Sinemanın kalbi Cannes’da atacak

13-24 Mayıs tarihleri arasında gerçekleşecek Cannes Festivali’nde Altın Palmiye Ödülü için yarışacak 21 film açıklandı. Festival, görkemli program filmleri ve yan etkinlikleriyle, Cannes’i bir sinema şölenine dönüştürmeye çalışacak. Ağır siklet sinema ustalarının elinden çıkma, birbirinden iddialı filmler arasındaki rekabeti, aralarında Nuri Bilge Ceylan’ın da bulunduğu jüri değerlendirecek

Viktor APALAÇİ
6 Mayıs 2009 Çarşamba

Yazılı ve görsel basının (olimpiyatlardan sonra) en yüksek sayıda muhabirle izlediği etkinlik olma özelliğini sürdüren Cannes Film Festivali, sinema endüstrisinin en önemli fuarıdır. Festival bu yıl 13-24 Mayıs tarihleri arasında gerçekleşecek.

Festival Başkanı Gilles Jacob ile sanat direktörü Thierry Fremaux’nun açıkladığı, Altın Palmiye Ödülü için yarışacak zengin programda, merakla beklenen filmlerin çokluğu dikkati çekiyor.

Almadovar, Tarantino, Resnais, Loach, Von Trier, Haneke gibi ağır siklet sinema ustalarının filmlerini bir araya getiren yarışmalı bölümün, son yılların en büyük çekişmesine sahne olacağı tahmin ediliyor.

İsabelle Huppert’in başkanlık edeceği, içlerinde Nuri Bilge Ceylan’ın da dahil olduğu 8 kişilik jürinin karar vermede oldukça zorlanacağı tahmin ediliyor.

Dünyanın güncel dertleriyle ilgilenen, çağdaş sorunları deşen yarışma filmleri iki ana tema etrafında birleşiyor: Günümüzün politik ve sosyal hareketlerinin dünyamızı götürdüğü yer ve insanın geleceği üzerine sorular sorma ihtiyacı.

Sinema endüstrisinin bu yıl ürettiği en önemli ürünleri gün ışığına çıkaracak, Cannes Film Festivali için seçilen 52 filmin dünya prömiyeri Cannes’da yapılacak. 120 ülkeden 1670 filmin katıldığı bu seçkide, bu sayı 52’ye indirildi.

İzleyiciler dünyanın güncel dertleriyle haşır – neşir olacak, çok şey öğrenecek, dersler alacak, sinema sanatının gidişatıyla ilgili yol haritasını çıkaacak.

ALTIN KURAL

1966 yılından bu yana izlemiş olduğum Cannes Film Festialleri, bana unutulmaz anılar kazandırdı, nefis lezzetler sundu, sinema dünyasının önde gelen yönetmenlerini, senaryo yazarlarını, teknisyenlerini çıplak gözle izleme imkânını sundu.

Film gösterilerinden sonra yapılan mutad basın konferanslarında, sinemanın en ünlü isimlerini dinleme (bazen soru sorma) imkânını buldum. Her yıl festivalin sonlarına doğru yapılan basın davetlerinde, süper starlarla aynı ortamda yemek yeme şansını yakaladım.

Bir sinema şöleninden tad almanın yolunun (veya iyi bir film) yakalamanın yolu sayısız “kazık yemekten” geçer. Çoğunun dünya prömiyeri yapılan festival filmlerinin, üçüncü dünya ülkelerinin bilinmeyen sinemalarının sürpriz bir başarısını yakalamak için bir sürü kaçiboynuzu tadındaki filme tahammül etmek zorunda kalırsınız.

62 yıllık festival tarihinin dördüncü kadın jüri başkan sıfatıyla yaptığı açıklamada Fransız aktris İsabelle Huppert: “Cannes dünyada tüm yeni fikirlere açık bir kapı. Burada imtiyazlı bir izleyici olma düşüncesi beni çok heyecanlandırıyor” dedi.

Cannes’dan 2 kez En İyi Kadın Oyuncu ödülüyle dönen 55 yaşındaki İsabelle Huppert, bu ödülü en son Michael Haneke’nin yönettiği “Piyanist” filmindeki unutulmaz kompozisyonuyla kazanmıştı.

2004’te “Uzak” ile Juri Özel Ödülü’nü, 2008’de “Üç Maymun” ile En iyi Yönetmen Ödülünü almak için Cannes’da kürsüye çıkan Nuri Bilge Ceylan bu yıl jüri üyeleri arasında yer alıyor. Son ödülünü “tutkuyla sevdiği yalnız ve güzel ülkesine” adayan sanatçı, 2006 yılında “İklimler” ile Uluslararası Basın (FİPRESCİ) Ödülünü de kazanmıştı.

Geçen yılın jüri başkanı Sean Penn’in eşi, Robin Wright Penn bu yılın jürisinde yer alıyor. Aktris Asia Argento, Amerikalı genç yönetmen James Grey, yazar Hanfi Kureishi, Güney Koreli yönetmen Lee Chang – Dong, Tayvanlı aktris Shi Qi, jürinin diğe üyeleri.

ALTIN PALMİYE’NİN PRESTİJLİ ADAYLARI

Hollywood sineması bu yıl yarışmaya iki film yolluyor, ama yönetmenlerden sadece biri Amerikalı (Tarantino). Kariyerini ABD’de sürdüren Tayvanlı yönetmen Ang Lee “Taking Woodstock” ile Hollywood adına yarışacak.

Seçici kurul başkanı, sempatik sanat direktörü Thierry Fremaux, Cannes’da bu yıl yarışma heyecanının Asya ve Avrupa yapımları arasıda geçecek olmasını, Hollywood senaristlerinin geçen yılki grevine bağlıyor.

Son Oscar ödüllerinin sekizinin, bir İngiliz yönetmeninin elinden çıkma, bir Hintli yapımcının “Milyoner”in kazandığı göz önünde bulundurursak, Amerikan sinemasının sağlıklı olduğunu iddia etmek güç.

Yine de Quentin Tarantino’nun, senaryo yazılımına dört yılını ayırdığı “İsimsiz Kahramanlar / İnglourious Basterds”in Hollywood’un şerefini korumaya azimli olduğuna ve kendinden çok bahsettireceğine eminim.

Tarantino 15 yıl once, (benim son 20 yılın en iyi film listemin başında bulunan) “Ucuz Roman / Pulp Fiction” ile Cannes’dan Altın Palmiye ile ayrılmıştı. Yarışma filmleri arasnda, Tarantino’nun dışında, üç altın Palmiye ödüllü yönetmen var.

İngiliz sinemasının duayen yönetmeni Ken Loach, 2006’da “Özgürlük Rüzgarı / The Wind that Shakes the  Barley” ile, Danimarkalı Lars Von Trier, 2000’de “Karanlıkta  Dans / Dancer in the Dark” ile, Yeni Zelandalı Jane Campion, 1992’de unutulmaz “Piyano Dersi / La Leçon de Piano” ile Cannes’da Altın Palmiye kazanmışlardı.

Bu sonuncusunun bir sıfatı daha var. Jane Campion festival tarihinin Altın Palmiyeli tek kadın yönetmeni.

Toplumsal sorunların ısrarli takipçisi, İngiliz sinemasının yüz akı, 73’ünde üretkenliğini sürdüren Ken Loach  sayısız kere ülkesini temsil ettiği Cannes’dgeça bizleri bir kez daha şaşırtmaya hazırlanıyor. ‘Eric’i Aramak / Looking For Eric”ın başrolünde, Manchester United’in Korsika asıllı, hırçınlığıyla ünlü, efsanevi futbolcusu Eric Cantona’yı kendini oynarken izleyeceğiz.

Amerika’yı hayatında görmemesine rağmen, konuları ABD’de geçen filmleri yapmaktan yorulmayan Lars Van Trier’in son filmi “Antichrist’ Cannes’da merakla bekleniyor. Zira Von Trier usta bu kez korku filmi türünü deniyor.

ALMODOVAR’IN KÖR YÖNETMENİ

Sinema sanatının, duyguları ve hisleri en iyi işleyen yönetmenlerinden biri olan Pedro Almodovar, 3 yıl önce Cannes’da “Volver” ile kendisinden esirgenen Altın Palmiye’yi bakalım bu yıl “Kırık Kucaklaşmalar” ile kazanabilecek mi? Pedro Almodovar sinir krizi eşiğine gelen kadınları, kendini bağlatan kadınları, kadınlığı seçen travestileri, “annesi hakkında her şeyi” anlattı.

Teatral tadlar içeren eşsiz sinema diline, anlatımındaki yoğun duygusallığı, benzersiz duyarlılığına hayran olduğumuz yönetmen, olgunlaşmış sanatıyla, “Kırık Kucaklaşmalar”da bizleri insan ruhunun karanlık labirentlerinde bir geziye davet ediyor.

Önceki filmlerine benzemeyen bu filmde Almodovar, kör bir yönetmenin (Luis Omar), görüş kabiliyetini ve hayatının aşkını (Penelope Cruz) nasıl kaybettiğini anlatıyor.

Gücü ve güzelliği tartışılmaz, karmaşık bir sinemasal sohbeti andıran, sıcak ve insancıl sinema diliyle, Almodovar bu filmde, geçmiş ile günümüz arasında gidip gelen, içinde birçok öykü barındıran senaryosunu, dram kalıpları içinde anlatıyor.

Kendine özgü mizah anlayışıyla, önceki filmlerinden referans verirken, durumların sürekli değiştiği, sürprizlerin eksik olmadığı bir konuyu, müthiş bir oyuncu kadrosunun desteğiyle işliyor. Ünlü bestekar Alberto İnglesias’in müzikleri çok iyi.

3 yıl önce, Cannes’da “Volver”deki 5 arkadaşıyla En iyi Kadın Oyuncu Ödülünü paylaşan, Almodovar’ın fetiş oyuncusu Penelope Cruz, bakalım bu yıl da aynı başarıyı tekrarlayabilecek mi?