“Ne yazık ki ırkçılık, ülkemizde yaygın bir eğilim. Uygar toplumun en temel ilkelerinden biri olan suç ve cezanın şahsiliği ilkesini hukuk metinlerine yerleştirmeyi başardık ama bu ilkenin zihniyet dünyamıza da yerleşmesi için ırkçılıkla mücadele şart. Bu mücadelenin etkin bir şekilde yapılabilmesi için de, ırkçılığın kaynaklarının doğru teşhisi gerekiyor. Önce şunu belirtelim: Kişinin etnik ya da dinsel kimliği, kişiliğinin ayrılmaz bir parçasıdır. Her fert, etnik ya da dinsel kimliğinden gurur duyabilir. Her ferdin etnik ya da dinsel kimliği saygı görmelidir. Ne var ki etnik ya da dinsel kimliğe bağlılık, öteki etnik veya dinsel kimlikleri aşağı görmeye, etnik veya dinsel gruplar arasında çatışmayı tahrike yöneldiği, hele bütün tarihi etnik ya da dinsel kimlikler arasında kavga olarak yorumlamaya vardığı zaman, ırkçılığa dönüşür. Türkiye’deki ırkçılık tezahürlerinin kaynağında etnik ya da dinsel milliyetçilik olduğu muhakkak.”
Diye yazmıştı Zaman Gazetesi köşe yazarı Şahin Alpay… Galatasaray ve Sivasspor karşılaşması arasında oynanan Türkiye Kupası karşılaşmasında sarı-kırmızılı tribünlerden İsrailli oyuncu Pini Balili’ye yükselen ırkçı tezahüratların ardından… Biz de Şalom Gazetesi spor sayfası olarak bu yazının tamamına sayfalarımızda yer vermiştik… Okunası, akıcı ama her şeyden önemlisi çok değerli bir yazıydı…
Bugün bu değerli yazının bir kısmını yeniden gündeme getirmek istedim. Zira okuduktan sonra etkilendiğim nadir yazılardan biriydi. Toplumda gizliden gizliye var olan ırkçılığı ve dolayısıyla ayrımcılığı anlatan, insanın yüzüne tokat gibi çarpan cümleler bileşkesiydi...
Kimlik kartlarından ötürü kimselerin yargılanmadığı, değer ölçütlerini buna göre belirlemediği, insani vasıfların ön planda tutulduğu bir toplumun vakti gelir de bir gün üyesi olmak dileğiyle...