Yazımı kaleme aldığım dakikalarda, hepimizin evinde Pesah Bayramı hazırlıklarının son demleri yapılıyor. Peki ya eskiden nasıldı? Bu haftanın konuğu Lina Nifusi Menase. 1936 doğumlu olan hanımefendinin kapısı çaldım. Kahvemizi yudumlarken biraz eski bayramları anlatmasını istedim. Okurken kendinizden bir şeyler bulacak, anılarınızı tazeleyeceksiniz… Pesah Sameah..
Nerede o eski Pesahlar...
Küçüklüğüm Şişhane’de 6. Daire’de geçti. O dönemde bütün mahalle sakinleri hatta bakkalı, balıkçısı, manavı ve kasabı da Yahudi idi; dolayısıyla bayramlar çok hissedilirdi. Purim bittiğinde, evimizde hemen büyük bir temizliğe girişilirdi. O zaman sobalar vardı, gereğinde onlar kaldırılırdı. Çocukluğumda buzdolabımız yoktu. Ancak, 1953 senesinde bir buzdolabına sahip olabildik. O zamana kadar hatırlarım, bayramlarda annem, bayram öncesinde gece yarıları kalkar, Pesah yemeklerini hazırlar ve tel dolapta saklardı. Doğrusunu söylemek gerekirse, evimizde loksa yoktu. Ama annem çok titiz bir kadındı, bütün tabakları ve emayeleri çamaşır suyu ile güzel güzel yıkardı ve son güne kadar onlara kullanmamaya gayret ederdi. Evde bayram hazırlıkları sürerken rahmetli dedem mumla ekmek arardı. Anneannem çok akıllı bir kadındı “El loz meta, el loz topa” (o koyar, o bulur) derdi. Bulduklarını da yakmak için anneanneme verirdi. O dönemde Seder masası için Şimurut (yuvarlak özel Seder Matsası) alırdık. Yarısını dağıtırlardı, yarısını da bir peçete içine sarar, bir çocuğa verirlerdi. İki çeşit Matsa üretilirdi. Biri daha kalındı; onu “bulmelos” ve “fritadas”lara kullanırdık. İnce olanı ise yemek içindi.
Musevi okulunda okuduğumuz için daha bilinçliydik. Öğretmenlerimiz Müslüman’dı, ama arkadaşlarımız doğal olarak Yahudi’ydi, aramızda ayrı bir bağ vardı, hoşgörü vardı. Hala görüştüğümüz arkadaşlarım var, o kadar güzel bir mazimiz oldu. Fazla lüksümüz yoktu ama bayramlarımız çok güzel geçerdi. 16,5 yaşında nişanlandım, 18’inde evlendim ve Şişli’ye eşimin ailesinin yanına taşındım. Kayınpederim dindar bir insandı ve Agada’yı çok güzel okurdu. Hem tavada, hem de fırında pişirilmek üzere pırasa ve ıspanaktan ançusalar hazırlanırdı. Turfanda bezelye, kuzu, haşlanmış yumurta ve muhakkak balık olurdu Seder masasında. Balığın suyunu yumurtalı “ a la şaka” yapardık. Bazen “Takumikoz de kodrero ” da pişirirdik. Bayramın en güzel yanı bütün ailenin bir araya gelmesi… Agada’nın hakkını verirdik, okunur ve çocuklara öykülerle anlatılırdı. İspanyolca ve Türkçe olarak bir saatten fazla sürerdi. Yemekten sonra masada oturulmaya devam edilir hep bir ağızdan “El Kavretiko” gibi Pesah şarkılarını söylerdik. Başka türlü bir neşeydi…
Şimdilerde, bayram geldiğinde çocuklar artık hiç bir şeye özenmiyorlar. Eskiden Roş Aşana’da yeni kıyafet ve terlik alınmazdı; bunlar Pesah Bayramı arifesinde alınırdı. Basmadan yeni elbise giyeceğim, yeni terlik veya ayakkabı alınacak diye özenirdik. Başka türlü bir beklentide olurduk.
Bayramlarda gider aile büyüklerini ziyaret ederdik. Rahmetli babam bu ziyaretlere çok önem verirdi. Şimdi her şey çok güzel ama nerede o eski bayramların tadı demekten kendimi alamıyorum.