Uzunca bir zaman Holokost’u anlamaya çalıştım. Tarihsel verilerden hareket edip, bir ulusun saf bir ırk yaratmak adına nasıl canavarlaştığını, neden her tür değer yargısından yoksun bir şekilde davrandığını, insanların çevrelerinde yaşananlara neden kayıtsız kaldıklarını, neden olanları sorgulamadıklarını anlamaya çalıştım : İtiraf etmem gerekir ki, bu yönde sorduğum hiçbir soruya tatmin edici cevap bulamadım.
Tarih bir şeyleri hikaye ediyor. Tanıklıklar, ele geçen belgeler olanları toz dumanın içinden gün ışığına çıkarıyor. Bunlar gerçekleşenleri kanıtlamak adına elbette önemli, ancak ne yazık ki, soykırımı anlama aşamasında, bize çok da fazla yardımcı değil.
Büyük Savaş sırasında Naziler zeka özürlülerden, rejim muhaliflerine, Çingenelerden Sovyet askerlerine ve Polonyalı direnişçilere kadar birçok insanı yok ettiler. Ancak bu toplulukların hiçbiri Yahudilere uygulanan Son Çözüm kadar kusursuz bir mekanizmanın dişlileri arasında yitip gitmedi. Yahudi halkı, dinleri ile, gelenekleri ile, kültürleri ile ortadan kaldırılmak istendi ve dörtte biri çocuk olmak üzere 6 milyona yakın insan bu amaç için katledildi.
Bunu anlamak olası değil. Normal mantık ve moral değerlere sahip bir insanın, hastalıklı, hem de çok hastalıklı bireysel ve toplumsal davranışları algılaması olanaksız.
Ancak Holokost’u öğrenmemiz gerek. Holokost’u bıkmadan usanmadan dillendirmemiz gerek. Holokost inkarcılarına geçit vermemek için, olanları sıradanlaştırmak isteyenlere zemin bırakmamak için, dünyanın benzeri olaylara bir daha sahne olmaması için dolu dolu öğrenmeliyiz.
Peki ama nasıl?
?ubat ayı içinde Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, ilk öğretim seviyesindeki her çocuğa, Holokost sırasında öldürülen Fransız Yahudisi yaşıtlarının anılarının emanet edilmesini önermişti. Böylece o körpecikler, Nazi zulmünden 60 küsur yıl sonra, yok edilmenin, annesiz babasız kalmanın, hayatta kalmak için mücadele etmenin ne demek olduğunu öğrenecekler, eşleştikleri çocuğun gözünden bakacaklardı dünyaya ve olmuş olaylara…
Başta bir Holokost kurtulanı Simone Veil olmak üzere, Yahudi olsun olmasın bir çok aydın, Sarkozy’nin bu önerisini maksadını aşan bir girişim olarak nitelendirir. “Bir çocuğun ölmüş başka bir çocukla kişileştirilmesini istemek çılgınlık. Bu anılar, omuzlanmak için çok ağır… Bizler, kurtulanlar dahi, savaşın bitiminden çok sonraları olanları anlatabilmeye, onları paylaşabilmeye başlamıştık. Ve bugün bile, çocuklarımıza, torunlarımıza başımızdan geçenleri anlatırken, sözlerimizi sakınıyoruz…” (L’Express 28.02.2008)
Holokost’u öğretmek, ama nasıl? Bir yanda Holokost inkarcıları öte yanda Holokost yorgunu düşmüş insanlar… İşte bütün düğüm burada!
Bu yıl üçüncüsünü hazırladığımız ?ALOM Holokost işte bu konuya değiniyor.
“Holokost Yorgunluğu” ve “Holokost Nasıl Öğretilir” gibi konu başlıklarından yola çıkarak, savaş sırasında meydana gelen olayların antik tragedyalar formatında verilmemesi gereği üzerinde duruyor.
Savaşta yaşananlar, soykırımın her aşaması, paradoksal olarak - o kadar zengin malzemeler sunuyor ki… Önce şunu öğreniyorsunuz: Kollarında numara kazılı olanlar öncelikle birer insan. Geçmişleri olan, ancak gelecekleri ellerinden alınmak istenen insanlar onlar. Ne zorla kapatıldıkları gettolarda ne de daha sonra sevk edildikleri imha kamplarında, gündelik yaşantılarından ödün vermemiş insanlar…
Sonra, o insanların yaşam mücadelelerine tanık oluyorsunuz. Ölüme karşı, yazgılarına karşı duruşlarına tanık oluyorsunuz. Bazen bir kitabın sayfaları arasında, bazen de bir filmin kareleri içinde görüyorsunuz o insanları… Dualarla gidiyorlar kendilerine biçilmiş sonlarına, ya da red ediyorlar kaderlerini. Veya ellerinde silah, nafile bir savaşa girişiyorlar, partizanlara, direnişçilere katılıyorlar. Kimleri başarıyor, kimileri başaramıyor, ama olsun!
Kuralsızlığın kural olduğu, her şeyin kontrolden çıktığı bir dönemi öğrenmek kolay değil, ancak mümkün. O dönemlerde olanları anlamak ise olası değil. Gerçek olan Holokost’un gücünü, insanlığın Yahudilikten arındırılması gibi bir kaynaktan aldığı…