Rubi ASA
20. yy keman geleneğinin en önemli isimlerinden Isaac Stern'in gözbebeği ve dünyaca bilinen öğrencisi Shlomo Mintz, CRR salonunda doğumunun 200. yılı kapsamında Mendelsshon repertuarlı bir konser verdi.
Mintz, 1957 Moskova doğumlu. İki yaşında ailesiyle İsrail'e göç etti. On bir yaşında İsrail Filarmoni ile ilk konçertosunu çaldı, on altı yaşında Carnegie Hall'da ilk konserine çıktı. ABD'de Dorothy De Lay ve Isaac Stern'in öğrencisi oldu. Keman ve viyola tekniğiyle tüm sanatseverlerin dikkatini çeken Mintz, İsrail Oda Orkestrası, Maastricht Senfoni Orkestrası'nın sanat yönetmenliğini yaptı. Plakları Diapason d'or, Edison, Premio Accademia Musicale Chigiana, Grand Prix du Disgue Ödülleri kazandı. Paris Konservatuvarı, Manhattan Müzik Okulu ve Cleveland Konservatuvarı, Keshet Eilon'da master dersleri veriyor. Wieniawski ve Kraliçe Elisabeth keman yarışmalarında jüri başkanı. Sekiz dil biliyor. Evli ve iki çocuk sahibi
İsrail bilindiği gibi, zengin bir müzik kültürü birikimine sahip olduğu kadar köklü bir keman geleneğini de sürdürmektedir. Perlman, Zuckerman, Ashkenazy, Sham bu birikimle yetişen dünyaca ünlü virtüözler.
Keshet Eilon, Lübnan sınırında Galile Dağı’nın yakınlarında bir yer. Avrupa'yı çağrıştıran bir kent yapısı ve sanat ortamı mevcut. Orada bir okul, Mintz in çabalarıyla yeni virtüözleri sanat dünyasına kazandırmak üzere çalışıyor. Keshet, İbranice yay ve gökkuşağı anlamında kullanılıyor. Gökkuşağındaki tüm renkleri ve müzik kültürünün geçmişten günümüze hatta geleceğe taşınacak öğeleri bir araya getirme hedefinde. Ayrıca yay-ok, yay-keman arasındaki ilişkiyi de bu bağlamda simgeliyor. Okul her ulustan, her dinden, dilden öğrenciye açık. Bu okulda Türkiye’den de gelen kemancılar Mintz gözetiminde çalışmalarını sürdürüyorlar.
200 yıl önce 3 Mart 1809 tarihinde doğan besteci Felix Mendelssohn Bartholdy’nin, günümüzde keşfedilmiş 770 yapıtından 270’inin yayımlanmayı halen beklediğini biliyor muydunuz?
Küçük yaşta sergilediği olağanüstü dehası nedeniyle Robert Schumann tarafından “19. yüzyılın Mozart’ı” olarak tanımlanan Mendelssohn’un babası, banker Abraham Mendelssohn, dedesi ise filozof Moses Mendelssohn’du. Yahudi kökenine sadık kalmayan baba Mendelssohn, oğlu Felix’i yedi yaşındayken vaftiz ettirdi.
Ama Felix Mendelssohn’un Yahudilikle bağlarını koparmış olması Richard Wagner için yeterli görülmemiş olacak ki, 1850 yılında yazdığı ‘Müzikte Yahudilik’ adlı antisemit makalede Alman müziği üzerinde Yahudilerin etkisinden bahsederken Mendelssohn’u örnek göstererek müzikte saf ırkın niteliklerini vurgulamak ister.
Wagner’in bu Yahudi karşıtı ve ırkçı bakış açısından etkilenen Nazi yönetimi de iktidara geldiğinde Mendelssohn’un izlerini Almanya’dan ve Alman müziğinden silmek için elinden geleni yapar.
1936 yılında Alman toprakları üzerinde seslendirilmeleri yasaklanan Mendelssohn’un yüzlerce eserinin, Berlin Devlet Kütüphanesi’nde saklanan orijinal el yazmaları, bestecinin mektupları ve suluboya tablolarıyla birlikte, onu korumak isteyenler tarafından, İkinci Dünya Savaşı öncesinde Varşova ve Krakow’a yollanır.
Mendelssohn’un gün ışığı görmemiş yüzlerce yapıtının peşine düşen orkestra şefi Stephen Somary, 1996 yılından beri, sanat yönetmenliğini yürüttüğü ‘Mendelssohn Project’ adlı bir proje üzerinde çalışmaktadır.
Bestecinin 1847’deki ölümünden beri seslendirilmeyen yüzlerce yapıtının tekrar gün yüzüne çıkmasını sağlamak en önemli hedefidir. Somary’nin basına verdiği bilgilere göre, 1936 yılında Berlin’den gizlice kaçırılan Mendelssohn yapıtlarının arasında bestecinin onlarca senfonisi, operaları, konçertoları ve koral yapıtları da bulunuyor.
12 yıldır aralıksız çalışan Mendelssohn Projesi, çalışmalarının ilk meyvesini geçtiğimiz 28 Ocak günü, New York’taki Yahudi Mirası Müzesi’nde sergiledi.
200 yıl sonraki bu birçok ortak özellikleri olan iki müzik adamı arasındaki buluşmanın CRR Salonu`ndaki konserinde, Felix Mendelssohn Bartholdy`nin Op. 26 Fingal Mağaraları Uvertürü, Op.64 mi minör keman konçertosu ve 3 nolu la minör Op.56 İskoç Senfonisini seslendirildi.
Olağanüstü müzisyenliği ve kemana hakim tekniğiyle müzikseverlerin gönlünde önemli bir yeri bulunan Mintz, orkestrayı hem yönetti hem solist olarak eşlik etti.
İstanbul Senfoni orkestrası yorumladığı Fingal Mağaraları üvertüründe ve mi minör keman konçertosunda zaman zaman beklenen senfonik anlatımı ve derinliği yakalayamasa da Mintz’in güvenli yönetimi ile sanatseverleri mutlu etti.
İkinci yarı, Kraliçe Viktorya’ya ithaf edilen Op.56 İskoç Senfonisinde ise adeta farklı bir orkestra yerini almış gibi her nüansı vurgulayan, ritmi, temanın zenginliğini ve karşıtlığı çok iyi anlatan bir yorumla tamamlandı. Mintz in mütevazı kişiliğinin yanı sıra orkestra şefliği yeteneği de en az yorumculuğu kadar ön planda ve sanat çevresinin beğenisini canlı tutar düzeydeydi.