Oray Eğin ŞALOM için yazdı: Benim Yahudi kökenim

Türk basınının en cesur kalemlerinden ORAY EĞİN, 'YAHUDİ KÖKLERİNİ' ŞALOM için kaleme aldı

Şalom
3 Haziran 2009 Çarşamba

Gazze krizinin patlak verip, Türkiye’de kimilerinin toplu bir histeriyle antisemitizm kıyılarında yüzmeye başladığı günlerde İslamcı İnternet sitelerinden biri benim epey yaratıcı bulduğum mizahi bir üslupla hedef almış, “Yalan haber servisi” imzalı bir haber yapmıştı.

İsrail lehine yazılarımın sonuç verdiğini ve dünyaca ünlü The Jerusalem Post Gazetesi’nden yazarlık teklifi aldığımı duyuruyorlardı. Hatta yazı periyodumu bile belirlemişlerdi. Haftada bir gün, Pazartesileri yazacaktım. Bir İsrail gazetesinde yazacak ilk Türk olmamın yanısıra kısa süre içinde Tel Aviv’e taşınacağımı bile öğrenmişlerdi... Vay be!

Türk gazetelerine yazarken iki şeye dikkat etmek gerektiğini öğrendim: Birincisi, evrensel bir problem ve Susan Sontag’ın teşhis ettiği metaforlarla anlatmanın zorluğu, hatta imkânsızlığı. Metaforlar insanı yanıltmaya çok müsait.

Diğer problem daha çok bize özgü: İroniden anlamıyorlar. Bu Jerusalem Post meselesinin de nereye vardığını tahmin etmeniz için söylüyorum: Birileri benim çok yaratıcı bulduğum bu şakaya fena halde itibar etmiş, ciddiye alıp haberi yaymıştı.

Hayır, beklendiği gibi The Jerusalem Post’tan teklif gelmedi maalesef. Tel Aviv’e de yerleşmedim, işin aslı İsrail topraklarına hiç adım basmadım. Çok istememe rağmen bir türlü organize olamadık; “ne de olsa çok yakında bir gün gideriz” diye bir köşede tutulan şehir oldu kaldı.

Ama başka bir şey oldu... Bu haberin çıktığı sürede pro-İsrail yazıları kaleme alan iki-üç kişiden biriydim Türk basınında. Çeşitli yayın organlarında hepimize ağır hakaretler ediliyor, belaltı saldırılar tercih ediliyordu.

Kuşkusuz, onlara göre büyük hakaret olan bu saldırılardan biri de benim aslında bir Yahudi olduğumdu. Yazılarımın herhangi bir ırka mensup olmakla ilgisi yoktu, ben mantığın ve aklıselimin yolunda yazdığımı düşünüyordum. Kısa süre sonra ben ve benim eksenimde yazanlar marjinallikten kurtuldu gerçi, basında daha sağduyulu yazılar artmaya başladı.

Neyse, Jerusalem Post gibi “O bir Yahudi” ithamından da hiç gocunmadım, bilakis hoşuma gitti.

Gerçi “O aslında bir Yahudi!” diye birilerini kendilerince damgalamak Türkiye’de dönem dönem tekrarlanan ve dış ilişkiler konusunda milliyetçi hezeyanlardan sıyrılanlara karşı alışkanlık halini aldı.

Dediğim gibi ben gocunmuyorum. Ve hoşuma gidiyor.

Ve bugün çok büyük bir itirafta bulunmak istiyorum: Ben aslında bir Yahudiyim.

Hayatım boyunca hiçbir dinin mensubu olmadım, tanrı inancım tartışmalı, kendimi herhangi bir dine ait görmedim ama Yahudilikle bir gönül bağım olduğunu inkâr edemem.

Daha küçük bir çocukluktan itibaren her zaman en yakın arkadaşlarım Yahudi’ydi, ama daha da önemlisi benim Yahudi kökenlerimi oluşturan insanlar.

Woody Allen külliyatında harcanan saatler: “Annie Hall”, “Manhattan” ve “Sleeper”ı izlemek, çözmek için.

Leonard Cohen’in bütün şarkı sözlerindeki referansları, özellikle de “Hallelujah”ı anlayabilmek için Eski Ahit okumaları. Bu “There’s Music on Clinton Street” dizesini duyduktan sonra Lower East Side’da Clinton St.’de dolaşmak gibi bir tecrübe.

Biz ona kısaca Zimmerman deriz: Bob Dylan’ın yıllar süren arayışlarına ucundan kıyısından seyirci olmak.

Son zamanlarda kendi kuşağımın en büyük sinemacılarından biri olduğunu düşündüğüm Seth Rogen’a duyduğum giderek artan hayranlığım.

Bu çok bilinen örnek ve binlerce başkası insanı Yahudi yapmaz da ne yapar?

Doğrusu bu “kendi kendine kazanılmış” Yahudiliğim bana zaman zaman –Woody Allen’dan da aldığım güçle– “political incorrectness”ın sınırlarında kimi şakalar yapabilme şansını da tanıdı: Bir arkadaşımıza New York uçuşu esnasında ‘kosher’ yemek yazdırmıştık!

Ama yine bu kendi kendine kazanılmış Yahudilik sayesinde sinagogların bombalandığı gün İstanbul sokaklarında kafamda yarmuckle’ımla dolaşıp bakışlara muhatap olma gücünü de verdi. O günü unutmayacağım.

Bugün de Şalom’da ironi düşmanlarıyla savaştığım için kendimi şanslı sayıyorum.

 Oray Eğin kimdir?

1979 İstanbul doğumlu olan Oray Eğin, meslek hayatına Radikal Gazetesi’nde başladı. Şu anda Türkiye’nin en genç köşe yazarı olarak Akşam Gazetesi’nde yazılarına devam eden Eğin’in “Kal” adlı bir romanı ve “Başkalarının Sakatladığı Çocuklar” adlı bir deneme kitabının yanı sıra  Mart ayında medya yazılarından oluşan “Bunları Kimse Yazamadı” adlı bir kitabı çıktı.