Megi ve Cessi Mazalto seçtikleri konularla duygularını; kullandıkları renklerle sırlarını; resme kattıkları yorumlarla da kendi yaşam felsefelerini büyük bir ustalıkla tuvallerine aktarıyorlar
Megi Mazalto 1956 yılında İstanbul’da doğdu. 8 yaşında, ailesiyle birlikte Paris’e taşındı. İlkokulu Paris’te okuduktan sonra Türkiye’ye geri dönüp liseyi Papyon’da bitirdi. Dört lisan bilen Megi, 1980’de evlendi, biri kız (Cessi), biri erkek iki çocuk sahibi.
Cessi Mazalto, 20 Mayıs 1981’de dünyaya geldi. Nilüfer Hatun İlkokulu’ndan sonra Günaydın Lisesi’ne gitti. Hayranlık uyandıran bilgi dağarcığını, sürekli takip ettiği gazetelerden ve okuduğu ansiklopedilerden kazanan genç kızın hafızası çok güçlü, kendi çapında dizi senaryoları yazıyor, ayrıca siyasetle de ilgileniyor. Ressam anne - kızla gerçekleştirdiğimiz sıcak sohbette ilk sözü Megi Mazalto’ya verdik.
Sanatla ilk randevunuz nerede gerçekleşti?
Paris’teyken, 9 yaşımda, Hollandalı Van Heugen’in atölyesine gitmeye başladım. Önce füzen ile karakalem, sonra macun ile heykel çalışmalarım oldu. Üçüncü yılda da yağlı boya yapmaya başladım. Türkiye’ye döndükten uzun bir süre sonra, 1999 yılında Orhan Taylan’ın talebesi olan İnci Okay’ın atölyesinde resim yapmaya başladım. 2000 yılında Cessi de bize katıldı.
Hala aynı atölyede misiniz?
Hayır. Farklı bir yerde, değişik teknikler öğrenmek için 2006 yılında NİK Sanat Atölyesi’nde çalışmalarımızı sürdürmeyi seçtik. Yeni atölyemizde hocalarımız, Doç. Fethiye Erbay ve Doç. Mutlu Erbay’dır. Üç yıldır bu atölyedeyiz ve özellikle siyah renkli tuvaller üzerinde sıcak ve soğuk renklerin kontras tonlarını kullanarak yağlı boya yapıyoruz.
Ne tarz resimler yapıyorsunuz?
Ben ince fırçayla, figürativ çalışıyorum. Eserlerimin çoğunda detaylı figürler vardır. Yağlı boya üzerine çeşitli teknikler kullanıyorum. Mesela kumlar, şeffaf ojeler kullandım. Eserlerimde, karanlığın içinden ışık patlatmayı çok severim.
Konuyu seçerken nelerden esinleniyorsunuz?
Genellikle, kendi çektiğim fotoğraflardan esinlenirim. Son yıllarda onlara yorumlar da katıyorum. Bazen rüyalarımdan ve çoğu zaman içinde bulunduğum yaşanmışlıklardan etkileniyorum.
‘Denizde yüzen kadınlar’, Kilyos’tayken tanık olduğum, denizde yitirilen hayatları anlatır. ‘Yalnız adam’ı, yalnızlığın içinde insanın kendine dönüp, ruhunu daha iyi dinleyebildiğini düşünerek resmettim. Ve ‘Balıkçı’ tablomda doğaya olan sevgim var. Birçok tuvalimde köy manzarası ve köyde çalışan insanlar var. Kadın unsuru da vazgeçilmez esin kaynağıdır benim için. Onların üzerinde kimsenin görmediği bir zırh vardır. Gerçek nü’ye ulaşmanın çok zor olduğuna ve bunun için kadının kalbinden geçmek gerektiğine inanıyorum. Bu üç eser, Askeri Müze’de halen devam etmekte olan Geleneksel Bahar Sergisi’nde sergileniyor.
Hayvan resimleri de yapıyorum. İnekler, keçiler, at ve köpek figürlerini kapsayan nostaljik bir İngiliz yaşamı serim de var.
Sizi en çok etkileyen ressam kimdir?
İspanya, Figueres’te Dali’nin müzesini gezdim. Onda beni etkileyen kullandığımız sözcüklerin resme aktarılmış halini görmek oldu. Mesela, Akan Saatler; bu fikir bana dâhiyane geldi. İskelet zayıflığındaki zırhlı adamları ise savaşların boş olduğunu; öldürdüğünü sandığı düşmanın aslında ölmediğini gösteriyor. Milo fazla sürrealist; fizik kanunlarını yokediyor ancak onun kullandığı renkleri ve kontrasları çok beğeniyorum. Bir de Dürer’in tavşanları beni çok etkiledi. Küçükken dedeme ‘Seni tavşan kadar çok seviyorum’ derdim.
Bir gün mutlaka yapmayı hayal ettiğiniz bir resim var mı?
16 yaşımdayken, Vatikan’a girince hemen soldaki mozaikleri görüp çok etkilenmiştim. İki sene önce Roma’da yeniden fotoğraflarını çektim. Mozaiklerde suyun şeffaflığı içinde İsa’nın ayağı gözüküyor. Bu benim yakaladığım müthiş bir detaydı. Bir gün mutlaka ya heykelini ya da yağlı boyasını yapmak istiyorum.
Söz sırası şimdi Cessi’nin...
Yaptığın yağlı boyalar daha farklı bir tarz. Boyarken neler geçiyor aklından?
Ben ekspresyonist resim yapmayı tercih ediyorum. Daha çok peyzaj ve natür morte ancak birkaç tane de portrem var. Ben resmi çizmeden direkt yağlı boya yaparım. Önce fotoğrafa bakıp kendi yapmak istediğimi kurgularım. Yaşamı da birileri kurguluyor, bizler de oynuyoruz. Kalın fırça darbelerimde isyan ve tepkilerim var. İnsanlar genellikle duygularını gizlemeye çalışırlar, bense kendimi fırçamla ifade ediyorum. Mesela, ‘Zengin Şehir - Fakir Şehir’ adlı eserimde karanlığın içindeki umudu göstermek istedim. Bir gün mutlaka annemin portresini de yapmak istiyorum. Sanırım bir evladın annesine verebileceği en anlamlı armağanlardan biri bu olabilir.
Peki, sen hangi sanatçıdan etkileniyorsun?
İkinci Dünya Savaşı’nda Naziler tarafından düşünce suçlusu olarak hapsedilmiş Alman ressam Emil Norde’den çok etkileniyorum. Eserleri, duygu suiistimaline karşı isyanı ifade ediyor. Geçtiğimiz Aralık ayında, Paris’te 3000 eserinin sergilendiği sergiye gittim. Çok etkilendim.
Senin için özel anlamı olan eserin hangisi?
İki tane var; ilki, ‘Halit Paşa portresi’. Osmanlı İmparatorluğuna vefa borcumuzun bir ifadesi olan o eserim satılık değil. Bir de ‘Ninemin Çantası’ isimli resmin benim için manevi değeri büyüktür. Annemin anneannesinin bir kermes için renkli yünlerden hazırladığı bir çantanın karakalem resminin üstüne yaptığım bir tablodur.
Megi Mazalto ve Cessi Mazalto’nun eserleriyle katıldıkları ‘Geleneksel Bahar Sergisi’ni 30 Nisan tarihine kadar Harbiye Askeri Müze’de ziyaret edebilirsiniz.