınağı da içine alan krallık kompleksini imar ederek, ülkenin 12 farklı idari yapısını kapsayan entegre bir politik sistem kurdu.

Ancak Süleyman'ın ölümünün ardından Yahudi Krallığı ikiye ayrıldı. Yeruşalayimi sınırları dahilinde tutan Yahuda Krallığı ve Samiriye yöresinde kurulan İsrail Krallığı birbirlerine rakip iki devlet halini aldılar. Rekabet ve iç sorunlar nedeniyle zayıflayan her iki krallık da artık yanı başlarındaki Asur İmparatorluğu tehdidi altındaydı. Nitekim Asur orduları MÖ 722 yılında İsrail Krallığı’nı yıkarak kendi topraklarına kattı, Samiriyi'yi bir Asur vilayetine dönüştürüldü ve bir çok Yahudi sürgüne gönderildi. Bu sürgün, Yahudi topluluğunun 4000 yıllık tarihinde karşı karşıya kaldığı ilk sistematik sürgündü ve bundan böyle sürgünler Yahudi halkının kaderi olacaktı. Yahuda Krallığı'nın yıkılışında sonra İsrail Krallığı da pek bir varlık göstermedi ve kısa bir süre sonra Asur İmparatorluğu’nun denetiminde uydu bir devlete dönüştü. Ancak Asurluların buna bile tahammülü yoktu. Nebukadnessar yönetimindeki Babil orduları MÖ 586'da Yeruşalayim'e saldırarak Yahudi Tapınağı, Krallık Sarayı ve bir bütün olarak şehri yerle bir ederek Yahudileri Babil'e zorunlu göçe gönderdiler. Bu Yahudilerin karşılaştığı ikinci, ama en yıkıcı sürgünleri olacaktır.

Bu iki sürgün dalgasının ardından, yaklaşık 70 yıllık bir zaman dilimi için Filistin Yahudilerin yaşamında bir merkez olmaktan çıkıverdi. Yahudi nüfusun çoğunluğu halen Filistin'de yaşıyor olmasına rağmen, toplumun motor gücü niteliğindeki zengin ve kültürlü kesim Babil'e gönderilmişti.

MÖ 538 yılında Pers Kralı Cyrus ( Farsça'da "Koreş" diye telef uz edilir) Babil'i işgal ederek şehirlerini yeni kurulan Pers İmparatorluğu’na bağlamasıyla Yahudiler için, tarih boyunca asla unutamayacakları ve minnetle anacakları bir gün doğdu. Cyrus Babil'e sürgün edilmiş olan Yahudilerin Filistin'e dönüşlerine izin verdi ve 42.000 Yahudi ana vatanları olarak gördükleri topraklara geri geldiler. Daha önce Babiller tarafından yıktırılmış olan Yeruşalayim'deki Tapınak MÖ 520 ve 515 yılları arasında tekrar inşa edildi. Daha sonraları iktidara gelen Pers kralları Darius ve Artaxerxes I, Yahudi topluluğunun Filistin'de yeniden yapılanmasını her açıdan desteklediler. Yeruşalayim şehrinin etrafını ören surlar, Pers kralı Artaxerxes tarafından Yahuda'ya vali olarak atanmış Nehemya zamanında, bizzat kralın fermanı ile MÖ 455 yılında tamamlandı.

MÖ 332'de Büyük İskender'in Pers kralını yenmesiyle kutsal topraklar bir kez daha el değiştirerek Helenistik dünyanın bir parçası oluverdi. Grek kültürü İsrail topraklarında pek etkin olmadığı gibi, Yeruşalayimi başkent ve Tevrat'ı anayasaları olarak kabul eden Yahudi halkı Yahuda da, yarı- bağımsız bir bölge olarak varlığını kurudu. Bir dönem Mısır ve Suriyeli Seleucid'lerin yönetiminde kalan Yahudiler MÖ 212'de tekrara bağısızlıklarına kavuşsalar da, MÖ 63'te Pompey yönetimindeki Roma ordusu tarafından işgal edildiler. Roma işgalinden sonra kutsal topraklar yaklaşık 2000 yıl, Yahudi olamayan milletler tarafından yönetildi.

1917 yılında, İngiltere hükümeti, Dünya Siyonist Örgütünün taleplerini kabul edip Balfour Deklerasyonu ile Yahudilerin Filistin'de ulusal bir devlet kurmalarını kabul edince, Siyonist hareketin önde gelen liderleri bu tarihi kararı Pers Kralı Cyrus'un Yahudi halkına yaptığı unutulmaz iyilikle karşılaştırdılar. 1953 yılı Kasım ayında, Harry S. Truman başkanlıktan ayrılmasından birkaç ay sonra davet üzerine New York'ta Yahudi Teolojik Seminerine katıldı. Burada, arkadaşı Eddie Jacobson Truman'ı anons ettiği sırada,"Kendisi İsrail devletinin kurulmasına yardımcı olan zattır" dediğinde, Truman, "Ne demek 'kurulmasına yardımcı olan?' Ben Cyrus’ım. Ben Cyrus’ım!" der.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, İngiltere'nin Ortadoğu ve Körfez bölgesinden çekilmesinin arından oluşan boşluğu ABD çabucak doldurmaya başladı. Ancak güvenip dayanabileceği kimi bölgesel müttefiklere de ihtiyacı vardı. İsrail ve İran, ABD ile işbirliğine yatkın ve hazır iki aday ülke idi. İran şahı Muhammed Reza Pehlevi, daha 1940'lardan beri Başkan Nixon ve Henry Kissinger'in telkinleri doğrultusunda Körfez bölgesinde jandarma rolü üstlenmeye hazır olduğunu belirtmişti. Tabi ABD- İran yakınlaşması, doğal olarak İran-İsrail yakınlaşması anlamına da geliyordu ve böyle bir ilişki, David Ben-Gurion tarafından geliştirilen, Ortadoğu'da Arap olmayan halklarla ilişkiler geliştirme esasına dayanan "çevre ülkeler teorisine" de uygundu. Böylece, Ortadoğu'da Arap olmayan bir ülke olarak İran, İsrail ile bir kısmı gizli olmak üzere çok yönlü ilişkiler geliştirdi. İran İsrail'e petrol sağlarken, MOSSAD ajanları SAVAK üyelerini eğitti ve İsrail İran'a silah ve ilgi alanlarda servis sağladı. Aynı şekilde İran 1973 Arap- İsrail Savaşı’nda da, İsrail aleyhine petrol boykotuna katılmadı. Nixon ve Kissinger'in Mayıs 1972'de Tahran'ı ziyaret etmelerinin ardında Amerika Şah'ın, nükleer silahlar dahil olmak üzere, her türlü silah alımını kabul etti. 1970'ler de ABD'nin ihraç ettiği silah satışının yarısı İran'a gidiyordu ve silah satışı İran- ABD ilişkilerinin esasını teşkil etmekteydi.

1979 İran Devrimi İsrail- İran ilişkileri açısında tam bir dönüm noktası niteliğindedir. Binlerce yıllık dostluk, yerini bir anda amansız bir düşmanlığa bıraktı. Artık İran'ın İsrail'e karşı tutum ve söylemi, FKÖ'den çok daha sert ve acımasızdı. Üstelik İran Devlet Başkanı Ahmedinecad, bütün diplomatik nezaket kurallarını bir tarafa bırakarak, BM üyesi İsrail'in haritadan silinmesi gerektiğini açıkça ifade ediyor ve "Onlar buraya ait değil" diyor.

MÖ 6. yüzyılda Cyrus İsrail oğullarının hamiliğini yaparken, bugün Pers tahtına oturan Ahmedinecad onların bu dünyaya ait olmadıklarını söylüyor. Peki Cyrus mi, Ahmedinecad mı?

 

Abdullah KIRAN
Radikal, 24.08.2008
Yrd. Doç. Girne Amerikan Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi