Geçtiğimiz Pazar ressam/şair Josef Habib Gerez’in bir doğum gününü daha kutladık...
Resmi adı Galipdede caddesi olan “Yüksekkaldırım”ı Tünel’den aşağıya doğru indiğinizde, daha birkaç yıl önce burada görülmemiş bir kalabalığa rastlarsınız. Bildiğimiz müzik aletleri dükkanlarının dışında sahaflar, antik eşya (veya sahtesini!) satan işportacılar, 3 TL’ye gömlek sergileyenler, sol kolda yeni açılmış bir “body shop” ve her köşede tropikal meyveler – dilim dilim ananas (1 TL), mango ve 1.5’a “pepito” (?!)...
“Eski Nazi”lerin 1930’lu yıllarda toplandıkları Alman “Teutonia”sının çapraz karşısında, 126 No.’da bir “happening” var..! Partiye katılanlar kapıdan / müzik sesi dışarılara taşıyor... 1968’lerin “Lordlar” Orkestası’nın kurucusu, saksofonist Muhittin Paydaş, akordeonda İsmail Deravi, flüt Erdinç Avcı ve gitar ile vokallerde Hasan Derman: “Tombe la neige...” Ancak, “ce soir” olmadan daha onlarca kişi geliyor, sevgili dostumuz, Josef Habib Gerez’in seksen(xxx)inci doğum gününü kutlamaya – onun gibi ressamlar, şairler ve yaşamı iyi tarafından gören feylezoflar...
Sanat camiasından gelenler ÇOK – ancak “bizim” cemaatten arzı endam edenler çok AZ, halbuki ne güzel de noktalamış davetiyesini: “Aramızda olmanızı arzulamaktayım...” Üç-beş kişiyiz, sadece; sonlara doğru sevgili Alberto Modiano geliyor “en grand costume” ve alet/edavatıyla – ancak hiç de yorgun görünmüyor: “Bugün üç düğün vardı sadece – ama haftaya beşşş!”
Recep Kahraman, eline sazını almış, gelmiş – önce babasına bir türkü konduruyor, ardından Habib Abisi için yazdığı, yedi dörtlüklü bir şiir okuyor. Meşhuuur kaligraf ve karakalemci Berç Amca, beyaz sakalı ve siyah fötr şapkasıyla öne geliyor ve cebinden uzuuun bir kağıt çıkarıyor, sevgili Gerez’in “çok sürmez, değil mi?” sorusuna önce alınıyor, ancak ardından o da kadim dostuna methiyeleri diziyor, nazım biçimde... Derken, sırtında koca bir gitar, mavi boyanmış tırnakları ve alımlı dudaklarıyla bir genç kız giriyor kapıdan içeriye. Meğerse, o da Habib’in dostuymuş..! Biraz soluklandıktan sonra, kılıfı açıyor – ve görüyoruz ki, gitar, gitar değil, viyolonselmiş... Kuruluyor ortaya ve çalmaya başlıyor, akordeoncu İsmail akorlara basıyor, sevgili Habib de yanlarında oturuyor – mest..! Yayların koyu sesleri kaplıyor etrafı, arkadaki duvarda asılı nü’ye doğru dalgalanıyor tangolar...
Pasta değil – pastaLAR geliyor, mumlu/maytaplı, Gerez üflüyor hepsini, biz de birer parça yiyoruz, şerefine. Sonra geleneksel şiirini okuyor üstad – yılda bir, Haziran ayında “Yaşamın Ardında”yı zevkle dinliyoruz hep – ve şöyle bitiyor şiir (ancak gönül ister ki, bu mısraları okuyacağı yıllar bitmesin): “Bilmem, kaybolan mezarlardan / yarınlara ne kalır bizden. / Yakıştırılmış isimlere / Anılsak da birkaç kez / ve bunlardan biri ben / Habib GEREZ...”
Nice sağlıklı, mutlu, sanat dolu – ve sanatçı dostlu yıllara, sevgili Habibabi...