Berlin’deyken çok övdükleri Yahudi Müzesi’ne gittim. Şimdiye kadar gittiğim en güzel müzelerden biri. Her şeyden önce görülmemiş bir mimari. Berlin bu anlamda da etkiledi beni. Modern mimarinin en güzel örneklerini gördüm.
Fakat Yahudi Müzesi binası bambaşka. Kocaman bir zigzag da denilebilir aslında. On köşeli bir zigzag. Dört köşenin iktidarına boyun eğmemiş, ‘güzel mi çirkin mi’nin ötesinde çok acayip bir bina. Telefonda konuşurken çiziktirdiğimiz (en azından benim çiziktirdiğim) şekillere benziyor. Elektrik akımı işaretine de benziyor. Her şey ve hiçbir şey. Daniel Libeskind yapmış. Kendi sitesine de baktım, belli ki son 10 yılın en çarpıcı mimarı.
Bina 2001 yılında bitmiş. Binanın boş halini bile 350 bin kişi ziyaret etmiş. Müze olarak tezyin edildikten sonra 3 buçuk milyon kişi gezmiş şimdiye kadar. Almanya’nın en çok ziyaret edilen müzesi.
Müzenin binası kadar içeriği de etkileyici. Almanya’daki Yahudilerin aşağı yukarı 2000 yıllık tarihini sergilemiş. İlk çağdan 70 yıl önceki utanç verici soykırıma kadar binlerce resim, tablo, fotoğraf, şahsi eşya, heykel, ses kaydı, film, gazete kupürü, tabela, el ilanı, hayat hikayesi, şifreli mesaj, mektup, kartpostal, oyuncak, ihbar mektubu...
Evet bir ihbar mektubu bile vardı gerçekten. Bir Alman kadın şöyle yazmış: “Sayın ilgililer. Bir Yahudi kadın, yasadışı bir şekilde üst katımda oturuyor. Gelip gittiğini görüyorum. Tek. Üstelik yakasında takması mecburi olan Yahudi yıldızını takmıyor. Oldum olası küstah ve burnu büyük bir kadındı. Derhal gereğinin yapılmasını önemle rica ediyorum.”
Bu ihbar mektubundan sonra hakikaten de “derhal gereği yapılmış” ve söz konusu ev SS’ler (Nazi polisi) tarafından basılmış. Yahudi kadını küstah bulan Alman kadın sayesinde SS’ler umduklarından da büyük bir balık yakalamışlar zira o ev meğer Yahudilerin gizlendikleri ve kaçış planları yaptıkları bir örgüt eviymiş.
Demek ki neymiş? Yaşlı Alman kadınlara daima iyi davranmak gerekiyormuş!
***
Almanlar, 70 yıl önce yedikleri halt yüzünden hâlâ özür diliyorlar. Ve tarihte görülmemiş bir şıklıkta yapıyorlar bunu. Hadi artık bitsin bu suçluluk duygusu, bitsin bu kendini hep kötü hissetme, unutalım, unutturalım demiyorlar. Yahudi Müzesi’ni de finanse ediyorlar, açılışında Cumhurbaşkanı da geliyor yetmiyor şehrin içine sembolik bir Yahudi Mezarlığı da yaptırıyorlar. 2. Dünya Savaşı sırasında bütün Avrupa’da ölen/öldürülen 6 milyon Yahudi’nin anısına...
Müzede dikkatimi çeken bir de şu oldu: dört beş yerde “anket” makinesi vardı. Ekranda bir soru çıkıyor, “evet” ya da “hayır” diye ekranın altında da iki düğme var, birinden birine basıp cevap veriyorsun.
Sorular şöyle:
“Çocuğunuzun başka bir milletten veya dinden veya etnik kökenden biriyle evlenmesini onaylar mısınız?”
“Savaş sırasında Almanya’dan kaçmak zorunda kalan Alman Yahudilerine Alman vatandaşlığı geri verilsin mi?”
“Yakın çevrenizde Yahudilere karşı ırkçılık besleyen kimse var mı?”
Buraya kadar normal. Müzenin konseptine aykırı sorular değil.
Gelelim dördüncü soruya:
“Türkiye Avrupa Birliğine alınsın mı?”
Hayda di mi! Ne bu şimdi? Ne ilgisi var?
***
Düğmelerden birine bastıktan sonra anketin o ana kadarki istatistiği de çıkıyor. Diğer sorulara ezici bir çoğunlukla ırkçılık aleyhtarı cevaplar verilmişken baktım bizim AB’ye alınmamıza yüzde 46 oranında “evet” denmiş. Yüzde 54 oranında “hayır” denmiş.
Nasıl yorumlayacağımı bilemedim.
Konuyla ilgisiz görünüyor ama bir yandan da ilgili. Günümüzün “Yahudileri” Türkler olarak mı görülüyor? Ve ırkçılık Türkler üzerinden mi sorgulanıyor dersiniz?
Galiba öyle.
Mutlu Tönbekici , Vatan Gazetesi
18 Mart 2009