Laiklik tartışması, yeniden!

ABD’de Obama Yönetimi ile başlayan laiklik tartışmaları dünyaya yayılabilir. Bölgemizde ise İran ve İsrail yakın gelecekte bu tartışmalardan fazlası ile nasibini alabilir

Viktor KUZU Diğer
22 Nisan 2009 Çarşamba

Barack Obama’nın seçim kampanyasının temelini oluşturan “değişim” vaadi, başkanlık koltuğunda geçirdiği kısa sürede karşılığını bulmaya başladı. Konjonktürel nedenlerle değişim ABD’nin ekonomi ve dış ilişkiler politikalarında kendini gösterirken, yeni başkan yarattığı rüzgârla ABD’nin en ilginç iç meselelerinden birine de el atmış oldu: Laiklik

Yeni Başkan Obama’nın Georgetown Üniversitesi’nde yaptığı konuşma sırasında Hz. İsa`nın adının yazılı olduğu panoyu ve haç sembolünü bir örtü ile kapattırması Amerika’da gündeme damgasını vurdu. Katolik dernekler olaya tepki gösterdi, okul yönetimi, Georgetown’ın Hıristiyan mirasına saygısızlıkla suçlandı.

Ülkede laiklik tartışmalarının canlanmasına neden olan konuşmanın Georgetown Üniversitesi’nde gerçekleşmesi de ayrıca anlamlı. Georgetown, ülkenin en ünlü üniversitelerinden biri olmasının yanı sıra Katolik rahipler tarafından kurulan bir eğitim kurumu olması ile biliniyor. 1789 yılında Katolik Cizvit rahiplerinin kurduğu okulda Hz. İsa sembollerinin ve haçın kapatılması bu nedenle daha da dikkat çekici.

Sekiz yıl boyunca ABD’yi yöneten George W. Bush’un din işlerine fazla yakın olmasına ülke alışmıştı. Bush, henüz Teksas Valiliği günlerinde, 10 Haziran tarihini “İsa günü” ilan ederek din özgürlüğüne aykırı hareket etmekle suçlanmıştı. Bush, Pazar günleri kilise ziyaretlerini gelenekselleştirmiş, kiliselerde dev haç sembollerinin önünde konuşmalar yapması ile akıllara kazınmıştı. 11 Eylül’ün ardından verdiği savaşı “haçlı seferi” olarak nitelendirmiş ve Irak’a savaş açtığında, savaş kararını Tanrı ile konuşması sırasında aldığını televizyonlara verdiği röportajda söylemekten çekinmemişti.

Barack Obama ile Beyaz Saray büyük ölçüde laik bir görüntü çizmeye başladı. Obama tüm dinlere eşit mesafede durma çabası henüz görevinin ilk günlerinden belli oldu. Her hafta gerçekleştirilen Pazar günü kilise ziyaretlerine son verildi. Yeni başkan sadece Paskalya Bayramı nedeniyle kiliseye gitti. Beyaz Saray’da bir Pesah kutlaması gerçekleştirildi ve Obama, Türkiye ziyaretinde kiliseye gitmeden Sultanahmet Cami’ye gitmesi nedeniyle ülkesinden gelecek tepkilere de kulak tıkadı.

Aslında ABD’de laiklik tartışmalarını körükleyen asıl olay yine Türkiye’de gerçekleşti. Obama’nın Türkiye ziyaretinde Ankara’da, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile birlikte düzenlediği basın toplantısında kullandığı bazı ifadeler, ABD’de bu tartışmayı başlattı.

Obama, “ABD’nin en büyük güçlerinden biri, kendisini Hıristiyan bir ulus veya Yahudi bir ulus veya Müslüman bir ulus olarak görmemesidir. Biz kendimizi aynı idealler ve değerler etrafında birleşmiş bir vatandaşlar topluluğu olarak görüyoruz. Modern Türkiye’nin de benzer ilkeler çerçevesinde kurulduğunu düşünüyorum” demişti.

Açıklamanın hemen ardından ilk tepki Bush’un beyni olarak bilinen Beyaz Saray eski Siyasi Danışmanı Karl Rove’dan geldi. Rove, Obama’nın laik çıkışını sert bir dille eleştirerek, yeni başkanı geçen yüzyıl başında Türkiye’de başlayan laik hareketin heyecanına kapılmakla suçladı. Rove, Obama’nın, “ABD’nin laik bir ülke olduğunu” iddia ettiğini ve bunun yanlış olduğunu söyleyerek şu ifadeleri kullandı:

“Obama, geçen yüzyıl başında Türkiye’de başlayan o laik hareketle kendisini özdeşleştiriyor. Türkiye ile Amerika’yı denk tutarak bu milletin realitesini inkâr ediyor. Türkiye, kamusal alanda dinin rolüne karşı belirli bir tavır benimseyen bir ülke. Amerika’nın tavrı farklı. Biliyorsunuz, bizim tarihimizde dinin kamusal alanda kuvvetli bir varlığı oldu. Bu gerçeği inkar etmek bence çok tuhaf.”

Tabi ki Demokratların, Cumhuriyetçi Rove’un sert çıkışına tepkisi gecikmedi. Birçokları Rove’un dinci kimliğini gizleyerek bu açıklamayı yapmasını ikiyüzlülük olarak nitelendirdi. Bir grup demokrat benzer bir açıklamayı Bush’un da Türkiye ziyaretinde gerçekleştirdiğini söyledi.

Ancak ABD topraklarına çok uzakta, Türkiye’de başlayan laiklik tartışmaları, Amerikalıların kendi toprakları dışında yaşanan olaylara ilgisizlikleri nedeniyle de muhtemelen unutulacaktı ki, Georgetown Üniversitesi’nde Obama’nın emri ile Hıristiyanlık sembollerinin üzerinin örtülmesi, ülkedeki laiklik tartışmalarının önümüzdeki günlerde üzeri örtülmeyecek bir konu olarak ülkenin gündeminde yerini alacağını kesinleştirdi.

Laiklik tartışmalarının ABD’de başlamış olması, çok yakında dünya genelinde de bu tartışmanın alevleneceği şeklinde okunabilir. Özellikle konu bölgemiz olduğunda, kabul edilen “ABD hapşırdığında biz hasta oluruz” yargısı laiklik tartışmalarının bölgemizde de hareket kazanacağını düşündürüyor.

İran’da yaklaşan seçimler, laik ve özgürlükçü grupların seslerini yükseltmeleri ve ülke yönetimine talip olmaları bu tartışmanın ilk dalgalarını oluşturabilir. 12 Haziran tarihinde gerçekleştirilecek seçimlerde anketler reformcu aday Mir Hüseyin Mousavi’nin yönetime gelme şansının hiç de az olmadığını gösteriyor. Mousavi, 1981-89 yılları arasında İran’da başbakanlık görevinde bulundu. İran eski Başkanı Hatemi’nin de Mousavi için başkanlık yarışından çekildiğini açıklaması ile şansını iyice arttıran reformcu aday, Ahmedinecad’ı seçimlerde geçmeyi başarırsa İran’da köklü bir değişim sürecinin başlayacağını tahmin etmek zor değil. Böyle bir durumda ABD’de Obama ile başlayan laiklik tartışmalarının bir benzeri yeni bir yönetim ile İran’da da başlayacaktır.

 

Tartışmalar

İsrail’de de başladı

Bölgemizde laikliği dışlayan yönetim anlayışı ile İsrail’de de kamusal alanda dini uygulamaların akıbeti konusu yıllardır gündemden düşmeyen önemli bir konu başlığı.

İsrail’in demografik yapısında son yıllarda yaşanan köklü değişimler, Rusya’dan bu ülkeye gelen bir milyon göç, ekonomik kriz ile sosyal sınıflar arasında oluşan uçurumlar, laiklik tartışmasının ülke içinde daha da alevlenmesi kaçınılmaz kılıyor.

İsrail laik bir ülke olmasa da, İsrailliler laik yaşam tarzları ile tanınıyordu. Ancak gerek dindar İsraillilerin sayısının artması, gerekse bu topluluğun sosyal ve kamusal alanda daha fazla söz sahibi olması ülke içinde bazı değişimleri de beraberinde getiriyor. 61 yaşına gelen devlet, dışarıda sınırlarının güvenliğini sağlamak için hala ilk günkü kadar büyük bir mücadeleyi sürdürse de, içeride bölünmenin sinyalleri her geçen gün artıyor ve İsrail’in iki büyük şehri, iki farklı yaşamın sembolü haline geliyor. Dinci Kudüs, laik Tel-Aviv.

Bu iki şehir giderek farklılaşan ve ayrı düşen iki farklı İsrail yaşam tarzının ev sahipleri. Farklılaşmanın en büyük göstergesi de iki şehrin Şabat günü ne kadar farklı gözükmesi. Tel-Aviv’de de Kudüs’te ve tüm İsrail’de olduğu gibi Şabat günü çalışılmıyor ancak bu şehirde canlı şehir hayatı Şabat günü de devam ederken Kudüs büyük bir sessizliğe bürünüyor. İki şehrin kurulduğu günden beri farklı iki Yahudi yaşamını temsil ettiğini söylenebilir ancak son 20 yıl içinde gözlemlenen değişimin ve ayrılığın son yıllar içinde iyice hızlanması, Tel Aviv ve Kudüs’un giderek kendi zıt kutuplarına doğru tehlikeli bir uzaklaşma içinde olduğu sorununu gündeme getiriyor.

Laiklik hiçbir zaman için İsrail’in kolay bir iç meselesi olmadı. Ancak bugünkü nüfus yapısı bu tartışmanın yeniden ve bu kez daha önce olduğundan daha güçlü bir şekilde gündeme gelmesini kaçınılmaz kılıyor. Obama’nın ABD’den dünyaya yaydığı laikleşme hamlesi de bu tartışmanın İsrail içindeki şiddetini arttırabilir.

Son olarak İsrail’de iktidardaki Likud Partisi’nden Zeev Elkin’in yaptığı bir açıklama ülkedeki laiklik tartışmasına hız kazandıracak gibi gözüküyor. Elkin’e göre İsrail yakın gelecekte kaçınılmaz olarak resmi nikâha izin verecek. Bilindiği gibi İsrail’de bugün sadece dini nikâh kıyılabiliyor. Ülkede yaşanan insanlar 12 ayrı dini grup altında toplanırken, yasalar insanların sadece kendi dini grupları içinde evlenmelerine izin veriyor.

Rusya’dan gelen bir milyon göçmenin ardından bu evlilik yasası ile devam etmenin mümkün olmayacağını savunuyor Zeev Elkin. Kendisini şaşırtan Yahudi kanunlarında bunu emreden bir yasa olmamasına rağmen bu güne kadar farklı dini gruplar arasında evliliğe izin verilmemiş olması.

Elkin ilginç bir politik figür olarak biliniyor. 1971 Ukrayna doğumlu genç politikacı Türk basınında da sert çıkışlarından dolayı tanınıyor. Türkiye’nin Davos çıkışı ardından tepkisi ile gündeme gelen Elkin’in, ülkemizde tanınmasını sağlayan bir diğer konu sözde Ermeni Soykırımı’nın İsrail’de tanınması yönünde yürüttüğü çalışmalar olmuş.

İsrail Meclisi’ne 2006 yılında Kadima Partisi’nden giren Elkin, Kasım 2008’de Kadima’nın bir sol parti haline geldiğini ve merkezden uzaklaştığını ileri sürerek partisinden ayrılmış ve Likud’a katılmıştı. Likud altında girdiği 2009 seçimlerinde bir kez daha İsrail Parlamentosu’nda yer almaya hak kazandı.

Özellikle koalisyon görüşmeleri sırasında ön plana çıkan Elkin yeni dönem İsrail siyasetinde gündemdeki isimlerden biri olacak gibi gözüküyor. Gündeme getirdiği laik evlilik konusu ise dinci ve laik İsrailli politikacıları bir çatı altında toplamayı başarmış yeni koalisyon hükümeti ile İsrail’de laiklik tartışmalarını güçlü bir şekilde bir kez daha başlatabilir.

Sonuç olarak geçtiğimiz haftalarda  ABD Başkanı Obama’nın ülkesinde başlattığı laiklik tartışmasını Amerika’nın bir iç meselesi olarak görenler olacağı gibi, Obama’nın bu çıkışının dünyada, özellikle de bölgemizde önemli bir konu olan kamusal yaşamda dinin rolü tartışmalarının daha da hararetleneceğini düşünmek çok da anlamsız bir düşünce olmayacaktır.