1939 yılında savaşın başlaması ve Almanya’nın sırası ile Polonya, Hollanda, Belçika ve Fransa’yı istila etmesi, daha sonra da Moskova’ya savaş açarak doğuya, Baltık ülkelerine ve Rus steplerine doğru sarkması, Avrupa Yahudiliği için sonun başlangıcıdır. Korku ve terör insanlar için gündelik bir gerçektir artık… Hayatta kalmak en belirleyici dürtü haline gelmiştir.
Varşova Gettosu’nda yaşayan Haim Kaplan, 20 Şubat 1941 tarihinde günlüğüne şöyle bir not düşer : "Dans etmek bir mitzva haline geldi. Her dansımız, aşağılanmalara karşı bir başkaldırı oldu."
Holokost’un acı ve dehşet dolu tarihi, etkisi küçük ancak anlamı eşsiz öylesi başkaldırılara tanıklık etmiştir ki, hepsinden birer ders çıkarmak mümkündür. Kah kırsal kesimde partizan gruplara veya direnişçilere katılarak yapılan gerilla tipi savaşlar, kah gettolarda ya da toplama kamplarındaki ayaklanmalar : Bunların hepsi, çaresiz insanların, toplumsal deliliğin tavanına ulaşmış bir imha makinesine karşı verdiği onur savaşlarıdır.
Örneğin, toplama kamplarından birinde, yaşamını binbir güçlükle sürdüren 70’li yaşlarda bir kadın, yemek kitabı yazarak ve bunu dışarı kaçırarak bu başkaldırıya katılmıştı ; başka biri ise kamplarda kesinlikle yasak olmasına rağmen yaptığı resimlerle… Onlar, kendilerine hayatı zindan eden zihniyete karşı gelerek, olup biteni gelecek nesillere aktarmışlardı… Bilinsin diye…
Bunlarla kalmamıştı elbette. Savaş öncesi dönemde kurulmuş bir çok yardım örgütü, çalışmalarına günün koşullarına ayak uydurarak devam etmekteydi. Yiyecek, giyecek dağıtılmakta, çocuklarla ilgilenilmekte, eğitimlerinden geri kalmamaları, küçük kalplerinin etraflarında olup bitenden en az şekilde etkilenmesi için çalışılmaktaydı. Almanların ele geçirdiği çeşitli kentlerden toplanarak buralara getirilen mültecilere barınak bulunulmaktaydı. Kısaca, Nazi zulmüne nispet edercesine, sosyal yaşantısı ile, sanatı ile, eğitim ve sağlık hizmetleri ile, hayat devam etmekteydi.
1942 yılından itibaren, Son Çözüm paketinin devreye sokulmasından sonra, gettolar birbir boşaltılmaya, ve insanlar trenlerle toplama kamplarına götürülmeye başlanır. O zamana dek, pasif direniş yapmanın hiçbir işe yaramayacağını seslendirenler için, silahlı mukavemetin haklılığı ortaya çıkmıştır.
Ayaklanmalar arasında Varşova Gettosunda yapılanın ayrı bir yeri vardır. Nisan 1943’te Mordechai Anielewicz’in etrafında toplanan 800 kadar savaşçı, tarihin cilvesine bakın ki atalarının Mısır esaretinden çıkışlarını kutladıkları Pesah Bayramı’nda, gettoya giren Alman askerlerine saldırırlar… Bu isyan Yahudilerin uzun asırlardır, kimliklerini korumak için yaptıkları ilk hareketti. Ne Ortaçağ karanlığında yaşadıkları, ne de Rusya’nın dört bir yanında maruz kaldıkları pogromlara böyle karşılık vermemişlerdi. Elbette ki silahlı eylemlerin, kendilerine biçilen yazgıyı değiştirmesi olanaksızdı. Almanlar çok güçlü ve fazlaydılar. Ancak sessizce ölmek yerine, insanlık gururu için savaşarak ölmek daha doğruydu onlar için…
Direnişçilerden biri anı defterine şöyle yazar :
"Bugün altıncı gün… İnanılmaz kahramanlıklar sürüyor. Silahsız iki kişi iki askerin üstüne atladı ; iki kişiyi öldürdüler, üç kişi de kaçtı… Merkezde onları ev ev, oda oda savaşmaya zorluyoruz. Zemin katta dövüşmeye başlıyoruz, kat ve kat bu dama kadar sürüyor. Merdivenlerde şişe ve el bombaları ile bombalıyoruz, ve savaşı dama ulaşana dek sürdürüyoruz. Çekiliyorlar ! Çatışmayı damda sürdürmek istemiyorlar. Mutluyuz. Şu son altı gündür kendini feda etmek sıradan bir şey oldu. Tek bir adamımız bile teslim olmadı…"
Mordehai Anielewicz ise son mektubunda, arkadaşına şunları yazmaktadır :
"İçinde bulunduğumuz durumu sana kelimelerle anlatamam. Aramızda sadece birkaç kişi dayanabilecek. Geri kalan herkes er veya geç ölecek. Kaderimiz tayin edilmiş durumda…
Son arzum gerçekleşti dostum ! Gettoda bütün büyüklüğü ve görkemi ile Yahudi direnişine tanık oldum."
Bir avuç isimsiz kahramanın başlattığı bu savaş, Holokost direnişinin simgesi olur. Ancak onlar yalnız değildirler. Birçok gettoda, Sobibor’dan Treblinka’ya birçok toplama kampında benzer direnişler görülür. Getto duvarlarından kaçıp partizanlara katılarak veya oluşturdukları gruplarla, Polonya’da veya Rusya’da, Ukrayna’da veya Slovakya’da, kendi varlıklarına kastedenlere karşı savaşa girişen birçok Yahudi direnişçi, tarihteki saygın yerini alır…