Müziği dehşetin yüzünde görmek ve hiç unutmamak

Holokost
12 Eylül 2008 Cuma

Rubi ASA

Müziği dehşetin yüzünde görmek ve onu unutmamak; gelecek nesillere aktarmak için onu , o günü yaşar gibi dile getirmek; acıları, kederi ve dehşeti notaların arasından süzerek gerçeğin hep gerçeğin ve yaşanmış o utancın hatırlanması adına  kirli yüzüne haykırmak !

Sanatçının evrensel sorumluluğu bu olmalı. Sadece paylaşılan acıların hüzünlü hatırasını dile getirmek değil, sadece dinlemek, bilmek, okumak değil, insanlığın varoluşu adına  ve unutmamak için … Ve dünyanın hiçbir yerinde  yeniden yeni bir Theresienstadt, Auschwitz-Birkenau, Dachau, Majdanek, Buchenwald, Bergen-Belsen, Sobibor, Treblinka  olmaması için.  Parçalanmiş aileler, kanayan yürekler, umudunu yitirmiş bilinçler ve kuşatılmış  nesiller olmaması ve olanların yeniden yaşanmaması için;  tüm insanlık için.

“Eksterminasyon” tümüyle ortadan kaldırma ,ya da “Nihai çözüm” ifadesi 1939 dan beri  Nazi devlet adamlarının söylemlerinde açıkça ifade edilebilir haldeydi. Hitler’in 30 Ocak 1939 Reichstag konuşmasında bu amaç şu sözlerle ortaya konmuştu. “Eğer Avrupa ve Avrupa dışında bulunan Yahudi finans kuruluşları aralarında anlaşarak sadece kendi hırsları ve ulus menfaatleri için insanları bir dünya savaşına sürüklemeyi başarırlarsa, bunun sonucu ne dünyanın Bolşevik olması ne de Yahudilerin zafer kazanması şeklinde olacaktır.Sonuç, Yahudi ırkının Avrupa’da tamamen kökünün kurutulması ve gelecek nesiller için bu topraklarda Yahudilikten bahsedilmemesi şeklinde olacaktır”.

Geçen zaman içinde bu yazgı savaşın sürekliliğine göre belirlendi. Nazilerin Yahudileri Avrupadan silme uğruna geliştirdikleri sistematik yöntemler sonucu, acılı yıllar sürdü.1939 – 1941  arası Almanyanın komşularıyla ilişkileri Yahudi sorununa biçim arayışı şeklinde sürmesiyle şekillendi. Bu konudaki tartışmalar öncelikle Polonyada Lublin bölgesinde bir Yahudi yerleşim birimi yaratılması, Avrupada bulunan tüm Yahudilerin Madagaskar Adası’na ya da şavaş sonunda Sibirya kamplarına gönderilmesi şeklinde başladı, ve planının uygulanması halinde kaç kişinin gerçekten sağ kalabileceği tartışılır oldu…

Hitlerin işgal ve ilhak yoluyla elde ettiği topraklarda Yahudi nüfusunun en büyük kısmı bulunuyordu ve bu da Yahudi sorunuyla mutlaka başa çıkılmasını ve nihai çözümü mutlaka gerekli kılan bir durumdu.  Bu andan sonra Nazi zulmü sistematik bir kıyımla gitgide şiddetlenerek gelişti ve neredeyse tüm Avrupaya yayıldı. Konsantrasyon Kampları yalnız Almanya sınırları içinde değil, dışına da taştı…  1937 - 1942 yılları arasında yeni bölgeler işgal edildikçe yeni kamplar inşa edildi….  Terezin - Theresienstad da bunlardan biriydi ve  Çekoslovakya sınırları içinde daha çok Çek, Hollanda, Norveç,  Avusturya ve Danimarka Yahudilerinin sürüldüğü bir kamptı.

Stokholm doğumlu Anne Sofie von Otter eğitimini Londra’da Guildhall School of Music’de Vera Rosa ile sürdürdü. Lied dalında Geoffrey Parsons ile Londra’da , Eric Werba ile Viyana’da uzun süre çalıştı. 80’ li yıllardan sonra dünya sahnelerinde sık sık yer aldı. Mezzo-soprano ses rengi,  olaganüstü tekniği ve otantik dili onu müzik dünyasının en iyileri arasına soktu. Halen D.G. için aralıksız kayıtlar üreten opera ve resitallerde çok sık aranan, sevilen kişiliğinin yanısıra bir dünya insanı olarak da  hayran olunan ender bir sanatçıdır. Repertuarında Barok opera yorumlarından çağdaş bestecilerin atonal eserlerine, İsveç halk müziğinin özgün örneklerine kadar yüzlerce eser vardır.

Son ve olağan üstü yankı getiren yorumu D.G. için kayda aldığı (Diapason d’Dr ödülü kazanan ) Terezin - Theresienstad Konsantrasyon kampında Yahudi mahkumlerin haykırışlarını anlatan ve çogunluğunu orada bulunmuş müzikçilerin oluşturduğu besteleridir. Bariton Chistian Gerbaher , Piyanist Benat Forsberg , Gerold Huber ve kemancı Daniel Hope’un, von Otter’e eşlik ettikleri bu esreler, yirminci yüzyılda Avrupa’nın gözleri önünde işlenen bir soykırımın sessiz haykırışıdır. Sessizdir çünkü onu işiten olmamıştır . Yok edilmeye çalışılan sadece bir ulus değil aslında insanlıgın evrimselleşen tüm değerleridir.

Von Otter’e bu projenin  niçin ve ne şekilde oluştuğu sorulduğunda şöyle yanıtlamış.

“2005 yılında Holokost konferansında günün anlamı ile örtüşecek bir konser vermeyi düşünmüştüm. Benim için çok önemliydi çünkü bugüne değin  yapılmamış çok da gecikilmiş bir görevin, verilmiş bir sözün yerini bulması gerekiyordu. Konsantrasyon kamplarının kapatılmasının, soykırımın sona ermesinin üzerinden tam altmış yıl geçmişti , bu bir nesildi ve unutulmaması gerekirdi. Babam Baron Goran von Otter savaş yıllarında Berlin’de İsveç’li bir diplomattı. Varşova’dan Berlin’e giden bir gece treninde bir SS subayı olan kimya mühendisi Kurt Gerstein ile karşılaşır ve tüm gece yol süresince konuşurlar.

Gerstein, görevini insanlık adına bir utanç olarak sürdürdüğünü ve kamplarda Yahudi ölümlerini hızlandırmak için geliştirdiği gazın kullanıldığını anlatır. Babamdan Nazilerin bu yaptıklarını mutlaka İsveç Hükümeti görevlilerine aktarmasını ister, bu gerçeğin bilinmesini ve  ülkeler arası baskıyla katliamlara son verilmesi gerektiğini söyler. Ayrıca aktardıklarının aslında anlatmak istediklerinin ve gerçeklerin çok azı olduğunu belirtir. Babam İsveç’li yetkililerle hemen bu bilgiyi paylaşmak üzere harekete geçer. Bir çoğuyla konuşur fakat aldığı cevaplar, hep bunların gizli konular ve anlaşmalar olduğu şeklindedir. Kendisine bu konuların üzerinin örtülmesi gerektiği, savaş sırasında değişecek dengelerin politik olarak ülkelere daha fazla zarar vereceği belirtilir. Bu babam için bir felaketti, önleyebileceği bir sonucu dikkate bile almamışlardı ve buna karşılık elinden hiçbirşey gelmemekteydi. Bu onun yaşamı boyunca taşıdığı ve o gün için kişisel yetersizliğinin ve zaafının sonucunda, utancının ölümüne kadar sürdüreceği bir yüktü. Bu benim çocukluk yıllarımdaki babamın anılarından en önemlilerinden biriydi. Bunu yapmak istedim çünkü en azından bugün, onun adına tüm kayıplar için bir ağıt olsun istedim. Bu felaketin bir daha yaşanmaması ve hiç unutulmamasını istedim…”

Savaşın son yıllarında Nazilerin özellikle propaganda amaçlı kullandıkları ve imajları için Kızılhaç aracılığı ile dış dünyaya yansıtmaya çalıştıkları  Konsantrasyon kamplarından Terezin’e çok sayıda Yahudi besteci ve müzisyen doldurdukları bilinir. Kamplardaki mahkumların insani koşullara uygun bir yaşam sürdürdükleri anlatılmak istenirken, bunun yanısıra Auschwitz’ te gaz odalarında can veren milyonlarca Yahudi’nin örtbas edilmesine çalışılır. Kamplardan kurtulan bir piyanist besteci olan Alice Herz-Sommer şöyle yazar:  “Müzik kalbin yalın, önyargısız bir davetine her zaman açıktır, hatta yaşamın en karanlık köşelerinde bile, ve bu bir an , bir özgürlük anı olarak hissedilebilse bile…”

CD nin ilk parçası ‘Terezin – Lied’ adlı, bestecisi bilinmiyen anonim bir ezgidir. Sofıe von Otter in  duru sesi ruhunun geçmişindeki derinliklerinden yansır gibidir . Terezin de bulunmuş ve bir kısmı kurtulabilmiş Yahudi birçok besteci ve müzisyenin eserleri ile derlenmiş olan bu CD gelecek kuşaklara yaşananların ve çekilen acıların kanıtı olacaktır.

Bize düşen ise, Terezinde bulunmuş ve yaşamlarını kaybetmiş bu müzisyenlerin cesaret ve tutkularının sınırlarını anlamak için düşünmek, hissetmek, dinlemek,  sorgulamak ve çocuklarımıza anlatmak, aynı duyguları aktarmak olmalıdır.