Laurent Mignon, Şalom okurlarının çarpıcı başlıkları, ilginç, araştırmaya dayalı konularıyla hatırlayabileceği bir akademisyen yazar. Bu son kitabında da, önemsizmiş gibi dipnotlarda geçiştirilenleri, kültürlerarası tespitler, Ortadoğu ağırlıklı Afrika’yı da kapsayan sorunlar, yazar-şair tanıtımı, karşılaştırmaları, eleştirileri vb. konu öylesine çok ki salt başlıklar, isimler bu yazıya ayrılan yeri aşar. Yapıtın bütününü tek bir kişinin ele alıp irdelemesi de olanaksız. Lüksemburglu akademisyen batı dillerinden başka Arapça, İbranice, Osmanlıca’yı bilen bir araştırmacı bilge kişi. Bu değerli yapıtı Türkçe okuyanlara kazandırdığı için kutlamak kadar teşekkür de etmek gerek. Konularından ikisi makalelerinde de yer almıştı; daha bir düşündürdü, üstünde odaklandım. Şalom okurlarını ilgilendirebilir, yararlı bir adıma vesile olur ümidiyle yazmayı arzuladım. Yapıtın ilk bölümü Tanzimat dönemi Yahudi yazarlardan İzak Ferrera (1883-1933 ) ve Avram Naum (1876-1947) üstüne. Tanınmış yazar-ressam Habib Gerez’in iki makalelesi ve Nisim Benbanaste’nin “Örneklerle Türk Musevi Basını” adlı yapıtından esinlenir, araştırır.
Zamanın yayınlarında yer verilmiyen bu iki şair “Mirat” adlı bir dergi çıkarır. Yahudi oldukları için dışlandıklarını cesaretle vurgular, şiirlerine de yer verir, ayrıca kitaplarını da yayınlarlar.
Mignon, Türk Edebiyat Tarihçiliği tanıtımında “dil ilk ölçüt olarak kullanılmadı, din kullanıldı” diye yazar (S.131)
Gerez’in, eserlerin okuyucuya ulaşabilmesi, Latin harflere çevrilip kazandırma uğraşısı sonuç vermez. Mignon: ‘Gözlem Yayınları, Osmanlı döneminde Türkçe yazan gayrimüslim yazarların yapıtlarını ve bu konuda yapılmış incelemeleri yayınlamadı’ diye de ekler (S.124)
Şiir okuyan mı kaldı? Gene de günümüzde sıradan da olsa bir şair, sağda solda marjinala kaçan yazılar döktürüp bunlardan hoşnut çevrelerce desteklenirse adını duyurabilir. Kitabında Mignon “Dilleri, kültürleri, çağları aşan; örneğin Endülüslü İbn Gabirol’un, anarşist Davit Edeshtat’ın ve Türk okurlarının yakından tanıdıkları Beki L. Bahar’ın poetikalarını kapsayan bir Yahudi şiiri tanımı geliştirmek imkansız gibi görünmektedir” der. Doğru söze ne denir? Tarihimizden kaynaklanan bir özellik... Ondandır ki, Prof. Talat S. Halman gibi bazı otoriteler, şiirimizi Mısır çıkışı M.Ö. XII. yüzyıla kadar taşırlar. New York’ta Hürriyet Abidesi’ne ölümünden sonra konulan ‘Colossus’ şiiriyle ünlenen Sefarad Amerikalı Emma Lazarus (1849-1887) şiirlerinin bir bölümünü ‘Babil Kıyılarında’ başlığı altında toplar. Henrih Heine de (1797- 1856) 1492’de İspanya’dan kovuluşumuzu küçültücü sıfatlar ekleyerek mısralara taşır. Kimdi Alman şiirinin ünlülerinden Heine? Çocuk yaşta ailesinin onu vaftiz etmesi yok edebilmiş mi Yahudi ruhunu? Neden şiirinde yer vermiş Yahudiliğe? Karmaşıktır insan ruhu, şairinki ise tam bir sarmaşık. Bernard Shaw’un bir yazara önerisini anımsadım; şiirlerimden, kendimden söz etmeyi doğru bulmasam da, başladım gözden geçirip analiz etmeye. ‘Lanetlenmiş Tanrıça’ şiirim... ‘Yıllanmış şaraptan ve topraktan yoğrulmuş Adem’ diye başlar ‘Dört duvar arasında hayvanlaştırılan ben / Tanrıça Arrina mıyım? ya da Jezabel?’ de noktalarken erkek dünyasına başkaldıran bir kadınım. ‘Benim Değil’ şiirimin son dörtlüğü ‘Benim değil bu ad bu soyad / Bilmiyorum sanmayın. Arkamı döndüğüm an / Tanıştırırlar başka açıdan.’ Bu mısralarda herhangi bir azınlıktan biriyim. Ama 1995 yılında Auschwitz - Birkenau Kampı dönüşü, otobüste bir çırpıda nedense Judeo Espanyol dilinde torunlarıma ‘No tenej el derito, ni de olvidar ni de pardonar’ - ‘Haddiniz değil ne unutmak ne de bağışlamak’ - sözleriyle bir vasiyet geçerliliği olan o uzun şiirimde. Çağdaş yazarlardan kim kalıcı, kim gidici bilinmez... İbranice yazan Endülüs Yahudi şairlerden Samuel Ha - Nagid’in (998- 1065) bu dörtlüğünü anımsadım.
Kalemin gücü
‘Kişinin hikmeti kalemin ucundadır / Zekası yazdıklarında / Kalemiyle yükselir insan / Bir kral gibi saltanata.’
Mignon’u daha pek çok yapıtla saltanata erişmesi dileğiyle kutlarım.