Baharın kendini hissettirdiği ılık ve güneşli günlerin birinde ikiz kardeşler Tamir ve Şamir dünyaya gelirler. Anne ve babaları günlerce Tanrı’ya şükrederler. Her gün canlarını başlarına katarak onları büyütmeye çalışırlar. Yan komşuları Silvia içindeki duyguları pek göstermez. Yüzünde hep bu gülümseme vardı ama için için bu ikizleri çok kıskanır. Onun torunları da vardır ama içindeki kötülük ve kıskançlık duygusu onu ele geçirmiştir bir kere. Devamlı ikizleri pencereden takip eder. Ne giyinmişler, ne yemişler, nereye gitmişler, gözleri hep onların üstündedir. Bu kıskançlık yıllarca sürer. İkizlerin annesi Liran hanım ise komşusunun kıskançlığını hiç farkedemez. Gülen yüzüyle onu hep evine misafir eder, ikramlarda bulunur. Ta ki şans eseri bir konuşmaya kulak misafiri olana kadar. Cüzdanını unuttuğunu fark eden Liran, merdivenleri çıkarken konuşmalar duyar. Silvia, oğulları Tamir ve Şamir’i kötülemektedir. Kapıya gelen ve burs vermek için araştırma yapan okul müdürüne “Bunlar çok zengin, çok zavallı numarası yapar ve burs isterler. Her gün gezmelere gidiyorlar, bak işte evde yoklar” sözleriyle, kulaklarına inanamaz. O günden sonra Liran Silviya’ya savaş açar. Bir sürü parası, bir sürü tanıdığı, zengin bir kocası vardır. Arkadaşları Liran’a “Lütfen bu kadınla savaşma, parası çevresi geniş, yaptığı kötülük yanına kalmaz. Çocuklarında, torunlarından bulur” derler.
Liran için ise yavruları herşeyden daha çok değerlidir. O kadar iyilik yapmıştır ki komşusuna, karşılığı kötülük mü olmalıydı” diye üzülür ve hayal kırıklığına uğrar. Bar-mitzva çağına gelen ikizler Tora, dersleri almaya başlarlar. O kadar başarılıdırlar ki öğretmenleri toplumdaki ravlar kadar güzel okuduklarını söylerler. Liran oğullarıyla gurur duyuyordur. Geçen günler içinde Liran ve Silvia kötülük yapmaya, birbirlerinin kuyularını kazmaya devam eder. Bunun üzerine Silviya’yı çocuklarının öğretmeni Rabbi Hayim’e şikayet eden Liran yeni şeyler öğrenir. “Kızım kimseyle savaşa girme. Sen onunla başa çıkamazsın. O kadının içine şeytan girmiş. Hz. Davut’un mizmorlarında ‘Ad... gibor milhama’ yazar. Bu ne demektir, biliyor musun, kızım? Tanrı savaşın galibidir. Yani sen istediğin kadar uğraş, yüce Tanrı herkesi görür, herkesi bilir ve ona göre davranır. İçinde Tanrı sevgisi olanlar Tanrı yolunda olanlar güçsüz olsalar bile Tanrı hep olanladır ve savaşı Tanrı’nın izniyle kazanırlar. Kötülük yapmak marifet değildir. Kötülük yapanlar er geç cezalarını bulurlar. Tanrı bu dünyada ceza vermezse bile kötülere öbür dünyada kesinlikle hesabını soracaktır. Kızım sen bilir misin ki ‘olam hesed yibane’ ne anlama gelir. Dünya iyilik üzerine kurulmuştur. Yani her zaman ‘İyilik yalnızca iyilik kazanacaktır.’ Çocuklarını koruman çok normal ama yapılanları görmezden gel, Tanrı’ya bırak” diye nasihat eder. Günler geçerken, Liran çocuklarına burs verilmesini engelleyen, öğretmenlerini hatta arkadaşlarını kışkırtan komşusuna hiç cevap vermez ve rabbinin sözünü dinler. Silvia’nın kocası Tamer, karısının kışkırtmasıyla, Liran’ın kocası Ofir’in işten atılmasını sağlar. İşsiz kalan Ofir çok üzgün ve kızgındır. Üç ay boyunca iş bulamaz. Bu zaman zarfında Liran bir iş bulmuş çalışmaya girmiştir. Çocuklar perişan olmuş, Ofir’in moralı bozulmuş, Liran saatlerce çalışmak zorunda kalmıştır.
Bir hafta sonra Pesah Bayramı’dır. Liran maaşını almış, bayram hazırlıklarına başlamıştır. Liran hazırlıklar yaparken, patronu Hagay onu çağırıp, işine son verdiğini söyler. Artık Liran’ı tutmak imkansızdır. Silvia’nın kapısını çalar ve ona “Neden bizlerle uğraşıyorsunuz, biz size ne yaptık? Yüce Tanrı yaptıklarını çocuklarından ve torunlardın çıkartsın. Tanrı hepinizi cezalandırsın” diye intizar eder. Artık sabrı taşmıştır. Hüngür hüngür ağlar. Günlerce iş arar ama bulamaz. Etrafa borçları artır. Çocukların öğretmeni rabbi Hayim onlara borç verir. Liran morali bozulsa da çocukları için güçlü olmak zorundadır. Yıllar önce ataları Mısır’da esirken yıllarca çekmişlerdir. Silvia de kimdir? O güçlü olacaktır. Aldığı hamursuzlarla pastalar, tatlılar yapar. Masayı kurar. Masaya Agada kitabını, matsaları, içine maydanoz köklerini daldırdığı sirkeyi koyar. Sirke, esir Yahudiler’in acılı günlerinde döktükleri gözyaşlarını simgeler, bunu hatırlar ve gözyaşlarını siler. Katı yumurta da Kudüs tapınağına getirilen kurbanlık kuzunun yanındaki diğer sunumları hatırlatır. Seder yani düzen içinde masaya gerekenleri dizer. Maror acıyı simgeler. Yahudiler’in o zamanlarda çekmiş oldukları acı ve elemli yaşamını anlatır. Hamursuz atalarımızın Mısır’dan kaçışları sırasında vakit bulamadan yaptıkları hamursuz ekmeğini hatırlatır. Haroset ise o dönem inşaatlarda çalışan esirlerin kullandıkları harcı simgeler. Seder tabağı üzerinde kızarmış kemik olan Zeroa’yı da koyduktan sonra yaptığı yemekleri masaya dizer. Pesah şarkıları söylemeye koyulur. Tamir ve Şamir ise annelerine yardım ederler. Hatta kendilerinden küçüklere “din dersi” verirler. Birkaç kuruş da onlar kazanırlar. Üniversite sınavlarına hazırlanan ikizler, iyi huylu ve çok güzel çocuklarıdır. Anneleri ve babaları tarafından iyilik içinde büyütülmüş, sadaka veren, yaşlılara yardım eden, etrafa selam veren, hep yardım eden çocuklardır. Devamlı etraflarındaki, insanlardan hayır duaları alırlar. Liran oğullarının çok başarılı olacağını biliyordur ama kıskançlık duygusuyla kardeş bildiği komşusunun yaptıklarını bir türlü anlayamıyordur. Pesah gecesi babaları bir müjdeyle gelir. İş bulmuştur ve çok mutludur. Hep birlikte kadehler kaldırıp, Agada kitabındaki Mısır’dan kaçış öyküsünü, duaları, birçok şarkı ve şükran sözlerini okurlar. Diğer gün rabbi Hayim’in evine davetlidirler. Rabbi Hayim çocukların en kuvvetli savunucusudur ve devamlı çocukları kutsar. O gece rabbi Hayim’in masası misafirlerle doludur. Rabbinin komşusu İtay masadaki şarap şişesine yanlışlıkla çarparak devirir ve Agada Kitabı ile birlikte masa örtüsü de kirlenir. İtay rabbiden özürler dilerken, Liran rabbinin hoşgörüsüne hayran olur. “Sevgili oğlum, hiç kirlenmeyen bir Agada Kitabı makbul değildir. Şarapla ıslanmış bir Agada Kitabı gerçek bir sederin olduğunun kanıtıdır” sözlerini duyan Liran çok duygulanır.
Birkaç hafta sonra evine gelen bir komşusu “Haberin yok mu? Silvia’nın başına neler gelmiş?” diye anlatır. Liran’ın haberi yoktur. Merdivenlerden düşer. Silvia kalçasını kötü bir şekilde kırmıştır. Birkaç gün sonra da torunları Eli ve İzi’nin bir kazada yaralandıkları haberini almışlardır. Çocukların durumu ağırdır. Silvia ise ameliyat olmalıdır ve ameliyat başarılı geçmez. Silvia yürüyemez.
Liran içindeki altın kalbiyle komşusunun boşuna gelenlere üzülür. Hatta ona yardıma bile gider. Kocası ise bu işe hiç anlam veremez. “O, bize çocuklarımıza kötülük yaptı, yaptı, bırak yerin dibine gitsin” deyince Liran ise rabbiden öğrendiği hoşgörüyü kocasına anlatır. Dünya küçük, ömürler limitlidir. Bu dünyada “insan neyi başkalarıyla paylaşamaz, neden kötülük yapar?” sorusunun cevabını ise henüz öğrenmemiştir Liran gelinlerinin ve kendi öz kocasının terk ettiği Silvia hastalığı süresince Liran’dan yardım eli görür. Acılar içinde hayata gözlerini yumarken, yaptıkları için Liran ve ikizlerinden özür diler.
Hag Pesah Sameah.