ŞAMPİYON / THE WRESTLER: Abartılı ve acılı bir “Şampiyon”

Viktor APALAÇİ
1 Nisan 2009 Çarşamba

Bizde “Şampiyon” adıyla vizyona giren, Venedik Film Festivali’nden Altın Aslan ödüllü “The Wrestler”, geçen yılın en çok konuşulan filmleri arasındaydı. Hayatta her şeyini kaybetmiş, eski bir pankreas güreşçisinin  ayakta durma mücadelesini anlatan film, bazılarını gerçekçiliğiyle etkiledi, bazıları tarafından “istismar sineması” ürünü olarak karşılandı.

80’li yılların efsane güreşçisi iken, düzensiz özel hayatı, dengesiz davranışları yüzünden karısı tarafından terkedilmiş, biricik kızı tarafından reddedilmiş, alkolün esiri olmuş, tipik bir “kaybeden” olan Randy’nin (Mickey Rourke), artık okul müsamere salonlarında dövüşerek geçimini sağlamaya çalıştığı anlatan film Darren Aronofsky imzasını taşıyor.

Son filmi “Kaynak” fiyaskosundan ve entellektüel soslu içi boş filmlerinden tanıdığımız Aronofsky, Robert D. Siegell’in klişelerle dolu senaryosundan yine de kariyerinin en iyi filmini yapmış.

Her türlü saldırının ve şiddetin mübah olduğu, bokstan da vahşi bir spor olan Amerikan güreşi, bana profesyonel spor dallarının en antipatik geleni. Bedenlerini jiletle  ve dikenli tellerle delik deşik eden, acımasızca zarar veren bu modern çağ gladyatörlerini, danışıklı dövüş yaptıkları bilindiği halde, geniş halk kitlelerini heycanlandırması, keyif vermesi bu dövüş sporunun (!) kendisi kadar korkunç ve düşündürücü.

Eski şöhretinin rantını yiyen, simsarların organize ettiği 3. sınıf müsabakalarından ekmek parasını çıkaran, kirasını ödeyemediği bir karavanda sefil bir emeklilik hayatı süren kahramanımız, kalbinin teklediğini anlayınca, hayatına bir çeki düzen vermeye kalkışır.

Sempati duyduğu gece klübü stiptizcisi, tıpkı kendi gibi düşmüş, sevecen Cassidy’nin (Marisa Tomei) desteğiyle, yıllardır kendisinden uzak duran kızıyla (Evan Rachel Wood) ilişkisini düzeltmeye çalışır. Ringlerin ölümüne yol açacağının bilincinde, bir süpermarketin et reyonunda düzenli bir işe girer.

Düzenli şeyler Randy’nin tabiatına aykırı işlerdir. Zaaflarına yenik düşen güreşçi eskisi, doktorlarının karşı çıkmasına rağmen (işinden istifa edip) ringlere dönüş yapacaktır. Kendine bile bile zarar verecek, sistemin acımasız çarkları arasında düşüşünü hızlandıracaktır.

Kaybeden insan portresini, belgesele yakın bir atmosfer içinde anlatan film son derece hüzünlü. 20 yıldır herkes tarafından terkedilen, sinemada rol alamaz hale gelen Mickey Rourke’un adeta kendini oynadığı bu filmde, şov dünyasının sahteliğini insanın içini acıtan bir tonla yaşaması, şüphesiz ki etkileyici.

Ancak bu “Rocky” taklidi filmin öyküsünü inandırıcı bulmadım, abartılı tonundan rahatsız oldum.