Serge Spitzer’in Hasköy’de Mayor Sinagogu’nda gerçekleştirdiği “Moleküler İstanbul” adlı sergisi; zamana, aidiyet duygusuna ve kültürel mozaik olgusuna karşı bir saygı duruşu anlamını taşıyor...
Geçtiğimiz günlerin çarpıcı sergilerinden biri, Serge Spitzer in Hasköy Mayor Sinagogu’nda sanatseverlere sunduğu çağdaş çalışmasıydı. “Moleküler İstanbul” adlı enstalasyonu genel anlamıyla Sefarad toplumunun yıllar boyu süren göçleri ile sürgün yaşamlarının ardından, Osmanlının kucak açması ve sonucu yerleşimleriyle, aidiyet ilişkisini sorguluyor.
Rumen asıllı sanatçı Serge Spitzer, bu enstalasyonu yüzlerce yıl Yahudi yaşamının en etkin olduğu semtlerden biri olan Hasköy’de ve yıllardır kullanılmayan bir sinagog içinde yapmak istemesi eserine kattığı yorumunun aslında ana fikrini oluşturuyor.
Sergileme mekânı ve çevre ilişkisi, etrafta halen faal olan atölyelerin varlığı, içlerinde süregelen çalışma ortamı da enstalasyonun tasarım fikrinin bütünlüğü ile birleştiğinde çok etkin olarak “zaman olgusu”nu düşündürüyor.
Geçmişten günümüze önce sürgünle başlayan daha sonra yerleşen ve yerleştikleri topraklarda var olan toplumlarla birleşerek oluşturdukları mozaikle varlıklarını sürdüren bir azınlığın zamana karşı uyumu Spitzer’in tasarım ilkesi olmalı. Burada sorgulanan “mozaik klişesi” ardında yürütülen ilişkilerin gerçekçiliği aslında.
Spitzer “Moleküler İstanbul” ifadesiyle, bir kent ve yaşam kültürünü yoğurmuş, varlığını yüzlerce yıldır kendi dinamikleriyle sürdüren İstanbul düşüncesini pekiştiriyor. Bu kentsel dinamik, bünyesinde yaşattığı toplumların hem köksel hem kırılgan varlığının zamana karşın sürekli kalışının kanıtı aslında.
Sinagog ana mekânının tüm tabanının ortalama yedi cm.lik yeşil renkli cam bilyelerle örtülmesi ve sadece tepeden yansıyan gün ışığının yaladığı zemin ve oluşturduğu görsellik son derece düşündürücü ve etkileyici. Zaman zaman değişen ışık yönü ve şiddeti, bilyelerin kırılganlığını, bireysel yaşandığı gibi birliktelikten etkilenen kültürler mozaiğinin etkisinin soyut anlatımını derinliğine hissettiriyor. Adeta bir deniz gibi ışığın yaladığı bilyelerin oluşturduğu dalgaların, yarı yıkık ve bakımsız üstelik mevcut pencereleri de duvarla örülmüş karanlık ama varlığını sürdürmüş bir yapının (kültürün ) içinde oluşması ölümsüzlüğün ve ölümün güncelliğini vurguluyor.
Halen devam eden sergi Spıtzer’in İstanbul’a ikinci gelişinin eseri. İlkini 4. İstanbul Bienali için oluşturduğu “ Uçan Halı “adlı enstalasyonunun ardından süre gelen “Moleküler İstanbul” yapıtı yine sanatseverleri düşündürmeye devam edecek.
Serge Spitzer, Türkiye’ye ilk kez 15 yıl önce gelmiş. 2005 yılında Rene Block’un küratörlüğünde düzenlenen Uluslararası 4. İstanbul Bienali’ne katılmış ve “Uçan Halı” projesiyle büyük ilgi görmüştü. Rumen asıllı Serge Spitzer, çağdaş sanatın önde gelen isimlerinden biri ve 1980’lerin başından beri New York’ta yaşıyor. Venedik, İstanbul, Lyon, Documenta gibi dünyanın en saygın tematik sergi ve bienallerine katılan Spitzer’in çalışmaları New York Modern Sanatlar, Brooklyn, Valencia Modern Sanatlar, Kopenhag Devlet Sanatlar, Frankfurt Modern Sanatlar Müzeleri ve Berlin Devlet Galerisi gibi saygın sanat kurumlarında yer alıyor.
Son yıllarda tarihsel ve kültürel geçmişine daha fazla sahip çıkmaya başlayan İstanbul’da büyük bir değişim ve dönüşümün yaşandığını görüyoruz... Bu değişim güncel sanat etkinlikleriyle daha da geniş topluluklara yayılmakta ve etkileşimiyle yankı uyandırmaktadır…