Simha ve Albert’in bir Ekim sabahı üççz kızları dünyaya gelir. Simha o kadar sevinir ki, ağrılarına rağmen yüzünden gülücükler eksik olmaz. Hatta utunmasa dansedecektir de. Albert ise kara kara düş?nür. İç kız bu pahalılıkta nasıl geçindireceğim? Hem de kız evlendirmek için para lazım. Soyadları değişecek. Elin adamları yarın öbür gün alacak. Halbuki bir oğlum olsaydı işler farklı olabilirdi. Büyükanneleri yani babaanne de hiç memnun olmaz. İçü de kız. Biri de erkek olsaydı olmaz mıydı sanki? Diye eski kafa düşüncesiyle üzülür. Simha ve annesi sabahlra kadar uyumazlar. Çocuklara bakarlar, ütü yaparlar, yemek hazırlarlar. Küççk bebek elbiseleri dikerler ve yünden ceketler örerler. Fakat hiç yorulmazlar. Çünkü çok mutludurlar. Tanrı onları üç tane dünya güzeli bebekle kutsamıştır. Gamzeli, yeşil gözlü ve yumuk yumuk elli ve ayaklı üç dünya güzeli bebek. Simha Tanrı’ya şükürler eder ve çocukar için bir kumbara alır ve para biriktirmeye başlar. Babaanne Lizet çocuklara hiç yardım etmediği gibi gelinini suçlar. “Kız doğurdu bu gelin” diye sitemler eder. Albert’in de yüzü pek gülmez. Bir gün arkadaşı Leon’a sızlanırken, Leon ona “Benim bir tane hayırsız oğlum var, komşumuz Menaşe’nin çocukları olmuyor. Tanrı sana dünya güzeli üç kız çocuk vermiş, hem günah işliyorsun, hem de karına ve çocuklarına yazık ediyorsun” deyince Albert’in aklı başına gelir. Kızlarına şevkatle sarılır, karısına yardım etmeye başlar. Kızlara zamanla öyle alışır ki, gözü onlardan başka birşey görmez. Ağzından da hiç düş?rmez. Varsa yoksa üççzleri. Simha ise bir reklam danışmanıyla anlaşır ve üççzleri hem mama, hem de bebek bezi reklamlarına çıkarır ve bir anda köşeyi dönerler. Albert bu gelir karşısında şaşırır. Simha ise bunlar çok uğurlu bebekler. Bak kumbaramız şimdiden doldu” der.
İçüzler büyürken gittikleri her yerde ilgi odağı olurlar ve çok sevinirler. Hatta bir anne çocuk dergisi onlarla röportaj yapar. Fakat lizet babaanne hala tam mutlu değildir. İlkokul çağlarında ise üççzler burslu olarak bir okula kabul edildiklerinde Albert “Biliyorum, benim kızlarım çok uğurlu. Ne bize yük oluyorlar, ne de bizi üzüyorlar” diye sevincini dile getirir. Simha’nın annesi Şayna ise “Ne kadar salak bir kayınvaliden var, onu hiç anlamıyorum” diye düş?ncelerini dile getirir. İlk bşlarda üççzleri beslemek, bakımlarını yapmak çok zordur ama şimdi işler yoluna girmiştir artık. Bat mitzva törenlerinde üççde tüm şarkıları ve duaları biliyorlardır. Tabii ki anneleri onları öğretmiştir. Babaları ise pek emek atmadan onlarla hep gurur duymaktadır. Beyaz elbiseleri, beyaz dişleri, gamzeleri ve uzun saçlarıyla üç dünya tatlısı kız şarkılar söylüyorlardır. Herkes onlara gıpta eder. Liseyi bitirdiklerinde üççz kızlar üniversiteye gene burslu yazılırlar. Hem çalışkan, hem terbiyelidirler. Babaanneleri gene sızlanır. “Bunların soyadları değişecek, elin adamları bunlarla evlenecek ve anne ile babalarını bırakıp gidecekler” üççne birden drahuma vermek lazım” diye üzülür.
İniversiteyi aynı anda derecelerle bitiren üççzler çok iyi durumlarda yakışıklı üç sınıf arkadaşlarıyla evlenirler. Babalarının ve babaannelerinin devamlı sızlandığını bilen üççzler, evlendikleri adamlara durumu anlatınca onları çok seven üç adam da kızların soyadlarını aldıkları gibi, onlar kızları almak için üste para verirler. Bu olay kısa zamanda cemaatte duyulur. Tüm cemaat kıskançlık ve hayranlıkla birbirlerine anlatırlar. “Bu üççzler ne kadar şanslılar. Doğduklarından beri ailelerine neşe ve mutluluk, para ve şans getirdiler. Bak bizim kızlarımıza. İstüne para veriyoruz, onlar gibi damattan almıyorlar. Ne büyük şans. Ne büyük şans” diye sızlanırlar. Babaanne Lizet’in yüzü gülmeye abşlar. Her gitiği yerde torunlarını yere göğe sığdıramaz. Cematte “damat kıskançlığı” baş gösterir. Şimdiye kadar hangi damat kız babasına para vermiştir, kızların soyadlarını almıştır... Havraya giden üççzler kıskançlık ve kin dolu bakışlarla karşılaşırla. Fakat hiçbiri bu bakışları önemsemez. Hele kızlar rekabet varmış gibi üççzleri kötü gözlerle süzerler. İçüzler bunu annelerine anlattıklarında Simha “Yüce Tanrı herkese ayrı bir kısmet ve alınyazısı yazar. Sizler öyle iyi ve öyle terbiyeli kızlarsınız ki, küççkten beri babanıza bunu söylerim. Erdemli ve Tanrı sevgisi ile büyüyen kızlar olduğunuz için Tanrı sizi iyi kısmetlerle kutsadı. Tora’mızda da yazar. Erdemli kadının kıymeti mücevherler ve pahalı takılarla kıyaslanamaz. Hz. Süleyman mesellerinde “Kim erdemli kadın kadar değerlidir” diye bilgi verir. Önce üççzler havraya gitmek istemezler. Çünkü üzerlerindeki çirkin ve kıskanç bakışları beğenmezler ama erdemli ve dindar anneleri onları bir Simha Tora’da hvraya götürür. Çok şık giyinen üççzler parıltılarıyla gene kem bakışları üzerlerine çekerler. “Tora’nın Sevinci” bayramında dualar sırasında bütün Tevratlar açığa çıkartılır. Erkekler ve üççzlerin babası da bir Sefer Tora taşır. Albert de Tora’nın okunması için davet edilen iki kişiden biridir. Birinci çağrılan Albert, Tora’nın son bölümünü okur. Buna Hatan Tora denir. İkinci çağrılan diğer bir kişi ise Tora’nın ilk bölümünü okur. Buna da Hatan Bereşit denir. Bu okuyucular için büyük bir onur vesilesidir. İçüzler babalarıyla gurur duyarlar. Artık ne düşmen bakışlar, ne de kem gözleri onları etkilemez. Çünkü onlar Allah yolunda, doğru yolda, Allah sevgisiyle yoğrulmuş, erdemli anneleri tarafından özenle büyütülmüş çiçeklerdir. Tanrı hep onlarla bilkiktedir ve çok mutlu bir aydınlık gelecekleri olduğunu biliyorlardır.
* Etrafındaki insanlar ne kem gözle bakarsa baksın, Tanrı doğru yolda yürüyen insanların yanındadır.
* Erdemli kadının değeri ne parayla, pulla ne mücevherle kıyaslanabilir.
* Hag Simha Tora Sameah.