Gerçek tanıklıkların izinde / Holokost’un tarafsız tarihini aydınlatmak…

Lise yıllarından samimi arkadaşım Sıla Çehreli Galatasaray Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun olduktan sonra, Pantheon-Sorbonne Üniversitesi Tarih Bölümü’ne master ve doktora programı için gitti ve geçtiğimiz sene Marmara Üniversitesi’nde çalışmaya başladı.

Işik SİVİL KARAKOÇ Holokost
12 Eylül 2008 Cuma

Almanca bilmesi ve tez çalışması sırasında öğrendiği Yidiş dili ile oldukça geniş bir kaynak taraması yapma şansını elde eden Sıla Çehreli’yle Nazi ölüm kampları üzerine yürüttüğü ayrıntılı çalışmasını konuşmak üzere bir araya geldik

Önce ölüleri gömüyorlardı. Bir süre sonra toprak kabul etmemeye başladı. Polonyalılar, soykırıma değil de, kokudan ve hastalık tehlikesinden dolayı şikâyetçi olunca 1942’den sonra ölüler yakılmaya başladı. Auschwitz-Birkenau ise kampların ulaştığı en son evrenin bir ürünü. 

Ölüm kamplarındaki direnişle ilgili ne gibi bulgular buldun?

Christopher Browning gibi işlevselci tarihçiler Yahudi direnişinden söz edilemeyeceğini çünkü insanların sadece çaresizlikten son anda bir hamle yaptıklarını iddia ediyorlar. Fakat kesinlikle birçok direniş çabasından söz edebiliriz.  Öncelikle bir direniş için cephane kaçınılmaz bir unsurdur. Kamplarda çalışan Ukraynalılar dışarıdaki Polonyalılarla iletişim içinde oldukları için kampa yiyecek kaçırıyor, fakat silah getirmeyi kabul etmiyorlardı. Polonya direniş hareketleri de içeriye silah yardımı yapmayı reddettiler. Yahudi Sonderkommandolar silah sağlamak için marangoz atölyelerinde gizlice balta, bıçak üretmeye ve diğer bir yöntem olarak da, kamp alanı içersindeki silah deposundan silah çalmaya çalışıyorlardı. Örneğin Treblinka ayaklanması için, önce silah deposunun kilidini bozup, sonra kilidi tamir ederken silah deposunun anahtarının yedeğini yapmayı başardılar.

Sobibor’daki ayaklanmanın daha başarılı olmasının sebebi ise, ayaklanmayı bir Rus askeri olan Aleksandr “Sacha” Petchersky ile kampı ve bölgeyi çok iyi bilen Leon Felhendler’ın organize etmesiydi. Ayaklanmanın başarıyla sonuçlanması için, yaptıkları planı çok az kişi ile paylaştılar. Fakat kaçmayı başaranların çoğu Alman askerleri veya Polonyalılar tarafından öldürüldü.

Belzec ve Chelmno’da, silah deposu Yahudi Sonderkommando’ların tutulduğu alanın dışında bulunduğu için genel bir ayaklanma projesi hayata geçirilemedi.

Doktora çalışmanda başlıca hangi kaynaklardan yararlandın?

Çalışmam sırasında özellikle üç kaynaktan yararlandım. Batı Almanlar, savaştan 14 sene sonra, 1959-65 yılları arasında, Ludwigsburg kentinde Nazi suçları ile ilgili çok kapsamlı bir soruşturma yürütmüşlerdi. Chelmno, Belzec, Sobibor ve Treblinka’da gerçekleştirilen suçlara ait binlerce sayfa içeren dosyalar oluşturmuşlardı. İlk kaynağım bu dosyalar oldu.  

İkinci olarak, Yidiş dilinde yazılmış ve çoğu Holokost tarihçisi tarafından unutulmuş Khurbn-Literatur’dan yararlandım. Anı, tarihi anket, roman ve Holokost’la ilgili ilk tarihi çalışmaları içeren çok değerli bir arşiv.

Yidiş dilini öğrenebilmek için Paris’te üç sene Doğu dilleri konusunda uzmanlaşmış bir üniversitede Profesör Yitzhok Niborski’nin derslerini izledim.

Bu iki kaynağın dışında Polonyalılar, sağ kurtulanlar, kamplarda çalışan Nazilerle yapılan sözlü tanıklıkları kullandım. Sobibor’dan kurtulmayı başaran Philip Bialowitz ve Thomas Blatt ile görüşme şansına sahip oldum. Ayrıca bütün ölüm kamplarının anısal alanlarını gezdim, her ne kadar fazla yardımcı olmak istemeseler de oradaki bazı görevli kişilerle de görüştüm.

Seni ölüm kampları üzerine çalışmaya iten neydi?

Öncelikle Almanya’da doğduğum ve Almanca bildiğim için Almanya tarihi hep ilgimi çekmiştir. Mesleğimi belirlemeden önce de Holokost hakkında birçok kitap okumuş, film izlemiştim. Üniversitede okurken de, konu ile ilgili dersler aldım. Soykırım üzerinde çalışmaya karar verdikten sonra öğrenimimin devamı için Sorbonne Üniversitesi’ne gittim. Önce Holokost üzerinde çalışmak istedim. Çünkü soykırımın hukuki tanımı, İkinci Dünya Savaşı’nın sonuna doğru Holokost’tan yola çıkılarak yapılmıştır. Ayrıca soykırım tarih yazımı da Holokost üzerine yapılan tartışmalardan ve çalışmalardan etkilenmiştir.

Neden genel olarak tarihçiler ölüm kamplarında yaşananlar hakkında çalışmak istemiyorlar?

Genel olarak toplumsal hafıza üzerine çalışan Fransız tarihçiler, Holokost sonrasında olayın toplum tarafından nasıl algılandığı üzerinde durmayı tercih ediyorlar. Hatta kendi tez savunmamda da bu tür bir tartışma yaşadım. Hocalardan birisi – bir Fransız Holokost uzmanı - bana neden bu kadar çok şiddet üzerine çalıştığımı sordu. Evet, bir soykırım üzerinde çalışmak kolay değildir. Bunun yanında, ölüm kamplarıyla ilgili kaynaklarda olağanüstü insan hikayeleri keşfettim. İnsanların o şartlarda birbirlerine nasıl yardımcı olduklarını, nasıl dayanışma içinde hareket ettiklerini ancak sağ kurtulanların anlattıklarıyla anlayabiliyorsunuz.

Ayrıca, Holokost’un sadece Yahudileri ilgilendiren bir konu olduğunu düşünmüyorum, bu konular üzerine eğilmek gerek. Maalesef bu tür çalışmalar yeterince ilgi çekmiyor. Holokost’un üniversitelerde konuşulması ve okutulması lazım. Fransa’da okullarda zorunlu ders olmasına rağmen, insanlar bunu duymak istemiyorlar. İnkâr eden insanlar çok fazla. Özellikle Müslümanların yoğun olduğu bölgelerde, İsrail-Filistin sorunu yüzünden okullarda okutulmasında problemler yaşanıyor. Hâlbuki yaşananlar gerçek insan hikâyeleri var. Kamplarda gerçekten neler olduğu anlatılsa konunun daha fazla ilgi çekeceğini düşünüyorum.

Bundan sonrası için hangi konular üzerinde çalışmayı planlıyorsun?

Yine Holokost üzerinde çalışmaya devam etmek istiyorum. Bu sefer gettolar ve Einsatzgruppen’lar üzerine yoğunlaşmayı düşünüyorum. 

Onun dışında Rwanda’da yaşanan soykırım üzerinde de çalışmak istiyorum. Holokost çalışmamda elde ettiğim tecrübe ile günümüzde yaşanan bir olayın ardından, sağ kurtulanlarla, suçlularla ve tanıklarla görüşüp, tanıklar gözünden tarihi belgelemek istiyorum.

 

* Aralık 1941- Nisan 1943 Yahudiler “duş'' almak için hazırlanıyorlar. Bir koridordan geçirilerek, gaz kamyonuna bindirilip öldürüyorlar.