Şirin Pancaroğlu ve Yinon Muallem’in Kaf Müzik’ten çıkan son albümleri “Tel ve Ten”, içinde barındırdığı farklılıkların uyumlu ve huzurlu birlikteliği ile içimizi bahar güneşi gibi parlatıyor
Hep derler ya, herkesin ezbere bildiği bir şiiri olmalıdır hayatta. Metinlerde, içeriğe odaklanıp, kavramsal olarak olaya hâkim olarak bir fil hafızasıyla ömrü billâh unutmayan/unutamayan, ama asla kelimesi kelimesine ezberleme becerisine sahip olamayan benim bile bir şiirim var ezbere bildiğim: Paul Eluard’ın “Je te fais briller d’une seule caresse de tout ton éclat” (Bir okşayışımla seni tüm haşmetinle parlatırım). Bu şiir, en karanlık, soğuk kış günlerimde bile, adeta vücudu okşarcasına sarıp sarmalayan tatlı, yumuşak sıcaklığını ve ışığını içimde hissetmemi sağlar ruhumu parlatan bahar güneşini hatırlatır. Baharın sonunda kendini gösterdiği bugünlerde, CD çalarımda dönen Şirin Pancaroğlu - Yinon Muallem - Arslan Hazreti (arp-perküsyon-Azeri kemençe) üçlüsünün Kaf Müzik’ten çıkan “Tel ve Ten” çalışması da kulaklarımı okşayıp, içimi parlatıyor! Seçilen repertuvar ve düzenlemelerin doğuyla batının insana tatlı bir huzur veren uyumlu beraberlikleri kadar, perilerin, göklerin enstrümanı ile yerlerin hakimi bir enstrümanın, ciddi hassasiyet ve denge gerektiren oldukça zor birlikteliği de çok başarılı. İsrailli ünlü müzik eleştirmeni Yosi Chersonsky bu çalışmayı ne “Dünya Müziği” ne de “Füzyon” gibi etiketlerle sınıflandıralamayacak kadar özel bir çalışma, yeni bir başlangıç olarak nitelendiriyor.
Şirin Pancaroğlu ve Yinon Muallem ile karşılaşmaları, birliktelikleri, “Tel ve Ten” ve geleceğe dair projeleri ile ilgili sohbet ettik.
Kim kimi buldu?
ŞP: O beni buldu...
YM: Aslında Şirin’i ilk dinleyişim Türkiye’ye gelişimin hemen ardından bir CD kaydına rast gelmemle oldu. 2003 yılında yağmurlu, karlı bir kış gününde Cihangir’de oturan bir arkadaşım “Hiç dışarı çıkılacak bir gün değil, gel evde oturalım” dedi ve Şirin’in “Hasret Bağı” CD’sini çalmaya başladı. Müzikteki sakinlik beni ilk dinleyişimde çok etkilemekle birlikte, dinledikçe daha da çok sevdim. Ancak tanışmamız, 3–4 yıl sonra Yıldız Üniversitesi’ni ziyaret ederken tamamen şans eseri oldu. İsmini bir odanın kapısının üstünde gördüm ve kapıyı çaldım. Şirin oradaydı! Kendimi tanıtarak albümünü dinlediğimi anlattım ve kendimizi bir sohbetin ortasında bulduk. Ona bir araya gelip bir jam session yapmayı teklif ettim.
ŞP: Şimdi düşünüyorum da, üniversitedeyken başıma gelen en güzel şeydi bu karşılaşma! Belki de sadece bu karşılaşma için orada çalışmam gerekiyordu.
Bu soru Şirin’e: Klasik bir eğitiminiz var ve Yinon bir jam session yapmak istedi. Nasıl adapte oldunuz?
ŞP:Aslında bir jam session değildi, ama Yinon öyle tanımlıyor. Ben repertuvarımda yer alan ve bir şekilde uygun olabileceğini düşündüğüm parçaları çalmaya başladım, albümde yer alan Couperin gibi… Ve oldu... Hep perküsyon eşliğinde çalmak istemiştim, ancak bu, çok hassas bir dengeyi gerektiren bir birliktelik. Yinon ilk çalışımız için birkaç farklı perküsyon aleti getirmişti ve gerçekten çok hoş şeyler çıktı. Örneğin, Nijerya’nın seramik udu davulunun eşliği çok etkileyiciydi...
YM: Benim içinse sadece arp zaten muhteşemdi, Şirin beni yüreklendirdi.
ŞP: Klasik müziğe eşlik etmek gerçekten çok zor, çünkü sabit bir ritm yok “rubatolar” yüzünden, dolayısıyla Yinon beni, benim onu dinlediğimden daha çok dinliyor. Beni gerçekten çok iyi takip ediyor. Bu çalışma benim için bir deney oldu, esnek olabileceğimi hatta daha da esneyebileceğimi gördüm. Bu benim için çok keyifli bir öğrenme süreci. Klasik eğitimli biri olarak müziği okumaya alışığım. Bu arada örneğin “La vita e bella” parçasının kulaktan çaldım ve oluşturdum. Benim için yeni birşey, farklı bir sürecin başlangıcı. Aslında gerçekten bir zaman yaratıp daha çok doğaçlama çalışmak istiyorum.
Gelecek projeleriniz?
ŞP: Yeni parçalar çalışıp, çalmalıyız birlikte. Belki bir parça bestelerim...
YM: Genelde kendi eserlerimden oluşan albümler yapıyorum. Ve doğrusu bundan sonraki albümün de Şirin’in ve benim eserlerimden oluşmasını gerçekten isterim.
Bu keyifli sohbeti balla kesecek sözleri Yinon Muallem söyledi sanki:
“Bu karşılaşma yalnızca çok farklı iki enstrümanın değil, iki uzak kültürün buluşması. İki farklı yaşamın, insanın ve tarzın biraraya gelmesi, belki de farklı isteklerin de olduğu bir buluşma. Ve onlar birlikte birşey üretiyorlar. İşte bu da müziğin özü!”