Clara Amram, geçtiğimiz günlerde sağlıklı yaşam için öneriler veren ilk kitabını tanıttı. Güzelliğinin yanında renkli kişiliği ile de dikkat çeken Clara Seren Amram ile ‘Clarita’s way’ isimli kitabı ve özel hayatı ile ilgili çok keyifli bir söyleşi gerçekleştirdim…
Clara Amram enerjisiyle bambaşka bir kadın. Onu tanıdığım ilk günden beri hayata bakış açısına hayranım. Çok pozitif, çok fit ve çok güzel bir kadın. Konuşurken gözlerinin içi parlıyor…
Hayatında sahip olduğu her şey için her gün teşekkür ediyor. Sahip olduklarını sevdikleriyle paylaşıyor. Onunla ilgili beni en çok etkileyen de bu oldu zaten… Clara Amram’ın renkli hayatının kapılarını sizler için araladım, çok ilginizi çekecek, biliyorum….
Biraz kendinizden bahseder misiniz?
Venezuela’lıyım. Dört kardeşiz. En büyükleri benim. İki kız bir erkek kardeşim var. Her zaman bahçeli bir evde yaşadık. Venezuela tropik bir iklime sahip olduğu için sabah, öğle ve akşam yemeklerimizi bahçede birlikte yerdik. Yaşadığımız şehir Karakas bir dağa bakar. En sevdiğim spor o dağı tırmanmaktı. Ama bu bir ulusal spor gibiydi herkes tırmanıyordu oraya. Oraya tırmandığınızda bütün şehri tepeden görüyorsunuz. Toprak kokusu, şelale ve doğa orada gerçekten inanılmaz. Spor her zaman hayatımdaydı. Çocukluğumda bale yapıyordum. Bu yüzden hala esneğim. Herkes mutlaka spor yapmalı. Çok sağlıklı besleniyorum. Kahvaltı etmeden evden çıkmam. Çıkmam gerekirse mutlaka yanıma alırım. Yemek yemeyi çok seviyorum ama zararlı olan hiçbir şeyi yemem. Liseyi bitirdikten sonra bir yıllığına dil öğrenmem için ailem beni İsviçre’ye gönderdi. Bir yıl ‘intensive’ teorik ve pratik mutfak eğitimi aldım. Benim için inanılmaz bir deneyim oldu. Yemek pişirmeyi keşfettim o zaman. Döndüğümde evde her gün yemek pişiriyordum. Sonra hukuk fakültesine girdim. Üniversiteyi bitirdim ve iki ay sonra da Leon ile evlendim.
Eşiniz Leon Amram ile tanışma hikayenizi çok merak ediyorum…
O zaman baştan başlayayım. Babam aslında burada doğdu. Annesi de Edirne doğumlu. Babam 7 yaşında buradan ayrılıyor ve İsrail’e yerleşiyor ailesiyle. Sonra bankacı oluyor ve çalıştığı ‘Discount Bank’ onu 30 yaşındayken Güney Amerika’ya gönderiyor. Orda annem ile tanışıyor. Annem ise Peru’lu. Ama annemin annesi Rus, babası Polonyalı. İkinci Dünya Savaşı’nda kaçıp Peru’ya yerleşiyorlar. Annem orda dünyaya geliyor. Annem ile babam evlenip Venezuela’ya yerleşiyorlar. Babamın burada yaşayan akrabaları var hala. 17 yıl önce bizi buraya davet ediyorlar. Babam ailemizi görmek için bunu bir fırsat olarak görüyor. Ben de merak ediyordum burayı. Ama babamın babasının fotoğraflarına bakıp onların fesli ve bıyıklı hallerini görünce herkesi öyle hayal ediyordum. Sonra geldik ve çok şaşırdım. Bayıldım. İlk günden itibaren sanki burada doğmuşum gibi hissettim. Bir partide de Leon ile tanıştık. Bir buçuk sene uzaktan aşk yaşadık. O geliyordu, ben geliyordum yaz tatillerinde falan.
Evlilik teklifinizi nasıl aldınız?
Son final sınavım vardı. Çok stresliydim. Leon da ordaydı. Çok sevdiğim bir İtalyan restoranı vardı. Beni oraya götürdü. Leon da ben de hiç içmiyoruz normalde. Şarap ya da şampanya gibi bir şey istedi. Çok şaşırdım. Niye böyle bir şey yaptı diye düşünürken, Leon ‘Bütün hayatın boyunca benimle olmak ister misin?’ dedi. Çok şaşırdım. Çok heyecanlandım. Hemen ‘Evet’ dedim ve 6 ay sonra da evlendik. Nişanı Venezueala’da yaptık. Tüm ailesi geldi. Ondan sonra Aralık 1992’de evlendik.
Venezuela’yı terkedip Türkiye’ye gelme fikri sizi hiç korkutmadı mı?
Hiç korkutmadı. Ama düğünden sonra balayına gittik. O sabah babamla vedalaşırken çok ağladım. O an anladım ki artık Venezuela’ya değil Türkiye’ye döneceğim. Tabi ki zor oldu. İlk günden beri çok memnunum ama aileme çok bağlıydım. Kardeşlerim, annem ve babamdan uzakta kalmak zor geliyordu. Güney Amerikalılar ile Türkler çok benziyor zaten. Sıcak kanlıyız, misafirperveriz, ailemize bağlıyız. Buradaki ailem de çok güzel, çok seviyorum onları.
Hukuk eğitimi aldığınızı biliyorum. Biraz bundan bahsedelim mi?
5 sene okudum. Master yapamadım, çünkü hemen evlendim. Türkiye’ye geldiğimde ‘merhaba’ dışında hiç Türkçe bilmiyordum. Türkçe öğrenmeye çalıştım ilk dönemler. Ondan sonra çocuklarımı doğurdum peş peşe. Evlendikten bir buçuk sene sonra kızım İsabella dünyaya geldi. 4 ay sonra Jeremy’ye hamile kaldım. Şip şak oldu yani (gülüyor).
Az bir arayla çocuk yapmışsınız…
Kızım olduktan sonra ikinci çocuğun da hemen olmasını istiyordum. Öyle de oldu ve ikisi birlikte büyüdüler. Çok eğlenceli ve çok güzel oldu. Onlara öncellikle şunu söyledim: ‘Önce Allah’ı, sonra kardeşinizi sonra da anne-babanızı seveceksiniz.’ Ve şimdi böyle. Kardeşler birbirini o kadar çok seviyor ki, ben birine kızdığımda diğeri onu koruyor ve savunuyor. Bazen eşimle dışarıda kalıyoruz. Aralarında sırları filan var ve bizden gizliyorlar. Anne baba bugün var yarın yok. Ama kardeş öyle değil; en güzel hediye kardeş! Kızım 13 yaşında ama 18 yaşında zannediyor kendisini. Özel hayatıma karışmayın diyor. Aktris olmak istiyor. Dansa çok yetenekli. Piyano çalıyor ve dans şovları hazırlıyor. Büyük bir hayal gücü var çok iyi şeyler yazıyor. Çok güzel resim yapıyor. Güzel sanatlara ilgisi çok büyük. Oğlum da futbolcu olmak istiyor. Sabah kalkıyor akşama kadar futbol düşünüyor.
Bu arada eşinizin bir dönem sahibi olduğu Meziz mezelerinin fikir annesi siz misiniz?
Ben evde çok humus yapıyordum. Eşimle o mezeleri evde yaptık. Sonra onlar bir fabrika kurdular. Eğer evde humus yoksa Meziz’den alıyorum.
Evlendikten sonra hukuk alanında çalışmayı düşünmediniz mi hiç?
Hamile kalmadan önce Pekin & Pekin isimli hukuk bürosunda çalıştım. Bana hala diyorlar ki ‘Clara, dönmek istersen senin yerin her zaman hazır burada’. Eğer hukuk ile ilgili bir şey yapsaydım mahkemelerde çalışmak isterdim. İnanıyorum ki, bütün suçlulara küçükten itibaren iyi bir eğitim verilse iyi beslense ve spor yapsalardı bu aşamaya gelmeyeceklerdi. Suçlu ne demek?! İçinde huzur olmayan kişi demek. Kendilerini sevmiyorlar. Bende huzur varsa onu dışarıya yansıtıyorum.
Adliyede sizi nasıl karşıladılar?
Çok güzel. Çok yardımcı oluyorlardı ve çaba gösterdiğim için çok ilgi gösteriyorlardı. Orada da benimle ilgili saptamaları aynıydı. ‘Clara ve su’ diyorlardı. Çünkü su şişesi hiç elimden düşmez benim. Çayımı yemeğimi hep yanımda taşıyordum.
Ama hukuku da seviyorsunuz…
Seviyorum ama eğer yaptığım iş ile insanlara yardım edebiliyorsam seviyorum. Eğer mesleğim ile bir fark yaratabilirsem öyle yapmak isterim. Sadece para kazanmak için değil! O benim için çok önemli. Bu kitap benim içimdekileri ortaya çıkardı. Gerçekten yapmayı sevdiğim bu kitap ve içindekiler. Ama çok konuşmak istemiyorum. En sevdiğim söz ‘Konuşma yürü, adımlar senin için konuşsun’.
İnancınız kuvvetli midir?
Ben umuda inanıyorum. Din, dil, ırk, filan değil. Hepimiz aynı yerden geldik ve aynı yere gideceğiz. İçimdeki sesi dinliyorum. Her gün Tanrı’ya teşekkür ediyorum. Sabah kalktığınızda siz karar veriyorsunuz günün iyi mi kötü mü geçeceğine. Çok güzel bir gün olacak diyorsunuz, yağmur da yağsa kar da yağsa... Her sabah kalktığımda Tanrı’ya bana verdikleri için dua ederim. Ve şöyle söylerim: ‘Mode Ani Lefanecha Melech Chai VeKayam, Shehechezarta Bi Nishmati Bechemla Raba Emunatecha’. Siz de Tanrı’ya sahip olduklarınız için teşekkür edin!
Bayramlar yaklaşıyor. Roş Aşana için söylemek istedikleriniz var mı?
Her bayram bize fiziksel ve ruhsal katkı veriyor. Benim için Roş Aşana bir hesaplaşma demek. Her sene bir kağıda yazıyorum: Neler yaptım, ne yapmam gerekiyordu da yapmadım? Niçin yaptığımı niçin yapmadığımı düşünüyorum. Roş Aşana bizim için bir fırsat bir yenilenme, yeni bir şans, yeni bir yıl… Devamlı daha iyiye gitmek gerekiyor. Hatalardan ders almak gerekiyor. İnsanın sürekli kendi iç sesini dinleyip kendini geliştirmesi gerektiğine inanıyorum. Hep kendi kendime şöyle derim ne yapabilirsen bugün yap, yarını bekleme…
Siz hep bu kadar pozitif miydiniz?
Hep böyleydim. Kızdığım üzüldüğüm zamanlar oluyor. Kızdığımda içimde bırakmıyorum ve ifade ediyorum. Ama en önemlisi çözüm arıyorum. Her şey çözüm. Umut varken her şeyin bir çözümü mutlaka var.
Peki kitap yazmaya nasıl karar verdiniz?
Yazmayı seviyorum ve zaten kendi kendime bir şeyler yazıyordum. Bir yandan da arkadaşlarıma verdiğim tariflerim vardı. Herkes sağlıklı beslenme ve spor ile ilgili hep bir şeyler danışıyordu. Son yıllarda ‘Niçin doğdum, neyim, kimim’ diye sorgulamaya başladım. Evren bana o an bir hediye gönderdi ve ayağımı incittim. Tabi o an hediye olarak görmedim. Spor çok sağlıklı ama abartmamak gerekiyor. Ayağımı incitmeme rağmen spor yapmaya devam ettim. En son çok ağrı vermeye başladı ve doktora gittim. Bir süre evde oturmak zorunda kaldım. Bu bir fırsat oldu ve senelerce birikenleri yazmaya karar verdim. İki yıl önce evde kalmama sebep olan bu ayak incinmesi kendimi keşfetmeme yardım etti. Kendimi buldum. O ışık herkeste var. Ama biz dış dünya ile çok meşgul olduğumuzdan içimizdeki bu ışığı göremiyoruz. O zorunlu molada içimdeki ışığı ve potansiyeli keşfettim. Ve Clarita’s Way’de bunu insanlarla paylaşmak istiyorum.
Neden Clara değil de Clarita?
Çünkü yakın arkadaşlar, Güney Amerika’da Clarita der bana. Daha samimi bir sesleniş bu. Seyahate giderken her yerde su ile dolaşıyorum ya da evden yiyecek getiriyordum. Yani kendime ait bir tarzım var. Lokantaya gittiğimizde mesela şef ile konuşup biraz benim istediğim şekle çeviriyordum yemeği. Arkadaşlarım o yüzden ‘Clarita’s way’ derlerdi.
Kitap ile insanlara ne vermek istiyorsunuz?
Birçok insanın kafasında beslenme konusunda sorular var. Rejim yapıyorlar, zayıflıyorlar ama enerjisizler. Bana soruyorlardı ne yapabiliriz diye. Ama herşey beyinde bitiyor. Pozitif olmak hayata mutlu bakmak, sağlıklı ve fit olmak… Bunların hepsini kitapta anlatıyorum. Pahalı şeyler yok. Herşey doğadan. Konserveden, işlenmiş şeylerden, beyaz undan, şekerden, koladan kaçının. Doğal hazinelerimiz dururken diğerlerine gerek yok. Yeter ki doğanın harikalarını ve hediyelerini kabul edelim.
Evde ne tür yemekler pişer mutfağınızda?
Tabi evde yaptığım reçeteler hazırlanıyor. Her türlü yemek pişer. Güney Amerika, Türk, Uzakdoğu, Japon, Çin, Tayland yemeklerini çok seviyoruz. Ama benim tarzımda pişiriyorum. Tarifleri alıp kendime göre yorumluyorum. Yaratmayı seviyorum. Zaten o malzemelerle çok güzel ve sağlıklı şeyler hazırlayabilirsiniz.
İnsanlar zamansızlıktan şikayet edip sağlıksız hazır gıdalarla besleniyor. Sağlıklı beslenmek çok zor birşey mi?
Sağlıklı beslenmek bence daha kolay. Aynı zamanı harcıyorsun ikisi için de. Bence yemek değil, sağlıksız ürünler yememek gerek.
Siz aileniz için bir akşam yemeğini ne kadar zamanda hazırlarsınız?
Malzeme varsa buzdolabında hemen şipşak. Mesela dün akşam ne yedik. Levrek, yeşil kabak, domates herşey hazırdı dolapta. Onları çıkarıp 15 dakikada hazırladım. Bu kitapta çok pratik öneriler veriyorum. Önceden hazırlayıp dolaba koyabileceğiniz taze ve sağlıklı malzeme ile 15 dakikada dört dörtlük bir akşam yemeği hazırlamak mümkün.
Sağlıklı beslenme dışında neler anlatıyorsunuz bu kitapta?
Nasıl düşünürsen nasıl hissedersen ve nasıl hareket edersen aynı olması gerekiyor. Bu denge demek. Zihin, ruh ve vücut aynı şekilde yürürse o zaman sağlıklısın. Ama sağlıklı olmam lazım diye çok obsesif bir şekilde düşünürsen bu da sağlıklı değil. Rahat, doğal olmalı.
Günlük rutininiz nasıldır?
Genelde sabah 5.30’da kalkıyorum. Güneşin doğuşunu görüyorum. Yoga yapıyorum. Tanrı’ya her gün şükrediyorum. Sonra bol su içiyorum. Akşamları sıcak suyun içine erik ve benzeri mevsim meyveleri atıp sabah suyunu içiyorum. Biraz bekleyip meyve ile kahvaltı yapıyorum. Güzel krepler yapıp yiyorum. Çok yiyorum ama çok yavaş yiyorum. İnce kalmamın sırrı bu galiba. Yemek yerken tadına varıyorum.
Öğlen neler yiyorsunuz?
Öğlen değişiyor. Haftada 4 kez ağırlık çalışıyorum. O gün mutlaka hayvansal protein alıyorum. Et, tavuk ve pilav. Akşam balık, sebze, salata. Öğlen kırmızı et yediysem akşam kırmızı et yemem. Aslında her şeyi yiyorum ama dengeli bir şekilde…
Bu keyifli sohbet için size çok teşekkür ediyorum.
Ben teşekkür ederim. Kitabım tüm kitapevlerinde ve Şalom’da satılıyor. Yakın zamanda bir imza günü yapmayı planlıyorum. Bunu da senin aracılığınla duyurmak istiyorum. Herkesi imza günüme bekliyorum.