“Herkesin anlatacak bir öyküsü vardır”

15 Mart Pazar günü UÖMO’da gerçekleşen Börek Günü’nde Viktor Albukrek’in Beyoğlu Musevi Lisesi’nin mezuniyetinin altmışıncı yılında yaptığı konuşma ile bir yazı dizisine başlıyoruz…

Toplum
1 Nisan 2009 Çarşamba

Evde beş kardeştik. Beşimiz de, Beyoğlu Musevi Lisesinde okuduk. Henüz ilk sınıflarda iken, okuldan eve döndüğümüzde, Annemiz, birimizin sınıfa yaptığı bir el becerisini, değerli bir esermiş gibi, tüm aile efradını çağırarak, iftiharla gösterir, hepimizi yüreklendirirdi. Babamız da bu temaşaya katılır, sanatın, hayatı renklendirdiğini, genel kültürü zenginleştirdiğini, ileride, ömür boyu karşılaşacağımız, beklenmedik durumlar için, okluğumuzda, fazla yedek ok’un ve yedek yay’ın bulundurmanın önemini, değişik misallerle anlattıktan sonra:

-Şans’a inanmayın  derdi.  Şans’ın size yana olacağına, hiçbir zaman güvenmeyin. Şans, önünüzde akan bir derenin sürüklediği mantar parçasını, alabilenindir. Bu yüzen parçaya erişmek, onu yakalayabilmek için, hazırlıklı olmanız gerekir. Bu hazırlık, okulda verilen derslerdir. Onlara çok çalışın!.. Öğütlediğini, unutmamamız için olsa gerek, hayvanlar aleminden, İbranice lisanında, özgün bir deyim eklerdi:

Lo  raiti  hatul  yaşan,  şelihnaz  ahbar la  pe.

Uyuyan bir kedinin ağzına, farenin girdiği görülmemiştir.

İlkokulu, Kumbaracı yokuşundaki binada başladım ve Liseyi altmış yıl önce, Şişhane’deki binada bitirdim. Yaşıtlarım anımsayacaklar, Fransızca ve İngilizce dilleri için, o devrin simgesi haline gelen, üç hanım öğretmenimiz vardı: Mamuazel Behar, Mamuazel Matalon ve Mamuazel Atiyas. Üçü de, evlenmemişti ve ileri yaşlarına kadar, talebelerine annelik ettiler, yol gösterdiler.

Bayan Behar’ın, sesini, halen duyar gibiyim: ‘Günün birinde, çalışma sahanızın değişmesi durumunda, başka bir mevzuya kolaylıkla geçebilmeniz için, her birinizin, diğerinizden üç kere daha çok şey öğrenmeniz gerekir. Sakın kazanılan paraya güvenmeyin. Güveniniz, her koşulda ortaya koyabileceğiniz, burada, sınıfta kafanızın içine yüklemek istediğimiz, bilgidir’ derdi.

İş hayatımda, biri bitmeden diğerine başladığım, birlerinden farklı, Ve her biri, otuz yıl kadar süren üç mesleğim oldu.  Tenteli Jeep arabanın yedek parça ticareti,  bunlar yerini karoserili otolara bırakıp modası geçtiğinde;  Camdan tıbbi enjektör imalatı, cam da, piyasayı tek kullanımlı plastik tipine bıraktığında;  turizm işi.

Bu son mesleğimdeki muvaffakiyetimi, sebatkar Fransızca ve İngilizce öğretmenlerime ve de çocukluğumda, aile büyüklerimden öğrendiğim, ve, bir zamanlar hor görünen, İstanbul’un İspanyol’casına borçluyum.

Bilindiği gibi, Turizm işi, çeşitli lisanlardan başka, tarih ve coğrafya bilgilerini de gerektirir. Ortaokula başlarken, sırf ezberlemeye dayandığını sandığım bu iki dersi, hiç sevmemiştim. Ta ki sınıfımıza,  güzel mi, güzel,  tatlı mı tatlı,  yeşil gözlü,  tatar yüzlü, prenses endamlı, Melike Tamacan adında, bir hanım öğretmen atanır.

İlk zamanlar, ders sırasında, Melike Hanımın huzur veren kare yüzünü, hayranlıkla seyreder, tatlı sesini bir ninni gibi dinlerdim. Anlattıklarını kavramak için, dikkatimi derse odaklamak gereğini duymaz, zihnimi yormazdım; düşüncelerimi boşluğa, uzaklara, sonsuzluğa terk ederdim. Belki de ona vurulmuştum.

Hoca hanım, daha ilk günlerinde, bunu fark etmiş olacak ki, rüyalarda olduğum bir anımı yakaladı, ve aniden:  178  Viktor  Albukrek,  tahtaya  lütfen!

Birden irkildim, sağıma soluma baktım, acaba sınıfta başka bir Viktor Albukrek mı vardı?  Hayır, yoktu. Hoca hanım, zümrüt yeşili gözlerini, bana dikmişti, bana bakıyordu, çağırılan kişi benden başkası değildi… Şuursuzca, süzüle süzüle, sıramdan sıyrılıp tahtaya doğru ilerliyordum ki.

-Anlat bakalım çocuğum, söylediklerimi dinledin, değil mi?

Bende tıs yok. Sınıfta korkunç bir sessizlik. Sessizlik uzuyor. Bütün öğrenciler alacağım cezayı merakla bekliyor. Çünkü her hocanın, kendine has bir azarlama usulü vardı, ve bu yeni hocanınkini görmek fırsatı, şimdi doğacaktı. Çocuklar endişe ile, benim, ilk kurban olacağımı beklerken, Melike hanım, tatlı ve müşfik sesi ile, sorusuna devam edercesine:

-Dinledin tabi, ne diyorduk?  Türkiye’nin en çok yağmur alan bölgesi neresi?

Ben de gene tıs yok. Öğretmen, hiç kızmadan, aynı rahatlıkla devam ediyor:

-Doğu Karadeniz bölgesidir, değil mi çocuğum, neden?  Çünkü Karadeniz’i geçtikten sonra Kuzey Anadolu Dağları’na çarparak yükselen ve denizden geldiği  için nem taşıyan hava, yükselirken soğudu,  yoğunlaşan nemi de, su haline dönüşerek yağmur oldu.  Bak ne güzel takip ettin dersi,  aferin.!  Ve bu yağmurlar sayesinde bölgede ne yetişir?  Suyu çok seven pirinç ve çay dedik, değil mi? Bravo Viktor’a, Ne kadar da çok seviyorsun coğrafya dersini... Şimdi, otur yerine ve her zaman böyle güzel çalış. Tamam mı!

Gözlerim o kadar nemlenmişti ki, önümü göremiyordum. Yalpalayarak sıramı aradım. Neredeyse yere yıkılıyordum ki, sınıf arkadaşlarım yardım etmeselerdi, yerimi asla bulamazdım.

Beyoğlu Musevi Lisesi, bana, coğrafyada da, tarihte de, mantık yürütebileceğimi öğretti. Her şeyin sebebini sorgulamakla, araştırmacı ruhumu geliştirdi. Güvenimi arttırdı. Biri birlerine zıt, değişik mesleklere, kolaylıkla intibak etmemi sağladı. Bilhassa turizm alanındaki muvaffakiyetimi, öğrendiğim yabancı dillere ve Tatar güzeli, Melike hanımın, beni tahtaya çağırdığı günkü, azarlama üslubuna borçluyum.

O günden sonra, evvelce, hiç sevmediğim, tarih - coğrafya - edebiyat gibi, ezberlenecek tüm derslere, mantık yürüterek çalışmış ve iyi notlar almıştım. Melike Tamacan Hanımefendiyi, daima saygı ve sevgi ile anarım.

Bugün, burada hatıralarımı tazelerken, sevinç ve hüznü bir arada yaşıyorum.

On yıl evvel aldığım ellinci yıl mezuniyet beratından sonra, bana bugün tevdi edilen, bu altmışıncı yıl beratını, hak edecek hiç bir şey yapmadım, Ulu Tanrı bana ömür verdi. O kadar.

Ve ben, vefat etmiş olan sevgili sınıf arkadaşlarımın adına kabul ediyorum

bu beratı. Onların aziz hatıraları ile birlikte, hayatıma yol gösteren büyükanne ve büyükbabamın, anne ve babamın, vefat etmiş Beyoğlu Musevi Lisesi’nin vefakar öğretmenlerimin, aziz hatıralarını, bugün, burada, huzurunuzda, bir kez daha, saygı ile anıyorum.

 

178 - H. Viktor ALBUKREK

1949 Musevi Lisesi Mezunu