Oi Va Voi “Aman Tanrım!” dedirtti

Londralı altı genç müzisyenden oluşan “Oi Va Voi”, 21–22 Mayıs günleri Babylon’da konser vermek üzere İstanbul’daydı. Türk seyircisinin “Caz Pazarı” ile tanıdığı grup, konser biletleri aylar öncesi tükenecek kadar geniş bir hayran kitlesine sahip

-
27 Mayıs 2009 Çarşamba

Geleneksel Yahudi müziğinden etkilenen Oi Va Voi, şarkılarında Sefarad ve Aşkenaz müziğini birleştiriyor. Folklor, caz, drum’n bass, tri pop öğelerini harmanlayıp, bunları klezmerle birleştirerek kendisine has bir tarz oluşturan Oi Va Voi için köklerine, miraslarına sahip çıkmış, bunu modern zamanın dili ile ortaya koymuş bir grup diyebiliriz. İngilizce ağırlıklı olsa da Ladino, İbranice şarkıları olan grubun kurucusu ve davul/perküsyoncusu Josh Breslaw ile keyifli bir sohbet etme şansımız oldu.

Klezmer çalmaya nasıl karar verdiniz?

Grubun kuruluş kadrosundaki herkes Yahudi’ydi. Aslında hiç birimiz dindar veya geleneklere bağlı insanlar değiliz. Değişik tarzlarda bir şeyler yapmaya başladık ama klezmer çalmaya başladığımız zaman, dinsel anlamda olmasa da kültürel anlamda bir bağ hissettik ve bunu yapmak istediğimizi anladık. Önceleri duyduğumuz şarkıları, sesleri çalarak başladık, sonra da kendi şarkılarımız ortaya çıktı.

Çocukken ailelerinizden duyduğunuz bir tarz mıydı klezmer?

Hayır, tam tersi; klezmer bizim evlerimizde hiç dinlenmeyen bir müzik türü. Sanırım bizden önceki neslin, kendini önceki kuşaktan ayırmak için olsa gerek, pek dinlediği bir tür değildi, hatta babam ben klezmer çalmaya başlayınca gülmüştü.

Klezmer dışında çok keskin ayrımları olmasa da Balkan müziği de etkilendiğiniz türler arasında…

Babam caz davulcusu, yani aslında cazla büyüdüm. Belli bir yaştan sonra cazdan sıkıldım, özellikle saksafondan. Balkan müziğini ilk kez duyduğumda en çok saksafonu kullanma tarzlarından etkilendim ki, Balkan ve Çingene müziğine hayranımdır. Çok samimi ve içten bir tarzı var , özellikle Çingene müziğinin ruhu inanılmaz..

Hepiniz birden fazla müzik aleti çalıyorsunuz sanırım.

İlk kadroda öyleydi aslında; şimdi ise hepimizin profesyonel olduğu bir alet var ama başka aletleri de çalabiliyoruz. Aslında biz şarkı ne isterse, ne gerektirirse onu yapıyoruz. Steve mesela klarnet çalıyor o ama gerektiği zaman, “burayı Steve söylemeli” dediğimiz yerlerde vokal de yapıyor.

Oi Va Voi ismi nerden çıktı?

İlk beraber çalmaya başladığımızda bir ismimiz yoktu. Konser vereceğimiz zaman bir isme ihtiyacımız oldu. Biri bize bu ismi tavsiye etti, önce güldük ama çok vaktimiz de yoktu geçici olarak bu ismi kullanalım dedik. Sonra bu isimle tanınınca, böyle kalmasına karar verdik. Çok ciddi bir isim olmaması güzel, biraz her şeyi ciddiye alma havası var aslında. Ama yanlış anlaşılmasın biz yaptığımız işi çok ciddiye alıyoruz.

Oi Va Voi’un size ne katkısı ne oldu?

Oi Va Voi’dan önce kültürel kimliğim, mirasım hakkında pek bilgi sahibi değildim. Bu tarz müzikle ilgilenmeye başladıktan sonra kültürel kimliğimle de ilgilenmeye başladım. Bir de konser vermek için dünyayı geziyoruz ki, bunun da çok şey kazandırdığı bir gerçek.

İsrail konserleri nasıldı? 

Tel Aviv ve Kudüs’te konserler verdik. Orada çalmak çok değişik bir his. İlk zamanlarda oradaki insanların çok ilgisini çekmedi tarzımız. Özellikle gençler,  geçmişlerinden bağımsız kendi kültürlerini oluşturmaya çalıştığı için sanırım klezmer orada pek dinlenen bir tarz değildi, ama son bir kaç senedir İsrail’de de klezmer yine popülerleşmeye başladı.

Son olarak İstanbul seyircisine iletmek istediğiniz bir mesaj var mı?

Müziğe olan aşkınızı kaybetmeyin! Güzel yemeklerinizi, ruhunuzu hep koruyun! İstanbul’daki insanlar inanılmaz, buradaki herkes çok sıcak, çok cana yakın, gerçekten kendimizi evde hissediyoruz burada.

Travelling The Face Of The Globe

Rubi Asa

Birkaç nesil önce Doğu Avrupa’dan  Londra’ya  göç etmiş Yahudi  ailelerin çocuklarının oluşturduğu  “Oi Va Voi” (Yidiş diliyle “Aman Tanrım”) topluluğunun dünya turnesi kapsamındaki Türkiye konserlerinde tanıttıkları son albümleri Travelling The Face Of The Globe’u dinlemenizi öneririm.

Yaşadıkları modern dünyanın karmaşık yapısıyla, sevinç ile hüzünlerine kattıkları günün argosuyla ve köklerinden gelen tınılara da yüz çevirmeden ortaya koydukları bu albüm, insanı Balkan sokaklarındaki düğünlerde dansa davet eder gibi soluksuz bırakıyor. Müzikleri soul, ska, trip hop, fusion, funk, drum’n bass klezmer ve Balkan ritimlerinin hoş bir kombinasyonundan oluşuyor. Son albümlerinde adeta bir dünya yolculuğuna çıkıp bilmediğiniz diyarların kültürünün, dilinin, yaşamının tadını ve heyecanını yaşıyorsunuz.

Leo Bryant – bas,  Josh Breslaw – davul,  Lemez Lovaz - nefesliler / keyboard, Stephen Levi - nefesliler / vokal, Nik Ammar - gitar / vokal,  Alice McLaughlin – vokal,  Haylie Ecker – keman ve vokal de Bridgette Amofah’dan oluşan topluluk,  bu albümde önceki albümlerinden farklı klezmer’den biraz daha uzaklaşıp fusion’a  yaklaşıyor.

Açılış parçası Waiting, B.Amofah’ın enfes vokal yorumu ile anılarımızda  dondurduğumuz duyguları bir bir sıralıyor. Magic Carpet ile enstrümantal bir doğu yolculuğuna çıkıyor, Dusty Road ile soul’un tadını damağınızda hissediyorsunuz. Foggy Day, Long Way from Home, S’ brent albümün nefis parçaları. Tüm sözler ve besteler Nik Ammar ile Steve Levi tarafından yazılmış ve düzenlenmiş.

Oi Va Voi geleneksel Batı Avrupa Çingene, Balkan ve Klezmer müziğini, modern dans ritimleriyle ve farklı enstrümanların lezzetiyle bir potada eriten enfes bir topluluk.