Sıla Çehreli
İkinci Dünya Savaşı yıllarında, Nazi Almanyası tarafından Avrupa Yahudi topluluklarını yok etme amacıyla uygulanmış soykırım politikası - bu politikayı hayata geçirmiş olan otoritelerin bakış açısıyla - hiçbir tanık bırakmamalıydı. Başka bir deyişle, Chelmno, Belzec, Sobibor ve Treblinka gibi ölüm merkezleri unutulmalı ve asla tarih yazımına girmemeliydi. Ancak Nazi otoritelerinin hesabı, bir avuç insanın hayatta kalmayı başararak, tanıklık etmesiyle beklenmedik bir şekilde bozuldu. Söz konusu tanıklar, ölüm merkezlerinin Arbeitsjuden (İşçi Yahudiler) gruplarından sağ kurtulanlardı.
Nazi ölüm merkezleri, toplama kamplarından farklı olarak, III. Reich tarafından sadece ve sadece insanları – yaş, cinsiyet ve sosyal statü gözetmeden – sistematik olarak katletmek için kurulmuştu. Bu merkezler, aynı zamanda, öldürülen Yahudilerin sahip oldukları özel eşyaları düzenli olarak sınıflandırıp, Nazi Alman savaş ekonomisine aktarılmasını sağlamışlardı. Bu ölüm coğrafyası sınırlarında, Naziler Arbeitsjuden gruplarına akıl almaz, insanlık dışı bir görev yüklemişlerdi. Söz konusu ekipler gaz kamyonları ve gaz odalarında - SS’ler tarafından katledilmiş – halklarını gömmek1 ve onlara ait özel eşyaları sınıflandırmaya zorlanmışlardı.
Şoa tarihçileri uzun yıllar boyunca bu gruba büyük bir temkinle yaklaşmışlardır. Hatta bazen çalışmalarında – bilgi eksikliğinden kaynaklanan - yanlış açıklamalarda bulunmuşlardır. En sık yapılan hata, Arbeitsjuden’ların, sadece biraz daha hayatta kalabilmek için, SS’lerle işbirliğinde bulunduklarını ifade etmektedir ki – gerek farklı Arbeitsjuden tanıklıkları, gerekse SS’lerin savaş sonrası hukuki soruşturmalarda yaptıkları açıklamalar bu tezi kesin olarak çürütmektedir. Nazi soykırım politikasının uygulanması için kurulmuş ölüm merkezlerinin ilki olan Chelmno’daki Arbeitsjuden grubunun yaşadıkları örnek olarak incelenirse bu durum daha iyi anlaşılabilir.
Chelmno, Polonya’dan Nazi Almanyası’na ilhak edilen Wartheland bölgesinde kurulmuştu. Diğer kamplardan farkı, sınırları belli, tek bir alandan oluşmamasıydı. Ölüm merkezi, Şato alanı (Schloßlager), Orman Kampı (Waldlager) ve Chelmno köyüne ait sıradan yerleri kapsamıştı. Ekim sonu – Kasım başı 1941’de inşaat çalışmaları başlayan kamp, Aralık 1941 – Nisan 1943 ve Mart 1944 – Ocak 1945 arasında olmak üzere iki ayrı dönemde Nazi soykırım politikasına hizmet etmişti. Naziler bu alanlarda ilk kez uygulanmış soykırım politikasından elde ettikleri deneyimi daha sonra kuracakları Sobibor, Treblinka, Auschwitz-Birkenau gibi kamplarda kullanmışlardı.
Kendilerine yüklenmek istenen görevi anlayan Arbeitsjuden’lar, çoğu zaman daha en başından intihar etmeyi tercih etmişlerdir. İnsanlık dışı göreve rağmen, hayatta kalmayı seçenler, bir fırsatını bulup kamptan kaçmayı ve işgal altındaki Polonya’nın ıssız köylerinde kurulmuş ölüm merkezlerinde işlenen soykırım suçlarını dış dünyaya anlatmayı amaçlamışlardır. Böyle yaparak soykırım politikasından henüz haberdar olmayan Yahudi topluluklarını uyarmayı hedefliyorlardı. Ayrıca Polonya direniş hareketinin yardımıyla Nazilerle savaşan Batılı müttefiklere soykırım gerçeğini anlatabileceklerini düşünüyorlardı. Böylece Chelmno’da işlenen suçları öğrenen İngiliz ve Amerikan hükümetlerinin kitlesel katliamı durduracaklarını umuyorlardı.
Yine de, hayata tutunmaya çalışırken, kendi aileleriyle karşılaşan Arbeitsjuden’lar, o anda yaşamlarından vazgeçip onlarla birlikte ölmeyi seçmişlerdir. Ölüm kamplarıyla ilgili tanıklıklar bu konuda birçok örnek içeriyor. En yürek burkanlarından biri Michael Podchlebnik’in Ocak 1942’de Chelmno ölüm merkezine dâhil olan Orman kampında (Waldlager) yaşamış olduğu, kelimelerle anlatılamayacak acıdır. Naziler tarafından katledilen Yahudileri gaz kamyonlarından çıkarırken, ölüler arasında kendi eşini, 7 yaşındaki oğlunu ve 5 yaşındaki kızını gören M. Podchlebnik, eşinin yanına çöküp yanına gelen bir SS’den kendisini öldürmesi için yalvarmıştır. Beklediği kurşun yerine, çalışmaya devam etmesi için üç sopa darbesi alan Podchlebnik, günün sonunda intihar fikrinden vazgeçmemişti. Diğer Arbeitsjuden’lar, geceyi kilitli olarak geçirdikleri Chelmno’nun Şato alanındaki bodrum odasında, onu hayatta kalması için güçlükle ikna edebilmişlerdi. Sonunda, kendisiyle aynı kaderi paylaşan arkadaşlarının çabalarının etkisiyle, kamptan kaçıp, intikam alabilmek için yaşamaya devam etmeye karar verdi.2
Bu örneğin gösterdiği gibi, aynı kadere sahip olan Arbeitsjuden’lar arasında, grup üyelerinin hayatla bağlarını sağlamlaştıran, bir dayanışma doğmuştu. Yiyecek paylaşımı, dua etmek, içinde bulundukları durumu anlamaya çalışmak, Amerikalıların sonunda gelip Chelmno’yu bombalayacağına dair umut beslemek onları – ne kadar farklı yaş grupları3 ve sosyal çevrelerden gelseler de - birbirlerine yaklaştırmıştı. Toplama kamplarından farklı olarak, ölüm merkezlerinde kapolar veya blok sorumluları gibi diğer tutuklulara göre sözde daha üst konumda bulunan kişiler yoktu. Chelmno ve diğer ölüm merkezlerinde, tüm Arbeitsjuden’ları ölüme eşit uzaklıkta bulunuyorlardı. Geride suçlarının tanıklarını bırakmamak için, SS-Sonderkommando’lar4 Yahudi İşçi ekiplerini belli zaman araklıklarında yok edip, yerlerine yeni bir grup getiriyorlardı. Bunun dışında, pek çok tutuklu her gün uğradıkları işkence ve şiddetin sonucunda hayatlarını kaybediyorlardı. Diğer ölüm merkezlerinden farklı olarak, Chelmno’daki Arbeitsjuden’larının hiçbir hareket özgürlüğü yoktu. Şato alanından Orman kampına götürüldükleri zaman, kendilerini silahlarla çevreleyen SS’ler ve polislerin gözetimi altında, sıkı bir denetim içinde ilerliyorlardı. Üstelik – yine başka hiçbir kampta bulunmayan bir uygulamanın sonucu olarak – bileklerinde kalın zincirlerle yürümeye zorlanıyorlardı.
Tüm güçlüklere rağmen, her gün Şato alanından Orman kampına bir otobüs ve kamyon içinde götürülen Arbeitsjuden ekibi, yolda giderken araçların pencerelerinden Chelmno’da işlenen suçları anlatan küçük notlar atıyorlardı. Gerçekten de, 1945 yılında W. Bednarz tarafından yürütülmüş soruşturmada ifadesi alınmış Polonyalı köylüler bu notlar sayesinde Chelmno hakkında bilgi edinmiş olduklarını söylemişlerdir.5 Ancak ölüm merkezi hakkındaki bilgilerin iletilmesi, dış dünyadan Arbeitsjuden’ların sabırsızlıkla bekledikleri tepkiyi getirmemişti. Szlamek’in Chelmno’dan kaçmayı başardıktan sonra yaşadıkları buna acı bir örnek teşkil etmektedir.
Gerçek adının Jakob Grojnowski veya Grojanowski olduğu tahmin edilen Szlamek, Arbeitsjuden ekibi Şato alanından Orman kampına götürülürken içinde bulunduğu otobüsten kaçmayı başarmıştı.6 Artık güvenlikte olduğundan emin olduktan sonra Chelmno yakınlarındaki Grabow’a, Nazi soykırım politikasının henüz ulaşmamış olduğu Yahudi topluluğunu uyarmak amacıyla, yürüyerek gitti. Grabow’a varınca, hahama Chelmno’da gördüklerini anlatır ve derhal sağ olan Yahudi topluluklarına haber verilmesini ister. Szlamek’in anlattıkları hahama, savaşın ve Nazi işgalinin günlük hayata getirdiği tüm acılara rağmen, inanılmaz gelmişti. Sonunda anlatılanların doğruluğuna ikna olunca, bir mektup yazarak Szlamek’e Varşova Gettosu’na götürmesi için vermiştir. Szlamek mektubu yine yürüyerek 160 km. uzaklıktaki Varşova Gettosuna, Emmanuel Ringelblum 7’un Oneg Shabbat grubuna teslim etmiştir. Bu gruptan bir yetkili, Hersz Wasser ve eşi, Szlamek’in tanıklığını kâğıda döküp, gettodaki direniş hareketinin yardımıyla Polonya direniş hareketine, Londra’da bulunan Sürgündeki Polonya Hükümetine iletilmesi için teslim ettiler.8
Söz konusu rapor gerekli yerlere ulaştırılmış olsa bile, Nazi soykırım politikasını durduracak herhangi bir girişimde bulunulmadı. İkinci dönemde Chelmno’da bulunan Arbeitsjuden grubu bu sebeple Amerikalılar ve İngilizleri beklemekten vazgeçmişlerdi. Er ya da geç öleceklerini biliyorlardı. Ama ölmeden önce güvenlikte olduklarını umdukları yakınlarına bir not ulaştırmak istediler.
Yazıyı Izrael Zydelman, şu kelimelerle başlayarak, kaleme aldı:
«Dikkat!!!
Ne mutlu bu not defterini bulana. Senden onu dikkatlice okumanı ve mümkün olan en geniş kesimi bilgilendirmeni rica ediyoruz. Aynı zamanda tüm bunlar hakkında hala hayatta olan ve korkunç trajedinin dışında yaşayan yakınlarımızı bilgilendirmeni rica ediyoruz.9»
Izrael Zydelman 17 sayfalık not defterine Chelmno’nun son Arbeitsjuden ekibini oluşturan 47 arkadaşının isimlerini, savaş öncesinde ve gettoda oturdukları adreslerini belirtti. Ayrıca haber iletilmesini istedikleri kişilerin isimlerini ve onlara yöneltilen kısa mesajlarını ekledi. Chelmno’daki suçları işlemiş olan SS ve polislerin isimlerini de yazdıktan sonra, 9 Ocak 1945 tarihiyle – kampın yıkılmasından tam sekiz gün önce - yazısını noktaladı.
17 Ocak’ı 18 Ocak’a bağlayan gece, Sovyet ordusunun Poznan şehrine beklenilenden daha çabuk ulaşmasıyla, SS-Sonderkommando Lange-Bothmann, soykırım bürokrasisinin belgelerini yanına alarak, Chelmno’yu terk etmeye karar verdi. Ama öncesinde, işlemiş oldukları suçların tek tanıkları olan Arbeitsjuden’ları silahla beşerli gruplar halinde öldürmeye başladı. Ancak bu amaçlarını tam olarak gerçekleştiremediler.
İlk beşli grup kilitli olduğu odadan çıkarılıp Şato alanında vurulunca, silah seslerini duyan tutuklular, bulundukları yeri terk etmeyip, direnmeye karar verdiler. SS-Sonderkommando sonunda Arbeitsjuden’ların bulunduğu binayı ateşe verip, Chelmno’dan ayrıldılar. 18 Ocak sabahı, ölüm kampının alanına gelen Polonyalı köylüler iki SS-Sonderkommando üyesinin ve 45 Yahudi tutuklunun cesetleriyle karşılaştılar.
Mordechai Zurawski ve 1945’te 13 yaşında küçük bir çocuk olan Simon Srebrnik, Arbeitsjuden’ların ayaklanması sırasında Chelmno’dan kaçmayı başardılar. Mordechai Zurawski ayaklanmadan hemen önce, iki SS yeni bir beşli grubu bahçeye indirmeye geldikleri anda, SS’leri iterek kaçmış ve ayaklanmayı başlatmıştır. Simon Srebrnik, o sırada silahla öldürülmüş ilk beşli grubun içinde bulunuyordu. Başından aldığı yara bilincini kısa süre kaybetmesine yol açmıştı. Kendine geldiği anda, kamptan kaçmış ve Sovyet ordusu Chelmno’ya gelene kadar Polonyalı bir köylünün ahırında saklanmıştır.
İkinci Dünya Savaşı’nın hemen ertesinde, Polonyalı hakim Wladyslaw Bednarz’ın yürütmüş olduğu soruşturma, Chelmno’da en az 250,000 Yahudinin SS-Sonderkommando Lange-Bothmann tarafından katledilmiş olduğunu ortaya koymaktadır. Sadece üç kişi – Michael Podchlebnik, Simon Srebrnik ve Mordechai Zurawski – kamptan kaçmayı başarıp, hayatta kalabilmişlerdir. Böylece hem Polonya’daki soruşturmada, hem de 60’lı yıllarda Batı Almanya tarafından gerçekleştirilen soruşturmalarda, Chelmno’da görev yapmış Nazilerin karşısına çıkıp, işlenmiş suçlarla ilgili tanıklık edebilmişlerdir.
Notlar
1) 1942 yazından itibaren, yok edilen Avrupa Yahudi toplulukları, Himmler’in emriyle, “ Aktion 1005 “ isimli operasyon kapsamında, katledilen insanlardan geride hiçbir iz kalmaması için, yakılmaya başlanmıştı. Bkz. HOFFMANN, Jens, “Das kann man nicht erzählen”: “Aktion 1005” – Wie die Nazis die Spuren ihrer Massenmorde in Osteuropa beseitigten (“Bu anlatılamaz”: “Operasyon 1005” – Naziler Doğu Avrupa’daki Kitlesel Katliamlarının İzlerini Nasıl Sildiler), Konkret, 2008, 432 s.
2) Michael Podchlebnik’in tanıklığının Wladyslaw Bednarz tarafından tutulan protokolü, Kolo, 9 Haziran 1945 [Ludwigsburg Alman Federal Arşivleri / Chelmno / Özel Dosya – 203 AR-Z 69/59, s. 40-51.] Michael Podchlebnik bu acı karşılaşmayı ayrıca Claude Lanzmann’ın Shoah filminde Yidiş dilinde anlattı. 1985 yılında gösterime giren bu filmde, Chelmno ölüm merkezine ait alanların 70’li yıllardaki durumu gösterilmektedir.
3) Arbeitsjuden’lar arasında 14-15 yaşında çocukların yanında, 55-60 yaşlarında erkekler de bulunabiliyordu.
4) Chelmno kampında soykırım politikasını uygulamış olan ekip. Alman gizli servisinden gelen 10-15 SS ve asıl birlikleri Lodz’da bulunan sıradan 100-150 Alman polisinden oluşmaktadır. Chelmno deneyiminden yola çıkılarak kurulacak diğer ölüm merkezlerinde daha az Alman personeli kullanılacaktır. Alman polisinin yerine, Travniki kampında eğitilmiş, çoğu Ukraynalı olmak üzere, Sovyet savaş esirlerinden oluşan bir yardımcı ekip kurulacaktı.
5) Michal R.’ın W. Bednarz tarafından tutulan tanıklık protokolü, Kolo, 26 Haziran 1945. [Ludwigsburg Alman Federal Arşivleri / Chelmno / Özel Dosya – 203 AR-Z 69/59, s. 355 - 358.]
6) Michael Podchlebnik aynı şekilde kamyondan kaçmayı başararak Chelmno’dan sağ kurtulmuştu.
7) Emmanuel Ringelblum yahudi asıllı Polonyalı bir tarihçidir. Varşova Gettosu’nda Oneg Shabbat adında gizli bir hareket başlatmıştı. Bu hareketin amacı Polonyalı Yahudilerin Nazi işgali altında yaşamış oldukları olağanüstü dönemin tarihini, savaştan sonra yazabilmek için, gerekli belgeleri ve tanıklıkları toplamaktı. E. Ringelblum ve ekibi Nazi politikasının hedefinin tüm Yahudileri ortadan kaldırmak olduğunu ve sağ kurtulma şanslarının çok azaldığını anlayınca, 1940 yılından beri topladıkları arşivleri süt bidonlarına saklayıp, bidonları Varşova gettosunun dışında toprağa gömmüşlerdi. E. Ringelblum ailesiyle birlikte savaşın sonlarına doğru öldürülmüştü. Oneg Shabbat ekibinden sağ kurtulanlar toprağa gömülü süt bidonlarını bulup, tarihçilerin araştırmalarına açmışlardı.
8) Szlamek’in Chelmno hakkındaki raporu için bkz. STRUCK, Manfred (dir.), Chelmno / Kulmhof. Ein vergessener Ort des Holocaust? (Chelmno / Kulmhof. Holokost’un Unutulan Bir Yeri?), Bonn ve Berlin, Gegen Vergessen – Für Demokratie, 2001, pp. 55-83. Szlamek kendi güvenliği için Hersz Wasser tarafından, yakınlarının bulunduğu Zamosc Gettosu’na gönderilmişti. Oradan, Nisan 1942 yılında, Naziler tarafından Belzec kampına gönderilip, öldürülmüştür. Hemen öncesinde Hersz Wasser’e bir not iletmeyi başaran, Szlamek söz konusu notta “Belzec’in Chelmno’yla aynı şey olduğunu“ belirtiyordu.
9) « Das Testament der letzten Häftlinge im Lager Chelmno (Chelmno Kampındaki Son Tutukluların Vasiyeti) » in STRUCK, Manfred (dir.), op. cit., p. 129. I. Zydelman tarafından yazılan notlar 18 Ocak 1945’te Chelmno’ya ulaşan Sovyet ordusu tarafından bulunmuştur. Bu deftere – içeriğinden dolayı – vasiyet başlığını veren kişi ise bilinmiyor.