AJWS, ya da Türkçeleştirilmiş ismiyle Amerikan Yahudi Dünya Servisi, adından da anlaşılabileceği gibi Amerikan Yahudilerinin kurmuş oldukları ancak amacı diğer bilinen Amerikan Yahudi derneklerinden farklı olan bir kuruluş. Bu yazıda hem size bu dernekle yaşadığım farklı bir deneyimi anlatmayı hem de dernek hakkında sizleri bilgilendirmeyi umuyorum.
Ceki HAZAN
Bu yazıyı okuyanların American Jewish World Service (AJWS) adını daha önce duyup duymadığını bilmiyorum ama eminim ki duymuş olan da olmayan da bu yazından bir şeyler öğrenecektir.
İsterseniz önce ben bu dernekle nasıl tanıştım anlatayım, zaten gerisi kendiliğinden gelecektir. Tabii birkaç satır da kendimden bahsedeyim ki konuyu bağlayabileyim. 21 yaşında, İzmirli Yahudi bir ailenin oğluyum. Özellikle annem- Gizel Hazan- uzun yıllar İzmir cemaatinde önce gençler ve sonrasında yaşlılar için büyük emek vermiş birisidir. Beni akademik anlamda yetiştiren babamla birlikte ablamla beni bu günlere getirdiler. Liseyi İzmir’de tamamladıktan sonra küçük yaştan beri yurtdışında okumak isteğim için Ankara’da okumak yerine İngiltere’ye, Londra Üniversitesi’ne bağlı Asya ve Afrika Araştırmalar Okulu’na (SOAS) bir seneliğine gittim. Başarılı bir hukuka hazırlık yılını tamamladıktan sonra orada kalıp okumak yerine, Hollanda’da lisans bölümüne başladım ve bu yıl son sınıfa geçtim. Kanada’da yarım sene değişim öğrencisi olarak eğitim gördükten sonra son dönem yeniden Hollanda’da okuyup mayıs ayında siyasal bilimler ve sosyoloji bölümlerinden mezun olmuş olacağım.
Peki bu kadar gezerken AJWS ile nasıl tanıştım? Bundan yaklaşık bir buçuk sene önce her zamanki gibi internette hobi niyetine yaz aylarında yapacak bir şeyler ararken, “volunteer jewish programs” gibi pek de anlaşılır olmayan anahtar kelimelerle google, yahoo ve benzeri arama motorlarında AJWS’in ilanına rastladım. Aslında amacım İsrail’de bir şeyler yapmaktı. Ondan önceki yaz kendimi Lübnan-İsrail çatışmasının ortasında Tel-Aviv’de anneannemlerde otururken bulunca buna karar vermiştim. Artık daha faydalı konularda çalışmam gerekiyordu, sadece kitap veya dergi okumanın, gündemi yakından takip etmenin yeterli olmadığının bilincine varmıştım.
Aslında bu kararım bir ilk de değildi. Amerikan Yahudilerini, iki senedir Avrupa’da yaşamama rağmen daha yakından tanıyordum.. Lise ikinci sınıfa geçtiğim yaz, Massachusetts eyaletindeki Amerikan Reform Yahudilerine ait bir yaz kampında çalışma ve ders alma fırsatını yakalamıştım. Bu fırsatı , İzmir’deki sinagogları gezdirmek için yardımcı olduğum Amerikalı bir reformist haham dostumuzun yardımıyla elde etmiştim. Ancak AJWS’i diğer derneklerden farklı kılan en önemli şeylerden biri, programlarının Amerika veya İsrail’de olmamasıdır. AJWS, Amerika’da veya Avrupa’da merkezi olan, insani kalkınma üzerine çalışan onlarca, hatta yüzlerce uluslararası dernekten sadece biri. AJWS’i diğer derneklerden ayıran şey de gelişmekte olan ülkelerde faaliyet gösteriyor olmasının yanısıra felsefesini Yahudiliğin kökünden almasıdır. Kuruluşun motto diyebileceğimiz anahtar kelimesi “Tikkun Olam”, yani Kabala’da da çokça rastlanan “dünyayı düzeltme” düşüncesidir. AJWS “Yahudiler tarihte bu kadar çok sorunla uğraştıktan sonra bugün başta Kuzey Amerika olmak üzere dünyanın farklı yerlerinde göreceli olarak rahat yaşayabiliyorlarsa başkalarına da yardım etmeleri gerekmektedir.” gibi benim de en başından olumlu yaklaştığım bir düşünceyi paylaşıyor.
Dernek hakkında daha fazla bilgiyi www.ajws.org sitesinden bulabilir veya daha fazla bilgi isterseniz onun için ayrıca bir yazı yazabilirim. Ancak burada daha çok amacım gençleri bu dernekle nasıl farklı bir yaz geçirebileceklerini göstermek. Tabi bu program sadece gençler için olsa da AJWS’in başkanı Ruth Messinger’ın dediği gibi her yaştan her meslekten herkesin bir şekilde bir yerde gönüllü çalışması gerekmektedir. Kendisi şu anda son gelen elektronik postaya göre Güney Afrika’da gönüllü olarak çalışmaktadır. Bu arada dernekle ilgili son bir not daha: Aranızdan tanıyanlar olabilir. Bundan birkaç sene önce İzmir’e Joint tarafından gönderilmiş olan Evin ve Jenny gönüllü çiftinden Jenny şu anda New York’ta AJWS’te “senior development officer” olarak işe başladı.
AJWS İLE FARKLI BİR YAZ TATİLİ
2007 Ocak ayında AJWS derneğini öğrenince, programlarını inceledim. Sömestr tatilinden başlayarak yaz tatiline ve hatta 6 aylık programları kapsayan geniş bir gönüllü çalışma programları mevcut. Bu aslında her ne kadar benim için yeni bir şey olsa da Amerika’da ve Avrupa’da gençler arasında gayet yaygın. Benim başvurduğum program 2007 yaz programıydı. 4 grup halinde Kuzey Amerikalı gençleri Tayland, Honduras, Uganda ve Gana’ya göndereceklerdi. Başvurularımı hemen hazırladım, iyi derece İngilizce istiyorlardı (zaten neredeyse herkesin ana dili İngilizce’ydi). Honduras için İspanyolca bilenleri de tercih ediyorlardı. Başvuru formunda istenilen kompozisyonu yazıp soruları da cevaplayınca artık geriye onlardan haber almak kalıyordu. Daha sonradan öğrendiğim kadarıyla ilk 3 program üniversite öğrencilerine (veya aynı yaşta olup çalışanlara) son saydığım Gana programı ise lise öğrencilerine yönelik bir programdı. Tabii şunu da hatırlatayım. AJWS’in çalışma alanları Yahudilerin dışında da olsa çalışanlar, gönüllüler hep Amerikan veya Kanada Yahudi cemaatlerinden gençler ve kimi programlarda da orta yaş grubunda olan veya emekli olmuş kişiler bulunuyor.
Aradan bir ay geçtikten sonra şansımı devam ettirmek için telefonla mülakatlarına katıldım. Hollanda’ya dönmüş, ikinci döneme başlamıştım. Onlara neden böyle bir programa katılmak istediğimi anlattım. Yaklaşık 45 dakika karşılıklı olarak telefonda iki kişi ile konuştum. Bana Kuzey Amerika dışından başvuran tek kişi olduğumu söylemişlerdi. Tabii bu durum beni biraz heyecanlandırdıysa da ümit kazandırmıştı; sonuçta beni diğerlerinden bir adım öne koyan bir durum ortaya çıkmıştı.
Nisan ayı geldiğinde beklediğim kabul mektubunu aldım. Aslında tercihim Uganda idi, biraz da -moda icabı- Afrika merakından. Ancak onlara Tayland hakkında gerek dini gerekse kültürel açıdan daha fazla bilgim olduğunu mülakat esnasından belirttiğimden beni bu ülkeye daha uygun gördüklerini söylediler.. Şimdi geriye bir şey kalıyordu o da gereken parayı bulabilmek. Program paralıydı, uygun durumda olmadığını anlatan herkese dernek çok önemli burslar buluyordu. Masrafların bir kısmını da her katılımcının çevresinden toplaması gerekiyordu. Bu her STK için geçerli bir durum. Amaç fon toplamak, çevrede derneğin ve programın reklamını yapabilmek. Buradan hazır laf açılmışken Izmir Yahudi Cemaati Yönetim Kurulu Başkanı Jak Kaya ile Yönetim Kurulu Üyesi Natan Hayim ve Talmud Tora cemiyeti olarak yardımlarını esirgemeyen Moiz Abuaf ve arkadaşlarına, ayrıca yine Izmir Yahudi Cemaati’nin önde gelenlerinden olan Sara Pardo ve Ester Cen’e bana gösterdikleri cesaret verici desteklerinden dolayı teşekkür etmeyi bir borç bilirim.
Artık geriye tek bir şey kalıyordu. Hazırlanmak ve yola çıkmak. İlk defa devasa diye taşımaya korktuğum bir sırt çantam oluyordu. Uganda’ya veya Gana’ya gitsem sıtma ve benzeri pek çok hastalığa karşı aşı yaptırmam veya haplar almam gerekiyordu. Tayland birinci derece risk bölgesinde olmadığından böyle bir önleme gerek olmadığı kararına vardım (elbette birkaç doktora danıştıktan sonra).
Okuldan eve döneli 3 hafta olmamışken iki ay sürecek bir yolculuğa çıkıyordum. Aslında üç sene öncesinde Lions Gençler arası değişim programıyla Japonya’nin Kyushu adasında bir ay geçirmiştim; fakat bu çok farklı bir deneyim olacaktı. Japonya’da kendimi sanki TC Büyükelçisi gibi görürken, bu seyahatimde sıradan bir işçi gibi yerlerde yatmak üzere, suyu elektriği olup olmadığından emin olmadığım bir köye gidiyordum. Önce Amerika’ya New York kentine uçup, Orada 4 grup toplanıp,. 3-4 günlük bir seminere katılacaktık. Dernek uçak biletlerini kendisi karşılıyordu. Ben de İzmir-İstanbul-Milano yoluyla New York’ta gruba katıldım. Columbia Üniversitesi’nin kampüsünde kaldık ve çok güzel 3-4 günde grup içinde sadece tanışmakla kalmayıp şu anda da devam etmekte olan çok iyi bir arkadaşlığa başladık. Tabii herkes benim kim olduğumu merak ediyordu. Adımı listeden anlamayıp beni kız zannedip heveslenen, sonra erkek biri görünce hayal kırıklığı yaşadığını söyleyen birine bile rastladım. Ayrıca, neredeyse hepsi ilk defa Türkiyeli bir Yahudi görüyordu. Kimisi Hollanda’dan okuduğum için Hollanda’dan, kimisi de İtalyan pasaportu taşıdığım (ve bir rastlantı sonucu Milano üzerinden uçtuğum için) İtalya’dan geldiğimi zannetse de çok geçmeden aslen Türk olduğumu anladı. Sonuçta oradaki herkes dünya vatandaşı olmayı kafasına koymuştu bir kere. Türk, İtalyan, Arjantinli veya Kanadalı olmamız çok da bir şey değiştirmeyecekti. Gideceğimiz yerler de daha önce hiçbirimizin bulunmadığı yerlerdi.
Tayland grubum ben ve iki grup lideri dahil yedi kız yedi erkekti. Bir grup liderim modern Ortodoks 25 yaş civarı Chicago’lu bir ravdı. Diğeri ise kalkınma planlaması üzerine ihtisas yapmış Torontolu ablam diyebileceğim şirin ama dinden çok meditasyonla ilgisi olan biriydi. Grupta modern Ortodoks Yahudilerden en liberaline kadar pek çok kişi vardı. Genelde California ve New-York’tandı arkadaşlar. Colorado, Arizona ve Georgia gibi farklı eyaletlerden gelenler de vardı.
17 saatlik kesintisiz New York-Bangkok uçuşunun ardından 1 saat daha uçarak kuzeyde Laos sınırında bir köye geldik. Bizi o kadar iyi karşıladılar ki Tayland’da değil de sanki evin yanındaki köye gitmişim gibi hissettim.
Gelelim diğer konulara: iki ay boyunca ne yaptık? ne yedik? hava nasıldı? Akla daha pek çok soru gelebilir. İki ay aslında göz açıp kapayıncaya kadar geçti denebilir. Biz erkekler olarak tipik bir köy evinde pek de oda denmeyecek yanları yarı açık yarı kapalı iki katlı ahşap bir evde kaldık. Tuvalet banyo alt kattaydı. Tabii öyle Hilton tuvalet veya banyosu yoktu. Ancak işimizi fazlasıyla gördü. Hijyen özellikle orada çeşitli hastalıklar sebebiyle çok önemliydi. Yemek olarak da elbette kaşer kurallarına uygun yiyecekler yedik. Bu konuda grup lideri bize yardımcı oldu. Şimdi burada “elbette” kelimesini kullanıyorum çünkü daha önce dediğim gibi grupta Ortodoks Yahudiler de vardı. Ancak şunu da eklemeyelim ki zaten böyle bir geziye katılarak onlar da yeniliğe ne kadar açık olduklarını göstermiş oldular. Pazarları gezme günümüzdü. Farklı tapınaklara köylere geziler düzenledik. Cuma akşamları Şabat duasını hep birlikte yaptık, cumartesileri de tatil günümüzdü. Tabi grupta tek Sefarad da sanırım bendim. Bunu dualardaki ezgiler ve damak tadımla da göstermiş oldum. Yemek olarak bol yumurta, thai pastası (pirinçten yapılıyor), sebze ve balık yedik. Yemekten şikayet ettiğimi söyleyemem. En azından Liga ile seneler önce gittiğimiz Macaristan’daki yaz kampındaki yemeklerinde yaptığım gibi sağıma soluma ikram yapıp doymuş numarası yapmadım.
Günümüz yedi buçukta başlıyor, köy okulundaki bir yerde boya badana ve basit inşaat işçiliğiyle geçiyordu. Öğle yemeğinin ardından bir saat dinlenme ve sonrasında tekrar okula, bu sefer çocuklara İngilizce ve matematik öğretmeye gidiyorduk. Derslerden sonra bir saat çocuklarla spor yaptıktan sonra tekrar kaldığımız yere geri dönüp kendi derslerimize koyuluyorduk. Dini tartışmalardan ahlaka, sivil toplum konularından kalkınma çalışmalarına kadar pek çok konu bize verilen kalın bir dosyanın içindeydi. Hepimiz o süre zarfında birbirimizden pek çok şey öğrendik. Akşam yemekten sonra ya 1-2 saat , kendi kalın dosyamızdaki felsefe konularını tartışıyorduk ya da serbest kalıp isteyen sohbet ediyor isteyen erkenden yatağa giriyordu. Bu arada Taylandlılar da güne erken başlayanlardan. Sabah 5’te köyde hoparlörle günün haberleri anonsu yapıldığını düşünürseniz eminim ne kadar erkenci olduklarını anlayabilirsiniz.
Günler böyle geçtikten sonra son üç günü Bangkok’ta gezerek geçirdik ve sonra New York’a geri döndük. Ben de iki gün daha New York’ta kalıp tekrar İtalya üzerinden evimin yolunu tuttum.
Tabi program burada bitmiyordu. Yılın üç ayrı zamanında tekrar gruplar bir araya gelecek ve çalıştaylar (workshop) ve çeşitli seminerler düzenlenecekti. İlkine ekim ayında davet aldım. Bileti yine kendileri verdiler, sadece cep harçlığımdan aylık yediğim çikolataları azaltarak bilete katkıda bulundum ve kendimi rüya gibi bir yerde Connecticut’taki buldum. Okulum da şansıma bir haftalık ara tatilde olduğu için Boston’daki gruptan bir arkadaşımın okul arkadaşlarıyla tanışma ve gezme fırsatı buldum. Daha sonraki iki toplantı şubatta Washington’da, sonuncusu ise mayısta San Francisco’da yapıldı. Derslerimden dolayı onlara katılamadıysam da haberlerini arkadaşlarımdan aldım.
Bu programlar hem farklı bir yaz geçirmeme, hem Yahudi değerlerini öğrenmeme, hem de farklı bir ülkede gönüllü çalışmama yardımcı oldu. (CV’mi de zenginleştirdi)
Şimdilerde Ankara’da Sığınmacı ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği’nde gönüllü çalışıyorum. Mülteci konularında çalışmayı birden çok sevdim. Daha yüksek lisans ve Amerika’da hukuk okulu planlarım var. Sağlık ve gayret olduğu sürece eminim daha farklı deneyimlerimi sizlerle paylaşmaya devam edeceğim.
Son olarak gruptaki arkadaşlarımın neler yaptığını anlatayım. Rav adayı olan grup lideri okuluna devam ederken Columbia Üniversitesi’nde de epistemoloji ve ahlak felsefesi üzerine doktoraya başladı. Diğer grup liderim Toronto’da bir STK’de çalışıyor. Grup arkadaşlarımdan ise mezun olanlar oldu, doktoraya veya işe başlayanlar... Tabi bir de benim gibi okuluna devam etmekte olanlar var.
Peki bu yazıyı neden daha önce yazmadım. Onun da nedeni üzerinden biraz zaman geçmesini istememdi. AJWS sadece yaz programları sunan bir dernek değil. Dünyada pek çok yerel derneğe fon sağlamakta. Oldukça yüksek sayılabilecek yıllık bütçesi ile her kıtadan yerel hareketlere yardımcı olmakta. Daha fazla bilgiyi kendi sitelerinden alabileceğiniz gibi benimle de irtibata geçebilirsiniz. Elektronik posta adresim: [email protected]. Farklı geziler ve deneyimlerde buluşmak dileğiyle…