Bu yıl beşincisi düzenlenen Gila Kohen Öykü Yarışması’nda dereceye giren öyküler ve yazarları 21 Mayıs akşamı gerçekleşecek bir ödül töreniyle açıklanmış olacak. 2009’un birinci, ikinci ve üçüncülerini hep birlikte alkışlayacağız. Acaba geçmiş yarışmalarda dereceye girenler yazın hayatlarının neresindeydi? Bu sorumuza bir yanıt bulmak amacıyla, bu kitap ekinde geçmiş Gila Kohen Öykü Yarışmaları’nda alkış tuttuğumuz yazarların bazıları ile yaptığımız kısa söyleşilere yer veriyoruz
- Nelly BAROKAS -
1. Gila Kohen Öykü Yarışması’nda ödül kazandıktan sonra, yazın hayatınızı sürdürdünüz mü?
2. Gila Kohen Öykü Yarışması’nda ödül almanız size neler kazandırdı? Yarışmanın sizin için özel bir yeri var mı?
3. Yarışmayı Türk Yahudilerinin tek gazetesi Şalom düzenliyor. Yarışmadan nasıl haberdar oldunuz? Ödül almanıza kadarki süreci anlatabilir misiniz?
4. Beşincisi düzenlenmekte olan ve katılım düzeyinin her dönem yükseldiği yarışmanın geleceği açısından neler önerebilirsiniz?
5. Ödül töreni anılarınızda nasıl bir yer bıraktı, izlenimleriniz nelerdi?
Karen LEVENT
“Öylesine Bir Yer, Öylesine Bir Zaman”
2000 yılı birincilik ödülü
1. Evet. Ödülü kazandığım yıl, reklam yazarlığı ile ilgili bir sertifika programı için 6 aylığına yurtdışına gitmiştim. Döner dönmez bir reklam ajansında reklam yazarı olarak işe başladım. 9 yıldır da bu işi yapıyorum. İş o kadar yoğun ve yorucu ki, ne yazık ki iş için yazdıklarım dışında, yazmaya istediğim kadar vakit ayıramıyorum.
2. Her şeyden önce özgüven kazandırdı. Katıldığım ilk yarışmaydı, ilk öykü denemelerimden biriydi ve böyle bir sonuç beklemiyordum. Ayrıca, Gila Kohen anısına yapılan ilk yarışma olması, benim için değerini daha da artırdı.
3. Şalom’u düzenli olarak takip ederim. Yarışmadan da bu sayede haberim oldu. Katılmaya biraz geç karar verdim ve yetiştirebileceğimden emin değildim. Ancak hikâyeyi kafamda kurgulayıp yazmaya başladıktan sonra, büyük bir hızla başladım ve bitirdim. Baştan sona kendim okuduktan sonra, fikrine güvendiğim bir iki yakınıma okuttum. Son teslim günü olduğu için çok düzeltme yapamadım. Dosyaya koydum ve gönderdim. Ödülle ilgili haber geldiğinde yurt dışındaydım. Çok heyecanlandım, çok sevindim ve doğrusu çok da şaşırdım. Gurur verici bir deneyim oldu.
4. Katılım düzeyinin her sene yükselmesini Şalom’un başarısına bağlıyorum. Her yaştan insanın yazarlığa olan ilgisini teşvik ediyor ve insanların artık okumaya bile üşendiği çağımızda, yazmak konusunda cesaretlendiriyor. Yarışmaya artan ilgi, bu yarışmanın devam etmesi gerektiğinin en büyük göstergesi.
5. Ödül töreninde ne yazık ki burada değildim. O yüzden benim adıma ailem katıldı. Orada olmayı çok isterdim… Töreni daha sonra Şalom’da çıkan yazıdan okudum.
Eli AJİ
“Dantelacı”
2002 yılı üçüncülük ödülü
1. Yazın hayatım, öğrenim çağımda hazırladığım çeşitli kompozisyonları saymazsak, I. Gila Kohen Öykü Yarışması ile başlar. Öykü yarışmasına ilgim bu kompozisyonlarda vaktiyle aldığım başarılı sonuçlarla ve yazı sanatına duyduğum hevesle açıklanabilir.
Ödül kazandıktan sonra yazın hayatım ancak üçüncü ve dördüncü yarışmalara birer öykü ile katılmamla sınırlı kaldı.
2. Birinci Gila Kohen Öykü Yarışması’ndaki öyküm dereceye girmemiş, ancak bazı jüri üyelerinden ve arkadaşlarımdan olumlu eleştiriler almıştı. Ümitli bir başlangıç yapmıştım. İkinci yarışmada aldığım ödül hayatıma hayal dahi etmediğim bir renk ve bir umut getirdi. 100 öykü arasında tecrübeli yazarların da bulunduğu yarışmacılar arasından sıyrılıp ödül almak müthiş bir duyguydu.
Öykü sanatının mimari proje kompozisyonlarındaki çizgilerle paralellik taşıdığını düşünüyorum.
“Dantelacı” adlı öykümün Şalom Gazetesi’nin desteğiyle kısa film yapımına konu olacağını duyunca çok şaşırdım. Yazın hayatımın başlangıcında ödül almanın, sonradan da bir filme konu vermenin çok ayrıcalıklı bir durum olduğu düşüncesindeyim.
Eytan İpeker’in yönetmenliğini yaptığı bu filmde bilhassa kahramanın tanıtılmasında ve dekorlarda yardımcı olmaya çalıştım. Filmin hazırlık aşamasında ve çekiminde yaşadıklarım bende unutulmaz anılar bıraktı. Ancak itiraf etmek gerekirse film prodüksiyonu bambaşka bir sanat!
3. Bu yarışmalardan Şalom Gazetesi okuyucusu olmam nedeniyle haberdar oldum.
Açıkladığım gibi, birinci yarışmada “Kurban Hastalanınca” adlı öykümün başarılı bulunması bende bir güven duygusu yarattı. İkinci yarışmaya çocukluk anılarımda derin bir iz bırakmış, atla dolaşan seyyar bir tuhafiyecinin dramatik serüvenini öyküye aktardım. Öykümden umutluydum, ancak itiraf etmeliyim ki, yarışmanın sağladığı yüksek katılım nedeniyle dereceye uzanmanın güç bir iş olduğunu düşünüyordum.
4. Katılım düzeyinin yükselmesi Gila Kohen Öykü Yarışması’nın geleceği bakımından çok olumlu görünüyor. Ancak katılımcı sayısının artmasının bu organizasyonun geleceğini bir çıkmaza sürüklemesinden endişe duyuyorum. Kanımca bu yarışmanın iki kategoride düzenlenmesini jüri üyelerine düşen yükü hafifletmek bakımından uygun görüyorum. Birinci kategoride tek öyküyle şimdiki gibi iştiraki mümkün olan bir yarışma, ikinci kategoride ise asgari 3 öykü ile katılma mecburiyeti olan bir yarışma. Her kategorinin jürisi ayrı olacaktır. Bu şekilde katılım düzeyinin daha da yükseleceğini, ayrıca bu yarışmaya ilk defa katılanlar için değişik bir platform sunulacağını tahmin ediyorum.
5. Ödül törenindeki zengin anılarımı özetlemek istersem; kalabalık bir salon, ismimin okunduğu andaki ürperti ve heyecan, ödülü alırken alkışların desteklediği bir mutluluk…
Değerli yazarlardan oluşan bir jüri tarafından yüz kadar öykünün arasından sıyrılıp ödüle layık görülmek, öykümün bir kitapta basılı olduğunu görmek, tanıdıklarımın hararetli tebriklerine mazhar olmak ve hele hele yarı şaka da olsa ilk defa kitap imzalamam...
“Emanet Mektup”
2005 yılı birincilik ödülü
1. Öykü yarışmasını kazandıktan sonra, 2007’de ilk romanım “Benim Kasam Bacak Aram” GOA Yayınları’ndan çıktı. Gerçek bir hayat hikâyesini anlattığım bu roman bir hayli ilgi çekti. Dizi film yapılması için teklifler aldık. Yayıncımla birlikte bu teklifleri değerlendiriyoruz. Yine GOA Yayınları tarafından 2008’de ikinci romanım “Kış Cemresi” yayınlandı. Bu yılın ortalarına doğru ise üçüncü kitabımı yayınevime teslim etmenin hazırlıklarındayım.
2. Ödül almam yazma tutkumu daha da arttırdı. Katıldığım ve derece aldığım tüm diğer yarışmalar gibi Gila Kohen Öykü Yarışması’nın da yazın hayatımda her zaman özel ve önemli bir yeri olacak.
3. Öykü ve roman yarışmalarını internetten takip ederim. Gila Kohen Öykü Yarışması’nı daha önce duymamıştım. Sayın Mario Levi beni yarışma konusunda bilgilendirdi ve yarışmaya katılmam için yüreklendirdi. Öyküme güveniyordum; ama beklemek her zaman en heyecanlı süreçtir. Ödül töreni için çağrıldığım güne kadar heyecanım hiç azalmadı. Üstelik dereceye girdiğim; ama kaçıncı olduğum söylenmeden davet edildiğimde bu heyecan katlanarak büyüdü. Sonunda o muhteşem geceyi yaşadım.
4. Geniş kitlelere ulaşabilmesi açısından, yarışma tarihinden önce, belli aralıklarla büyük tirajlı gazetelerde duyurular yapılıp yarışmanın amacı, Gila Kohen’in misyonu, geçmiş yıllarda yarışmacılar için yapılanlar, bundan sonra yapılması planlananlar anlatılabilir. Ayrıca belki de her yıl belli bir konu başlığı altında yarışma düzenlemek de çekici gelebilir.
5. Muhteşem bir gece ve törendi. Salon tamamen dolu, organizasyon çok iyiydi. Hafif karartılmış salonda kazanan öykülerden belli bölümler okunuyor, herkes nefesini tutmuş dinliyor ve o doyumsuz an! Kazanan yarışmacının ismi duyuruluyor. Mansiyonlar, dördüncü, üçüncü, ikinci de geçince, heyecandan bayılmak üzereydim. Birinci olmuştum. Öykümden seçilmiş birkaç satır okunurken, eşime ve çocuklarıma baktım. Gözlerindeki gururu gördüm. Adım açıklanınca sahneye doğru koşar adım yürüdüm. Tanımadığım insanlar bana gülümsüyor ve alkışlıyordu. Yaşanabilecek en güzel anlardan biriydi.
“Atraş ve Çocukları”
2007 yılı birincilik ödülü
1. Yarışma sonrası, daha önce olduğu gibi yazmaya devam ettim elbette. Bunun yanında, yeni öyküler yazdım, daha önce başladığım bir romanımı bitirdim. Belki yarışmayı kazanmış olmanın da bunda etkisi olmuştur.
2. Her şeyden önce yazdığım öykünün beğenilmesi beni çok mutlu etti. Bu kazandığım ilk yarışma, bu açıdan benim için her zaman önemli bir yeri olacak.
3. Yarışmayı bir gazete haberiyle öğrendim. Başta sadece Türk Yahudi toplumuna yönelik olduğunu düşündüm, sonra yarışmanın şartnamesini Şalom Gazetesi’nden okuyup herkese açık ve amacının Türk edebiyatına katkı olduğunu görünce katılmaya karar verdim. İlginç gelebilir belki, katılmamda yazdıklarımın bir şekilde okunmasını istemenin yanında, yarışmayı düzenleyen gazetenin adının Şalom (selam) ve Gözlem Yayınevi’nin ambleminin barış güvercini olması etkili oldu. Bunun nedeni semboller konusunda takıntılı olmam değil kuşkusuz; ama barış isteği ve sevginin ifade edilmesi her zaman anlamlıdır bence.
4. Öncelikle yarışmaya gönderilen öykülerin seçici kurul tarafından okunuyor olması bu yarışmanın en takdir edilesi yanı, çünkü birçok yarışmada bunun yapıldığına inanmıyorum; ön elemeler vb. unsurlarla zaten objektif olmanın çok zor olduğu bir alanda büsbütün sübjektif değerlendirmeler yapılıyor.
Önerim ise, seçici kurulda yer alan isimlerin saygınlığına paralel olarak, bu yarışmanın ulusal edebiyat çevrelerinde daha çok önemsenmesi için çaba gösterilmesi gerektiğiyle ilgili olacak.
5. Son ana kadar yarışmanın sonucunu heyecanla beklediğim ödül törenini unutmam mümkün değil. Adına yarışmanın düzenlendiği Gila Kohen ile ilgili konuşmalarda ona duyulan sevgi de çok etkileyiciydi.
Katılımın herkese açık olduğu yarışmadaki ödül töreninin sadece Türk Yahudi toplumu üyelerine açık olduğuna yönelik izlenimim ise gecenin eksikliği veya sorunuydu bana kalırsa.
* “Sessiz Konağın Bilinmeyen Hatıraları” adlı öyküsü ile 2002 yılı birincisi olan Arif H. Yeter’e ulaşamadığımızdan ve “Ahır Kafro” adlı öyküsü ile ikinci olan Baki Koşar yaşamını yitirdiğinden, söyleşiyi 2002 Gila Kohen Öykü Yarışması üçüncüsü ile gerçekleştirdik.