Gazze, İsrail ve Mısır’ın ablukasıyla zor günler yaşarken, ablukayı uygulayan ülkelerden Mısır’ın da politik, sosyoekonomik ve hatta ulusal güvenlik anlamında büyük baskılar altında olduğu görülüyor
Gazze, milattan önce 15. yüzyıldan beri varolmuş bir toprak parçası. Akdeniz üzerinde uzanan 41 km’lik bir şerit. 360 kilometre karelik bu toprak parçasında 1.5 milyon Filistinli yaşıyor.
Gazze 1517 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nun egemenliği altına giriyor. Osmanlı kontrolü 1799’da Napolyon’nun bölgeyi kuşatmasına kadar sürüyor. 1800’lü yılların başında Gazze’de Mısır etkisi artmaya başlıyor. 1832’de Gazze Mısır kontrolüne geçiyor. Osmanlı bölgeyi geri alıyor ama Gazze’de Mısır’ın önüne geçemiyor.
Birinci Dünya Savaşı ile bölge bir İngiliz Mandası haline geliyor. 1948’de İsrail Devleti’nin kurulması ile Mısır bir kez daha Gazze’yi kontolü altına alıyor. 1967 yılında 6 Gün Savaşı ile İsrail Gazze’yi ele geçiriyor. 1994 yılında Oslo’ya kadar bölge İsrail’in kontrolü altında. Oslo’nun ardından İsrail bölgenin kontrolünü Filistin Özerk Yönetimi’ne bırakıyor. Ancak tüm askerleri ve tüm yerleşimcileri ile İsrail’in Gazze’yi tam anlamı ile boşalttığı tarih Eylül 2005. Haziran 2007’den beri bölgeyi Hamas kontrol ediyor.
Tarih boyunca farklı imparatorluklar, ülkeler ve örgütler tarafından kontrol edilmiş olsa da Gazze’i tarih boyunca kontrolü altında tutan tek bir yer var, Mısır. 1967 yılına kadar süren fiili hakimiyetin ardından Mısır’ın Gazze’deki varlığı hiçbir zaman son bulmuyor. Ancak bölgedeki abilik, büyük bir yükü de beraberinde getiriyor. Bugünlerde bu yükün çok arttığını söylemekse yanlış olmaz.
Aslına bakılırsa Mısır açısından İsrail’in Gazze’yi işgal altında tuttuğu yıllar, bölge politikasını oldukça kolay bir şekilde yönettiği yıllar olarak dikkat çekiyor. İsrail’in bölgeden çekilmesi, Mısır’ın omuzlarındaki yükün de büyük ölçüde artmasına neden oluyor. Yeni dönemde Gazze’nin hamisi olmak ateşten gömlek giymekten farksız. Gömleği giyen, tüm Arap dünyasının sözcüsü rolündeki güçlü Mısır bile olsa, zor. O kadar zor ki henüz İsrail’in Gazze’den çekilmesinden dört yıl bile geçmeden Mısır’ın bölge politikası, hatta Arap dünyası liderliği ciddi şekilde sorgulanmaya başlıyor.
Arap dünyasının Mısır’a karşı sesi bugün artık daha önce hiç olmadığı kadar güçlü çıkıyor. Tabiki temel eleştiri konusu Mısır’ın Gazze ile arasındaki Rafah sınırını kapalı tutması ve bu bölgeye karşı abluka uygulaması. Arap kamuoyu bu ablukadan çok rahatsız. Rahatsızlığın tek sebebi Gazze halkının sınırların kapanması ile zor durumda kalması değil. Asıl rahatsızlık, Arap dünyasının liderleri olarak gördükleri bir devletin, Mısır’ın, Gazze ile sınırlarını kapatarak İsrail’in sınır kapama politikasını legalize ediyor olması.
Mısır’ın bugünlerde yükselen bu eleştirilere karşılık vermesi kolay değil. Çünkü Mısır’ın Gazze politikası tek bir değişkene göre belirlenmiyor. Konu Gazze sınırı olduğunda Mısır’ın iki tane zayıf karnı var: Sınır boyunca uzanan ve Mısır’dan Gazze’ye kaçakçılıkta kullanılan tüneller ve Rafah sınır kapısı.
Tüneller 2000 yılından beri Mısır ile İsrail arasında en önemli konu maddelerinden biri. Sınır boyunca tüneller aracılığı ile gerçekleştirilen kaçakçılık dev bir ekonomi yaratmış durumda. Mısır’dan Gazze’ye açılan kaç tane tünel olduğu bilinmiyor. Hepsi büyük bir ustalıkla açılmış tüneller 15 metre derinden gidiyor ve yaklaşık 800 metre uzunluğunda. Tünellerden gıda, sigara, içki gibi maddelerin yanı sıra silah ve insan kaçakçılığı da yapılıyor. Tunel kaçakçılığı büyük bir endüstri ve bu endüstriyi Abu Samhadana ve Abu Rish adında iki aile yönetiyor.
Mısır bir yandan bu tünelleri ortadan kaldırmaya çalışsa da, diğer yandan bu mücadeleyi fazla derinleştiremiyor. Çünkü tünellere yönelik mücadelenin artması, bu işten büyük servetler kazanan grupların Mısır’ın en büyük gelir kaynağı olan turistik bölgelerine terör saldırıları düzenlemesi sonucunu doğuruyor.
Zaten Rafah sınır kapısı ile birlikte bu tünelleri de tamamen ortadan kaldırması Gazze’yi kendi elleri ile havasız bırakmak anlamına geleceğinden, tünel mücadelesinin Arap dünyasında da sempati yaratmayacağı çok açık.
Ama Gazze sınırı Mısır için tünellerden çok daha göz önünde bir mesele. Mısır’ın sınırı kontrol altında tutma çabası birkaç önemli nedene bağlanıyor. Öncelikle sınırdan geçirilen silahların İsrail’e karşı kullanılması ile bu ülkeye karşı zor durumda kalmak istemiyor tabiki Mısır.
Ama sınırın kapalı tutulmasında en somut neden Gazze’den gelecek göç dalgasına karşı önlem almak. Mısır Gazze’de yaşayan bir buçuk milyon Filistinlinin Mısır’ın başkentine ya da ekonomik anlamda canlı turistik bölgelerine göç etmesinden korkuyor. Aslında korkmakta haksız da değil.
23 Ocak 2008’de Hamas’a bağlı teröristler Rafah sınırının bir bölümünü havaya uçurup sınırda büyük bir delik açtığında Gazze’de yaşayan bir buçuk milyon Filistinlinin tam yarısının bu delikten Mısır’a geçtiği Birleşmiş Milletler kaynaklarında yer alıyor. Mısır akın akın ülkesine giren Filistinlilere karşı çok büyük bir sınav veriyor. Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek’in emri ile hiçbir şekilde ateş açılmıyor. Filistinlilerin girmelerine izin veriliyor ama fazla ilerlemelerine izin verilmiyor. Filistinliler Arish Bölgesi’ne kadar geliyor. Sınırın açık olduğu on bir gün boyunca bölgede 250 milyon dolarlık ticaret gerçekleştiriliyor.
Mısır ilerleyen dönemde sınırın güvenliği ve Ocak 2008’de yaşanan sınır ihlalinin bir daha yaşanmaması için önlemleri arttırıyor. Ama Mısır’ın sınırlarından uzak tutmak zorunda olduğu Filistinlilerden daha büyük bir sorunu var: Hamas.
Hamas her ne kadar sünni bir terör örgütü olsa da İran’ın etkisi altında. Daha da önemlisi Hamas’ın kökü Mısır’ın en önemli muhalif örgütü Müslüman Kardeşler’in Filistin ayağı. Dolayısıyla Mısır Hamas’a karşı kartlarını çok dikkatli oynamak zorunda. Aksi taktirde ülkesinde gücünü son dönemde iyice arttıran ve Mübarek yönetimine karşı sesi en sert çıkan grup olan Müslüman Kardeşler’in bu rüzgardan nasibini almaması işten bile değil.
Mübarek bugün artık 80 yaşında. Oğlu Gamal’ın, Mübarek’ın varisi olup olamayacağı ülkede yıllardır tartışılıyor. Müslüman Kardeşler son seçimlerde elde ettikleri başarı ile Mısır’daki en büyük muhalif grup olma özelliğini taşıyor. Bu şartlar altında Mübarek’in Hamas konusunda kaygılanıyor olması çok normal.
Ancak bu durum Mısır ile Hamas arasında hiçbir ilişkinin olmadığı anlamına gelmiyor. Bir yanda Hamas rüzgarı ülkesinin dışında tutulmaya çalışılırken, diğer yanda Hamas ile kurulan temas sayesinde Mısır bölgedeki arabulucu rölüne devam etmeye çalışıyor. 20008 yılında İsrail-Hamas arasında altı aylığına ateşkesin sağlanması da bu çabanın sonucu. Ateşkesin uzatılması konusunda Hamas’ı ikna etmeyi başaramamış olması, ya da İsrail’in Gazze Operasyonu’nda Hamas ile anlaşmadan tek taraflı ateşkes kararını Mısır’ın tüm çabalarına rağmen almış olması, Mısır’ın bölgedeki arabulucu olarak önemini azaltmıyor.
Zaten Mısır, arabuluculuk rolünü kaybetmemek için Gazze sınırına konuşlandırılması planlanan uluslararası güce şiddetle karşı çıkıyor. Böyle bir gücün tampon görevi görmesi Mısır ile Filistinlilerin karşı karşıya kalmasını önleyeceğindan fiilen Mısır’ı rahatlatacak. Ancak böyle bir tamponun yaratılması ile Mısır, Hamas ile olan bağını ortadan kaldırmış olacak ki, bu Arap dünyasının abisi Mısır’ın etkinliğini azaltmasında ve bölgedeki karizmasını etkilemesinden endişe ediliyor.
Özetle, Mısır için kolay olmayan günler yaşanıyor. Ortadoğu gibi karmaşık bir coğrafyada denge unsuru olmak ve arabuluculuk yapmak hiçbir zaman kolay olmamıştır muhtemelen ama bugün artık Mısır bölgede atacağı her adımı çok daha iyi ölçüp tartmak zorunda olduğunun bilinciyle zaman zaman adım atmakta bile zorlanıyor.