ABD Hazine Bakanı Tim Geithner’in planını kınamak için niye bu kadar acele ettim? Çünkü bu yeni bir plan değil. Çünkü bu sürekli ortaya konan ve sürekli çürütülen bir düşüncenin başka bir versiyonu. Temelde geçen Eylül’de o dönemin Hazine Bakanı Henry Paulson’un ilan ettiği planın hafifçe gizlenmiş hali. Meseleyi anlayabilmek için size bazı temel bilgiler vereyim.
Şu soruyla başlayalım: Bankalar nasıl batar? Bir banka, geniş tanımlamayla, kısa vade ile borçlanıp uzun vade ile borç veren bir kurumdur. Her kaldıraçlı yatırımcı gibi banka da kötü yatırımlar yapmışsa batabilir. Varlıklarının değeri borçlarının değerinin altına düşerse, elveda banka.
Fakat bankalar kötü yatırımcı olmamış olsalar da batabilirler: Eğer, herhangi bir sebeple, borç aldıkları kişi veya kurumlar (örneğin mevduat sahipleri) bir anda paralarını geri isterlerse, normal şartlarda borçlarının değerinden daha fazla değere sahip olan varlıklarını yok pahasına satmak zorunda kalabilirler ve borçlarını karşılayamaz duruma düşebilirler. Ve bu da kendi kendini besleyen bir panik olasılığını ortaya çıkarır: İnsanlar, bankanın kötü yatırımlar yaptığını düşündüklerinden değil ama başka insanların paralarını çekeceklerini düşündüklerinden paralarını geri isteyebilirler.
Mevduat sahiplerinin bankaya hücum etmesi bulaşıcı olabilir. Kısmen psikolojik sebeplerle, kısmen de bankaların benzer varlıklara yatırım yapmaya meyilli olmaları yüzünden: Bir bankanın varlıklarını yok pahasına satması diğer bankaların da net değerlerini düşürür.
Şu anda bir bankacılık krizimiz var. Bu, kötü bankaların aslında kötü yatırımlar yapmış olmalarının sonucu mu, yoksa kendi kendini besleyen bir panik mi?
Bunun sadece bir panik olduğunu düşünüyorsanız, hükümet sihirli bir numara yapabilir: Devreye girip bankaların sattığı varlıkları satın alarak bankaların yeniden borçlarını ödeyebilecek güçte görünmelerini sağlar ve bankalara hücumu bitirir. Yaşasın! Ve bu yol bazen gerçekten de işler.
Fakat eğer bankaların gerçekten, sahiden berbat yatırımlar yaptıklarını düşünüyorsanız bu yol hiç bir şekilde işlemez ve sadece vergi verenlerin paralarının ziyan olması demektir. Bankaları işler durumda tutmak için geriye kaymalarını engelleyecek bir takoz veya duvar sağlamanız gerekir, yani borçlarını garanti etmeniz ve borçlarını karşılayabilecek yeterli varlığı olmayan bankaların sahipliğini üstlenmeniz gerekir. Bu İsveç çözümüdür ve geçmişte sonuçta kendi Tasarruf & Borç Kurumları krizlerinde yaptığımız uygulamadır.
Şimdi, krizin başında bunun aslında bir panik olduğunu iddia etmek mümkündü. Fakat bu aşamada bu savunulamaz bir pozisyondur. Bankalar ve diğer yüksek kaldıraçlı kurumlar, ev fiyatları ve sürdürülebilir tüketici kredileri hakkındaki normal kuralların geçerlilik sınırları dışında kalan devasa bahisler oynadılar. Yanlış yaptılar. Şimdi İsveç çözümü zamanıdır.
Fakat Hazine Bakanlığı hala bunun sadece bir panik atak olduğu ve bütün yapması gerekenin bir demet sorunlu varlık satın alarak piyasaları sakinleştrmek olduğu fikrine saplanıp kaldı. Aslında tam olarak bu da değil: Görünen o ki Obama Yönetimi, sorunların çözümüye uyumlu dürüst ve basit bir plan ilan etmesi halinde halkın tepki göstereceği yargısına vardı. Bu nedenle şimdi uyguladıkları yolu tercih etti.
Bu konuda niçin bu kadar hararetli ve öfkeliyim? Çünkü bunun yönetimin tek atışı olmasından korkuyorum. İlk banka planının berbat bir başarısızlıkla sonuçlanması halinde hükümetin ikinci bir plan için siyasi sermayesi kalmayacağınından korkuyorum. Bu nedenle Obama’nın, finansal planını, bir parça finansal hokus pokusun zamanı 2006’ya geri döndüreceği fantazisi üzerine oturtması dehşet vericidir.
Paul Krugman
The New York Times / 21 Mart 2009
Çeviri: Dani Altaras