Caz sever misiniz..?

Yukarıdaki başlık, Françoise Sagan’ın “Aimez-Vous Brahms?” romanı ve aynı isimli filmden esinlenmiş olmakla birlikte, caz müziğini sevmek, bu önemli bestecinin yapıtlarını anlayıp sevmekten çok daha “kolay” olabileceğini belirtmek isterim – özellikle Temmuz’da yeniden kapımızı çalacak olan 16. Uluslararası İstanbul Caz Festivali sayesinde...

-
3 Haziran 2009 Çarşamba

Yıllar önce eşim bir gün arabayı çalıştırırken, kasetçalarda ortada bıraktığım bir Oscar Peterson parçası çalmaya başladığında, yanında oturan bir arkadaşı “ya, şunu kapatsana – cazı hiç sevmem..!” demişti – ve o günden bu güne bu hanımın lakabı aramızda “caz sevmeyen” olarak kaldı..!

Daha da gerilere gittiğimde, şunu anımsarım hep: 1966 yılında bir gün sınıf arkadaşlarımdan biri okula Elvis Presley’in “GI Blues” LP’sini getirdiğinde bunu müzik hocamız görmüş ve “Aranızda Blues’un ne olduğunu bilen var mı?” sorusuna yanıt alamadığında, Alman Lisesi’nin o görkemli müzik salonunda piyanonun başına geçerek, bize blues, ragtime, honky tonk ve jazz hakkında bilgi vermiş, eninde sonunda benim gibi birçoğumuzda bu müziklere karşı ilk kıvılcımı yakmıştı. O günden başlayarak önce Kapalıçarşı’da tek tük bulabildiğim kullanılmış caz plaklarından, ardından “İstanbul İl Radyosu”nda, sürekli aynı bantların döndürüldüğü, ancak gene de bu müzik dağarını tanımamıza büyük katkılarda bulunan programları dinleyerek, sonra dış seyahetlerden getirdiğim albümlerden, doğaçlama özelliği ile içten gelen, ilk dönemlerinde bir ulusun dışa vurumunu simgelerken bugün evrensel nitelikler taşıyan bu zengin müzik türüne olan derin sevgim perçinleşti... Evimizde/arabamızda caz kayıtları dinleye dinleye oğullarımıza da sevdirdik – kaldı ki, onlar bizden çok daha şanslıydı – gerek ülkemizde gittikçe çok daha büyük sayıda bulunabilen caz albümleri, gerekse çocukları küçük yaştan başlamak üzere sık sık getirdiğimiz konserlerin çoğalmasıyla...

İşte, bugün sizler de bu evrensel müziğin her türüne kolayca ulaşabilir, çocuklarınıza sevdirebilirseniz – örneğin hemen Temmuz ayında İKSV’nın 16.Uluslararası İstanbul Caz Festivali boyunca sunacağı otuzu aşkın konser ile... Bu dev şenlikte öylesine “her nabza şerbet” var ki, caz’a yakın/uzak hemen herkese önerilerde bulunulabilir...

 

“Yeni başlayanlar”a dört konser

Sondan başlayalım: Festivalin en önemli konuklarından biri, caz müziğinin en başarılı gitarist ve vokal sanatçılarından George Benson 28 kişilik orkestrası ve 5 kişilik vokal grubuyla birlikte, 27/7 Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi’nde (AHS) vereceği “An Unforgettable Tribute to Nat ‘King’ Cole” başlıklı konserinde, sanırım caz meraklısı olmayanların da tanıdığı bu ölümsüz vokal efsanesinin şarkılarına yeniden hayat verecek. Bir yandan “Unforgettable” veya “Nature Boy” gibi melodileri duymak, ancak aynı zamanda bir jazz big band’ini yaşamak ve tabii ki, 10 Grammy sahibi, caz gitarındaki başarılarının yanı sıra R&B ve soul gibi tarzlarda etkileyici vokal tekniğiyle göz dolduran büyük sanatçı George Benson’u dinlemek için, kaçırılmaması gereken bir fırsattır bu..! – Ondan iki hafta önce (13/7), aynı yerde Miles Davis ve B.B. King gibi efsanevi müzisyenlerle ortak çalışmalar gerçekleştiren, pop cazın öncü piyanistlerinden Joe Sampleile müzik kariyerine Quincy Jones ve George Benson gibi ünlü isimlerle çalışarak başlayan vokalist Randy Crawford, 2008’de çıkardıkları yeni albümleri No Regrets kapsamında gene karşımıza çıkıyorlar. Bundan iki yıl önce gene İstanbul Caz Festivali kapsamında unutulmaz bir konser vermiş olan bu müthiş ikiliye yeniden merhaba demek için sabırsızlanın, derim... – Latin ritmlerini blues tınıları ve yürek yakan baladlarla bir araya getiren son albümü My One And Only Thrill caz eleştirmenlerinden tam not almış Melody Gardot, vokal performansının yanı sıra güzelliğiyle de büyük bir hayran kitlesi edinmiş... İşte, Blues’dan caza, akustik folktan Latin müziğine bir seçki dinlemek isteyenlerinizi 7/7 gecesi Esma Sultan Yalısı’ndadavet edebilirim... – “Caz’a giriş” yapmak isteyenlerinize dördüncü önerim, Sinatra döneminin ışıltılı caz şarkıcısı ekolünü modern zamanlara taşıyan pop-caz vokalisti, piyanist ve şarkı yazarı Peter Cincottiolacak... 1990 yılında Harry Connick Jr.’ın dikkati çekmesi ile başlayan kariyeri 2000 yılında Montreux Jazz Festivali’nde kazandığı birincilik ödülü ile devam eden bu genç yetenek, çıkış yaptığı ilk albümü On The Moon ile Billboard’un geleneksel caz kategorisinde ikinci sıraya kadar tırmandı. 14/7 akşamı İstinyePark’ta...

 

“Caz tutkunları” için...

Kendi yorumuma göre, daha çok bu müziğin “derin” meraklılarına yönelecek, ancak bu yazın en dikkat çekecek caz performanslarından biri olmaya aday dinleti ise, 8/7 akşamı AHS’nde caz dünyasının en ünlü bas gitaristleri Stanley Clarke, Marcus Miller ve Victor Wooten’ın birlikte sunacakları konserdir... Bas gitarın yaşayan efsanelerinden biri sayılan Stanley Clarke, bu aletin cazda kullanımında açtığı yeni yöntemler ile tanınıyor. Yıllardır yayınladığı başarılı albümleri, etkileyici tekniği ve Miles Davis ile çalışmalarıyla ünlenen Marcus Miller, geçtiğimiz yıl da festival kapsamında sahne alarak unutulmaz bir konser vermişti. Mike Stern ve Chick Corea gibi isimlerin bir numaralı basçısı olan Victor Wooten’den de oluşan bu üçlünün birlikteliğine gerçekten “hard stuff” diyebiliriz..! – “Ustalar için” diğer bir “ustalar üçlüsü” ise, Azerbaycan’ın dünyaca ünlü sesi Alim Qasimov, Türkiye’nin en değerli bestecilerinden, perdesiz gitar virtüözü Erkan Oğur ve kemençe üstadı Derya Türkan’dır..! 10/7 akşamı Aya İrini Müzesi’nin etkileyici atmosferinde aynı sahnede buluşacak olan, kendi deyişiyle “sınırlı alanda sınırsız ses üreten” Erkan Oğur, 1999 UNESCO Müzik Ödülü sahibi Azerbaycan’ın “Mungam” vokal stilinin yaşayan en büyük ustalarından Alim Qasimov ve elinde kemençenin devleştiği nadir genç sanatçılardan Derya Türkan, sadece İstanbul Caz Festivali için özel olarak bir araya geliyor. – Veee, bana kalırsa, hiç bir “gerçek” caz tutkununun kaçırmaması gereken, “The Art of the Trio” (= “Üçlü’nün Sanatı”) türünün canlı bir ansiklopedisi olan Brad Mehldau Trio’nun konseri:Son zamanların en yaratıcı piyanisti olarak adlandırılan Brad Mehldau’ya basta Larry Grenadier ve davulllarda Jeff Ballard eşlik edecek.Kendi deyişiyle Mehldau, dinleyenleri “küçük bir serüvene çıkaracak ve onların hayatlarını değiştirmek için çalacak”, 13/7 akşamı CRR Konser Salonu’nda.

“Ayakta”, sokakta ve Boğaz’da...

Bundan 8 yıl önce, sevgili dostlarımız Fani & Vitali Pinhas ile birlikte Pink Martini grubunu Esma Sultan Yalısı’nın bahçesinde bir saati aşkın süre boyunca ayakta dinlemiş ve ardından güle oynaya adaya dönmüştük. “Pin(k)has”ları bilemem, ancak bu yıl 14/7 akşamı aynı yerde sahne alacak olan, lakabını Latin müziğinin temel ritm enstrümanlarından “maracas”tan alan Maraca’s Otra Vision’u ben, aynı süre boyunca ayakta dinleyemem, sanırım..! Enerji dolu son albümleri Lo que quiero es fiesta ile sokağın bitmek tükenmek bilmeyen canlılığını caz ve diğer uluslararası tarzlarla bir araya getiren grubun başında olan ve “Küba’nın kavalcı prensi” olarak da adlandırılan Orlando “Maraca” Vale ise “flütte eşsiz bir doğaçlama ustası” ve kusursuz bir besteci ve aranjör diye övülüyor. – Sokak demişken, festivalin bu yılki Sokak Konserleri programına da kısaca değinmek isterim: New Orleans’ın köklü caz bandolarından New Wave Brass Band, bu yıl da İstanbul’un değişik semtlerinde konserler verecek; şöyle ki: 3/7 Cuma, İstiklal Caddesi – 5/7 Pazar, Ortaköy Meydanı – 6/7 Pazartesi, Kadıköy, Eminönü Vapur İskelesi önü (tümü saat 18’de) ve 7/7 Salı, saat 16.30’de Nişantaşı’nda... – Pekiii, caz müziğinin doğduğu New Orleans kentinin Mississippi nehri vardı da, “bizim Boğaz’ımız neye duruyor” diyenlere yanıtım, “up a lazy river” yerine “up the beatiful Bosphorus” olacak!: Festivalin vazgeçilmezleri arasında yer alan Caz Vapuru’na, bu yıl bir de Balkan Vapuru ekleniyor. Vapurlar halatlarını topluyor, İstanbul Boğazı’nı, Caz’ın ve Balkan müziklerinin renklerine boyamaya hazırlanıyor! Caz Vapuru, New WaveBrass Band ve repertuarlarında caz standartlarından ünlü müzikallere çeşitli parçalar bulunan İstanbul Saxophone Quartet eşliğinde 5/7 Pazar günü saat 11’de Kabataş’tan çıkarak Anadolu Kavağı’na uzanacak, iki saatlik moladan sonra tekrar Kabataş’a geri dönecek; Balkan Vapuru ise 12/7 Pazar günü aynı seferi yapacakken, güvertede Balkan yörelerinin oynak ritmlerini sunacak topluluklar daha sonra açıklanacak...

İşte, değerli cazseverler – veya (henüz!) sev-meyenler, size sunmaya çalıştığım kısa öneriler ile bu (gerçekten) evrensel müziğe kulak vermenizi içtenlikle salık verir, ister açık havada veya konser salonunda, ister ayakta veya vapurda – kıpır-kıpır, neşe dolu caz ve yaz günleri dilerim...