Galatasaray eski kaptanı Cüneyt Tanman: ‘Fenerbahçe maçının elektriği bana fazla geliyor’

Galatasaray’ın eski kaptanı Cüneyt Tanman ile futbola nasıl başladığını, yeşil sahalarda yaşadıklarını ve bugünün Galasaray’ını konuştuk

Spor
25 Mart 2009 Çarşamba

Rıfat KARAKÖY - Cem KARAKO

Öncelikle biraz kendinden bahsedebilir misin? Kaç yılında nerede doğdun? Futbola ilk adımını nasıl attın?

 1957 Isparta doğumluyum. Futboldan önce ortaokulda çok spor yapıyordum. Öğlenleri eve bile gelmezdim devamlı spor yapardım, voleybol, basketbol oynardık. O yıllarda Yeşilköy’de Çınar Oteli vardı. Çınar Oteli’nin önünde bir saha vardı; orada futbol oynardık. Çınar Oteli de Galatasaray’ın kamp yaptığı oteldi. Galatasaraylı ağabeylerimiz bazen gelip bizi izlerlerdi. Beni seyrederken beğenmişler. Tuncay Temeller’in kanalıyla Galatasaray Genç Takımı’na tavsiye edilip alındım. Daha sonra ise yükselme göstererek A takıma kadar çıktım.

 

Senin döneminde futbolculuk nasıl bir meslekti? O zamanki futbolla şimdiki futbol arasında çok fark var mı?

Tabii ki fark var. Bir kere o zamandan günümüze baktığımız zaman futbolun ekonomisi çok büyüdü. Benim zamanımda çivileri ayağına batan futbol ayakkabıları vardı. Sahalar çok kötüydü. Mesela Ali Sami Yen, Eylül ayıyla beraber sırf çamur olurdu. Galatasaray olarak antrenman yerimiz bile yoktu. Genelde Ali Sami Yen’de antrenman yapardık, onun dışında hangi tesisi boş bulabilirsek antrenmanlarımızı orada gerçekleştirirdik.

 

Bu dönemde aileler futbolcu olmak isteyen çocukları futboldan koparmak isterlerdi. Senin ailen futbol oynamana ve daha sonra bunu meslek olarak seçmene ne tepki verdi?

Babamda acaba okulu bırakır mıyım diye bir korku oldu. Asker kökenli olduğu için disiplinli bir insandı. Okula da çok önem verirdi. Ben o tarihte ona bir söz verdim kesinlikle tek bir dersten ikmale bile kalmayacağım diye. Babamın gerçekten okulu bırakacağıma dair korkuları vardı ama ben bu sözle bunu aştım ve ikisini beraber yürütebildim.

 

 Galatasaray’da kaptanlık yapmak nasıl bir duygu? Sana göre bu görevi en iyi üstlenen kaptan kim?

 Kaptanlık tabii çok ayrı bir şey. O takımın lideri oluyorsun gerek saha içinde gerek saha dışında sorumluluk yüklüyor sana. Örnek olman gerekiyor. Arkadaşlarının dertlerini dinleyip yönetimle aralarındaki sorunları çözüyorsun. Galatasaray kaptanı olarak sadece takımdakilerle değil, seyirciyle, hakemlerle ve futbolun içindekilerle de ilişkileri çok iyi ayarlamak zorundasın. Mesela benim kırmızı kart görmem gereken bazı pozisyonlar olmuştur ve hakem sırf benim kurduğum ilişkiler ve kişiliğimden dolayı bana o kartı göstermemiştir. Ancak şöyle bir gerçek var ki o pozu bandı çok ayrı bir motivasyon. Ben o bandı koluma taktıktan sonra çok daha iyi oynamaya başlamıştım. Bu nesilde kaptan olarak Bülent Korkmaz hırsıyla bu görevi iyi yapmıştır. İlerde de bu görevi en iyi üstlenecek kişinin Arda olacağını düşünüyorum.

 

Galatasaray’ın on bir yıllık Kadıköy fobisi hakkında neler düşünüyorsun? Sizin zamanınızda Fenerbahçe deplasmanlarının atmosferi nasıl olurdu?

Fenerbahçe maçları her zaman çok farklıdır. Biz şu an kendi aramızda maç yaptığımız zamanlar bile maçlar hep elektrikli geçer. Bunun yüzünden son zamanlarda Fenerbahçe’yle veteran (40-50 yaş grubu) maçları bile oynamak istemiyorum; o elektrik fazla geliyor bana. Bizim zamanımızda Fenerbahçe Stadı bu kadar boğucu değildi, bu yüzden biraz daha rahattık tabii. Ancak benim zamanımda da ilginç maçlar vardı 4-1 den 4-4 olan bir maç, devreyi 3-0 önde kapayıp Fenerbahçe’ye 4-3 mağlup olduğumuz bir maç gibi. Fenerbahçe maçları çok değişiktir. Şampiyonluk filan da hiç önemli değildir Fenerbahçe maçları yüzünden başkanlar değişir, antrenörler değişir. Fenerbahçe’ye yanlış hatırlamıyorsam 90 yılında 5-1 mağlup olduk ve ben pazartesi günü antrenmana çıkmıyorum, bırakıyorum futbolu dedim. Daha sonra bu kararımdan vazgeçerek oynamaya devam ettim.

 

Futbol hayatın boyunca unutamadığın bir maç, bir gol var mı?

Unutamadığım iki maç var. Biri, 14 yıldır şampiyon olamıyorduk daha sonra Eskişehirspor’u yenerek şampiyon olmuştuk. Bir de 89 yılında Şampiyon Kulüpler kupası ilk maçında deplasmanda 3-0 yenilip daha sonda Ali Sami Yen’de 5-0 kazanarak tur atladığımız bir N. Xamax maçı vardır bu maçları unutmam mümkün değil.

 

 “Benim yapımın futbol dünyasına uymadığına karar verdim” gibi bir demecin olmuş bu düşünceye nerden vardın?

 Menajerlik konusunda söyledim o lafı. Türkiye’de benim beklediğim gibi bir menajerlik sistemi yok. Benim kafamdaki menajerlik sistemi İngiltere’deki sistem gibiydi. Türkiye’de işler biraz daha değişik her şeye yöneticiler karar veriyor, transferi onlar yapıyor, teknik direktörü onlar alıyor veya gönderiyor, menajerin görevi ne? Otel rezervasyonları, uçak biletleri, nerede, nasıl kalırız gibi işler. Bunun için 20 sene top oynayıp futbolun içinden gelmeye gerek yok. Akademi mezunu iki üç lisan konuşan çocuklar var onlar da yapabilir bu işleri. Bu yüzden Türkiye’deki futbol dünyasına kendi yapımın uymadığına karar verdim.

 

 Mustafa Denizli Döneminde A Milli Takım’da, Lucescu zamanında ise Galatasaray’da menajerlik görevlerini üstlendin. Menajer olarak kulüp takımında görev almak mı daha zor yoksa milli takımda mı?

 İkisinin de zorlukları var. Tabii ki milli takımın büyüklüğü daha farklı. Ancak dediğim gibi bana göre Türkiye’de futbolu bırakan birinin menajerliği seçmemesi lazım çünkü milli takım menajeri olabilmek için büyük bir şirketi yönetecek donanımız olması gerekiyor. Ancak kıyaslamak gerekirse menajer olarak milli takımda görev yapmak çok daha kolay çünkü senede 3-4 tane maç yapıyorsunuz. Büyük bir kulüp takımında ise üç günde bir maçınız oluyor. Sevinmeye zaman bulamıyorsunuz hemen başka bir organizasyon çıkıveriyor karşınıza.

 

 Lincoln’ün disiplinsiz tavırları hakkında ne düşünüyorsun? Hamburg maçında Lincoln oyundan alınırken teknik direktör Bülent değil de sen olsaydın Lincoln’e tavrın nasıl olurdu?

Bülent’in tavrının benzeri olurdu, ama ben Lincoln’ü o kadar çabuk çıkarmazdım çünkü Lincoln için kendini gösterme açısından Almanya çok önemli. Daha önceki Avrupa’daki deplasman maçlarında çok iyi oynamış Türkiye’de çok iyi oynamamış. Bu yüzden Lincoln’ün bu tepkiyi vermesi kaçınılmazdı. Buradaki Hamburg maçında ben Lincoln’den daha iyi olmasını bekliyordum. Yani Bülent Lincoln’ü deplasmanda erken çıkardı, burada ki maçta ise çıkartmak için çok bekledi. Ancak Lincoln’ün ceza alması çok normal.

 

Galatasaray camiasından gelmiş biri olarak, diyelim daha önce beraber çalıştığın Mustafa Denizli seni arayıp Beşiktaş’a gel dedi ya da aynı şekilde ezeli rakip Fenerbahçe’den bir teklif geldi. Görev almayı düşünür müsün?

Yok düşünmem. Kendi camiamda tam yetkiyle göreve gelemedikten sonra diğer camialarda böyle bir yetkiyi alabileceğimi düşünmüyorum ve tam yetki almadan böyle bir görevi üstlenmek kaptanlık yapmış biri olarak beni tatmin etmiyor.

 

Skibbe’nin sezon ortasında yollanıp yerine camiayı iyi bilse daha teknik olarak çok tecrübeli olmayan Bülent Korkmaz’ın takımın başına getirilmesini doğru buluyor musun?

Bence doğru değil, ben Skibbe’nin gitmesine sevindim. Bülent’in gelmesini de çok destekledim ancak yönetim hatası var. Yönetim hangi zamanda hangi seçimi yapacağını çok iyi analiz edemiyor. Kewell, Baros gibi adamları getiriyorsun sonra başlarına Skibbe gibi bir antrenör getiriyorsun bu çok yanlış.

Sana göre Canaydın yönetimi mi daha başarılıydı, yoksa Adnan Polat yönetimi mi daha başarılı?

İkisi de başarılı değil bence. Bir kere Canaydın yönetimi başarılı değildi. Canaydın döneminde verilip tutulmayan sözler vardı. Stat bitecek dedi bitmedi, sportif olarak verilen başarı sözleri yerine gelmedi. Adnan Polat yönetimi de başarılı değil ama en azından mali durumu daha iyi idare ediyorlar Galatasaray’ı bakkalla-çakkalla muhatap etmiyorlar.

Avrupa ile kıyaslandığı zaman Türk hakemleri başarılı mı?

Türkiye’de hakemlerin üzerinde çok baskı var. Her şeyden önce Avrupalı hakemlerin bir şahsiyeti var. Hakem orada sahaya çıktığında doğru yapsın yanlış yapsın, bir şahsiyeti var. Biz Türkiye’de ki hakemlerde şahsiyet bırakmadık. Sahada karakterli hakeme ihtiyaç var ancak bizim hakemlerimiz de ise bu eksik.

Son olarak futbol hayatın boyunca unutamadığın ilginç bir anın var mı?

Kaleci Hayrettin’le ilgili bir anım var. Denizli maçıydı 2-0 öndeyiz, sağdan orta geldi ben çıkarmaya çalışırken top ağlara takıldı gol oldu, bu panik halinde “Abi bıraksaydın top dışarı gidiyordu, niye dokundun” filan dedi. Maçında 5-10 dakikası kalmış, santra oldu maç başlamış bu hala golün etkisinde gittim bende tuttum suratından ittim onu. Tanju ve Prekazi de maçtan sonra doldurmuşlar bunu kaptan sana nasıl vurdu diye. Hayrettin havaalanında ruh gibi oturuyor. Anladım bir şeyi olduğunu gittim yanına “Ne oldu, neyin var?” diyorum. “Yok bir şeyim abi” diyor. “Oğlum neyin var, söyle,” dedim yine. Bu sefer dedi işte “Abiler vururda filan…” şaşırdım “nerde vurdum” dedim. Daha sonra bu olay basınada çok yansıdı.  Kaptan Cüneyt, Hayrettin’e vurdu diye konuşulmuştu günlerce...

Büyük kaptana bundan sonraki hayatında başarılar dileyerek ayrıldık.