IRA’nın eylem ve fikir bazındaki lideri Bobby Sands’ın ölümle neticelenen açlık grevi, az diyaloglu, çarpıcı ancak çok sert bir uslupla tekrar sinemaya aktarılıyor. “Açlık”ın bu konuda daha önceden çevrilen filmlerinden ayrılan özelliği, bir ölüm orucu süresince yaşanan bedensel deformasyonu, görkemli bir sinematografik duyguyla perdeye aktarması. Aktör Michael Fassbender şaşırtıcı performansıyla, ilk filmini yapan yönetmen Steve McQueen yalın ve tahrik edici uslubuyla tam not alıyorlar
Siyasal sinemada ustalığını kanıtlamış İngiliz sineması, “Babam İçin”, “Kanlı Pazar”, “Michael Collins”, “Nothing Personal” gibi başyapıtlarla Irlanda sorununu işlemişti.
40 yaşındaki siyahi İngiliz yönetmen Steve McQueen, kendisine Cannes Film Festivali’nde, ilk filmlerini yapan yönetmenlere verilen Altın Kamera ödülünü kazandıran “Açlık / Hunger” ile, bu zincire güçlü, parlak bir halka ekliyor.
İRA’nın hem eylem, hem fikir bazında aktif üyelerinden, 27 yaşındaki Bobby Sands’ın tutuklu bulunduğu hapishanede, İRA üyelerine politik statü tanınması amacıyla yaptığı açlık grevi, sinemada daha önce, “O da bir Ana / Some Mother’s Son” ve “The Silence of the Skylark” filmlerinde işlenmişti.
“Açlık”ın onlardan ayrılan özelliği, bir ölüm orucu süresince yaşanan bedensel deformasyonu, içeriği son derece sert bir sinema diliyle, diyalogsuz olarak aktarması.
Yönetmen Mc. Queen’in sert ve yer yer izlenmesi zorlayıcı filminde, aynı konuda evvelce çevrilmiş yapıtlarınkinden farklı bir yapıyı tercih etmesi, “Açlık”ı görkemli bir sinematografik duyguyla ele almasından kaynaklanıyor.
IRA’nın yasallaştırılması gayesini taşıyan açlık görevinin son günlerinde bir deri bir kemik kalan Bobby Sands’ın fiziksel yok oluşunu, annesi Kuzey İrlandalı, babası Alman aktör Michael Fassbeder olağanüstü bir etkileyicilikle perdeye taşıyor. Yıldızı süratle yükselen bu aktörü, dünya prömiyeri Cannes’da yapılacak, Tarantino’nun son filmi “İnglourious Basterds”da izleyeceğiz.
Mc.Queen’in yalın ve çarpıcı sinema dili, provoke edici uslubu, Fassbender’in akılda kalıcı oyunculuğuyla birleşince, “Açlık” zorlayıcı olduğu kadar sarsıcı bir film oluyor.
“SONBAHAR” İLE
AKRABALIK
“Açlık”, yılın en iyi yerli filmi, Alper Özcan’ın “Sonbahar”ı ile, konusu itibarıyla akrabalıklar taşıyor. Ayrı coğrafyalarda geçen konularıyla, her iki filmin de kahramanı düşünceleri ve eylemleri yüzünden hapishaneye düşen insanlar. Her ikisinin de ideallerini gerçekleştirme uğruna ölüme seçen kahramanları var. Her iki film de, sessiz sedasız bir şekilde aktarılan açlık grevi sürecinde, kahramanlarının ölüme adım adım yaklaştırmalarını sakin bir uslupla anlatıyor.
Yönetmen McQueen’in Enda Walch ile müştereken yazdıkları senaryo iki özelliğiyle öne çıkıyor. Şiddet sahnelerini ve hapishane koşullarını olanca çıplaklığıyla sergilemesi ve açlık grevi yapan bir insanın ölüme gidişini gerçekçi ve karamsar bir tonla işlemesi.
Mahkumları dövmekten elleri kanayan bir gardıyanın ellerini soğuk suya bastırması sekansıyla açılan film, ilk yarım saatinde gardiyanların mahkumlar üzerinde sağlamaya çalıştıkları acımasız baskıya ve muhkamların karşı duruşunu anlatıyor.
Mahkumların fiziksel olarak maruz kaldıkları şiddet ve aşağılanma, insan onurunun ayaklar altına alınması izleyiciyi öyle bir isyan noktasına taşıyor ki, annesini düşkünler yurdunda ziyarete giden gardiyanın, IRA militanı tarafından katledilmesine kimse üzülmüyor.
Yerimizin darlığı sebebiyle konusunu veremediğimiz “Açlık”ın 1981’de İrlanda’nın Belfast kentinde, 65 günlük ölümcül açlık grevi sırasında milletvekili seçilen IRA militanı Bobby Sands’in, 27 yaşında noktalanan ömrünün son günlerini anlattığını söylemekle yetinelim.
Çoğu zaman sözsüz, repliksiz ama güçlü görüntülü bir anlatımı yeğleyen yönetmen McQueen, Sands ve arkadaşlarının kendilerine karşı yürütülen acımasız cezaevi politikalarına karşı, ellerindeki tek başkaldırı aracı olan bedenlerini kullanmalarını ustalıkla vurguluyor.
Bu arada gardiyanların ve IRA grevini bastırmaya çalışan polislerin psikolojilerini metne ustalıkla yediriyor.
Filmde Sands’ın açlık grevi kararını görüştüğü ve desteğini istediği, 22 dakikalık rahip Nolan sekansı, sinema antolojilerine geçmeye aday. Sağduyunun sesi olduğunu söyleyen Nolan, tutuklu IRA militanlarının eylemini, dini, hukuki ve politik açıdan sorguluyor.
Özetle yenilikçi ve insancıl yapısıyla, politik sinemanın güçlü temsilcisi “Açlık”ın güçlü bir ilk film olduğunu söyleyelim.