Bulgaristan’da yaşayan Petro bir Yahudi köylüsüdür. Bir gün aniden SS subayları Bulgaristan’ı işgal ettiklerinde ne yapacağını şaşırır. Eziyet görür, koluna “davudun sarı yıldızı” takılır. Artık onun Yahudi olduğunu herkes öğrenecektir. Sokağa çıkma yasağı olduğu için günlerce aç kalır. Her taraf Nazi askerleri tarafından kuşatılmıştır. Kızı Stella askerleri görünce tir tir titremektedir. Bir gün yalnız sokağa çıktığında şiddetli zulüm görür ve artık konuşmamaya başlar. Durumun çok kötü olduğunu gören Petro, kızını bir Hıristiyan arkadaşına teslim eder ve “Bulgaristan gençleri” adı verilen yeraltı örgütüne katılır. Günlerce ormanlarda aç susuz planlar yaparak vakit geçirirler. Artık canına tak etmiştir. Kızı Stella duygusal bir travma içindedir ve onu her böyle gördüğünde içi acır. Bu yüzden onu güvenli bir yere götürür. Bu arkadaşı İvan’ın karısının çiftliğidir. Oldukça koyu dindar olan İvan’ın karısı Çeçilya kiliseye gider ve oraya bağış yaptığı için de Stella’ya sahte bir kimlik çıkarır. Böylelikle Stella artık yeni adı “Olga” ile hayatta kalacaktı. Oldukça sıkı bir din eğitimi alan Olga, gerçek bir Hıristiyan gibi yetiştirilir. 8 yaşında olduğu için gerçek kimliği olan Yahudiliğinin de farkındadır. Şiddet gördüğü için yıllarca konuşamaz. Babası Petro ise Bulgaristan gençleri grubunda bir sürü eylemlere katılmaktadır. Bir gün cephaneyi patlatılan, bir gün bir SS subayını öldürürler. En azından “susup oturmuyoruz” der arkadaşı. Eylemimiz ve planlarımız bizi başarıya götürecek.”
Bir gün Çeçilya ile birlikte bir yere giden Olga, Yahudilere eziyet yapıldığını, hatta tekmelenerek aşağılandıklarını görür. Askerler gittikten sonra yaralı bir kadını evine götürür ve ona yardım eder. O günden sonra konuşmaya başlar. Artık yeni bir iş edinmiştir kendisine. Nerede bir dövülen, vurulan Yahudi görse onlara yardım eder. Hatta bir kaç kez, son anda yakalamaktan kurtulur. Bir gün kilisedeyken Naziler, kiliseyi basarar ve Yahudi avına çıkarlar. Olga sahte kimliğini gösterir ve tutuklanmaktan kurtulur. Gestapo, kilisede bir sürü Yahudinin saklandığının haberini almıştır, gerçekten de Yahudi arkadaşlarını oraya saklayan Olga, onların karnını doyurmuştur. Gestapo baskın yaptığında tüm arkadaşları çoktan kaçmıştır bile. Olga Çeçilya’ya yalvararak, birkaç arkadaşını daha sahte kimlikle kurtarmayı başarır. Bu kimlikleri almalarında kilisenin papazının karısının da payı büyüktür.
Günler günleri kovaladığında Petro yaralı olarak ele geçmiştir. Babasının onların eline geçtiğini haber alan Olga, birşeyler yapması gerektiğini anlar. Ama ne? Tren istasyonları tüm duraklar, her yer onların kontrolü altındadır? Nasıl? Ne yapmalıdır?
Günlerce düşündükten sonar Bulgar gençlerinin yeraltı örgütüne katılmaya karar verir. Başında bir erkek kasketi, ayağında pantolon, kısa kesilmiş saçlarıyla sanki bir erkek çocuğudur o.
Örgütte yaptığı görev, gözetlemek, nöbet tutmak ve haber vermektir. Günlerce zor koşullarda çalışma. Bazen hiç yemek yiyemeden yatar. Hatta bazen kiliseyi ziyaret edip, arkadaşlarına yemek de getirir. Adı “Cesur Olga”dır. Aralarındaki en genç direnişçidir o.
Babasının arkadaşları onu aralarına almak istememişler, “sen yapamazsın” demişlerdi. Ama “cesur Olga” babasını kurtarmanın bir yolunu bulmalıydı işte.
Örgütün haber alma bölümü babası hakkında bilgi getirmişti. Babasının durumu ağırdı. Bir kampa gönderilecekti. Iki, üç gün içinde gitmiş olacaktı.
Arkadaşlarına babasını kurtarmaları için yalvarmıştı. Gençler babasını kurtarmak istiyorlardı ama bu çok tehlikeliydi. O kadar tehlikeliydi ki, her yanları silahlı ve çizmeli SS subaylarıyla doluyken, babasını onların ellerinden nasıl alacaktı?
Nitekim babasının birçok Yahudi ile birlikte bir trene bindirildiğini görür Olga. Büyük ihtimalle babası hemen gaz odasına gönderilecekti. Çünkü yaralı insanlar çalışamayacaklarına göre, esir kampında sadece çalışabilen güçlüler, o da hepsi değil, hayatta kalacaktı.
Olga çaresiz dualar eder. Tek bildiği Şema duasını her gece okuyordur. Bir sürü eyleme katılır. Bir sürü SS subayını öldürürler. Bir sürü silah ele geçirirler.
Birkaç ay sonra Almanlar’ın Ruslara yenildiği haberini alırlar. Almanlar işgal altında tuttuğu Bulgaristan’dan çekilmektedir. Hemen babasını aramaya koyulan Olga, birkaç kamp ziyareti yapar. Yahudilerin büyük bir kısmı çalışmaya ve kötü koşullara dayanamamış ve ölmüşlerdir. Babasının izine rastlayamaz. Hatta ölüsünü bile bulamaz. Tek bildiği babasının kolundaki numaradır. SS subaylarının tüm Yahudilere uyguladığı şiddetin ve insanlık dışı dramın kanıtıdır bu numara aylarca araştırdıktan sonra, arkadaşlarının da yardımıyla babasının cesedini bulur. Hatta onu tanıyamaz bile. Babasının olduğunu kolundaki numaradan anlamıştır. Olga hıçkırıklara boğulur. Daha ilk gittiği gün, yaralı halini gören Gestapo silahını Petro’ya doğrultmuş ve onu öldürmüştür. Petro’nun son sözleri ise kızım “Stella” olmuştur.
Stella yani “cesur Olga” ona sahip çıkan Çeçilya ve ailesiyle yaşamına devam eder. Kendi ayakları üstünde durmayı başardığı zaman da Amerika’ya güç eder. Orada Yahudiliğe yardım eden kuruluşlarda çalışır.
Amerika’da kendi Holokost hikâyesini yazar ve bir TV programına katılır. Evlenir ve yıllar sonra torunlarına hikâyesini anlatırken, “babam benim hayatımı kurtardı” diye hikâyesine başlar.
“Tüm Hristiyan dualarını da bilirim. Sıkı bir Hristiyan çocuğu gibi yetiştirildim. Tüm dünya hikâyemi duysun ve bilsin. Dini ne olursa olsun, insanlar öldürülmesin, zulüm görmesin. 8 yaşında şoka girmiştim, konuşamıyordum. Aylarca konuşamadım. Bana yardım ettiler. Çeçilya ve papazın karısını asla unutmadım. Onlara yıllarca mektup yazdım. Ben de insanlara yardım ettim. Asla inancımı kaybetmedim. Tek üzüntüm babamı kurtaramadım. Ama tüm dünya bilsin ki, Yahudi düşmanlığa yapan Almanlar hiçbir zaman kazanmadılar.
Tek kazandıkları tarihlerinde kara bir leke, nefret ve 6 milyon Yahudinin kanı.