Birinci Dünya Savaşı’nı takip eden dönemde, Filistin topraklarında Yahudilere bir yurt yaratma amacıyla girişilen görüşmeler ve sonucunda imzalan anlaşma, ilk Arap-Yahudi anlaşması olarak tarihteki yerini aldı. Faysal-Weizman Anlaşması, kısa ömürlü olmasına rağmen, amacı ve koşulları ile bugün için bile örnek teşkil edebilecek nitelikte
Faysal-Weizmann Anlaşması, Hicaz Kralı’nın oğlu Emir Faysal ile daha sonra Dünya Siyonist Teşkilatı’nın başkanlığına gelecek olan Haim Weizmann arasında, Birinci Dünya Savaşı’ndan kaynaklanan anlaşmazlıkların çözüme kavuşturulması amacı ile toplanan 1919 Paris Barış Konferansı kapsamında, 3 Ocak 1919 tarihinde imzalandı. Filistin olarak anılan bölgede Yahudiler için bir yurt, Ortadoğu’nun büyük bölümünde de bir Arap Devleti kurulması amacıyla Arap-Yahudi işbirliğini öngören, ancak kısa ömürlü olmuş bir anlaşma oldu.
Paris Barış Konferansı, I. Dünya Savaşı sonunda barış anlaşmalarını hazırlamak amacıyla, İtilaf Devletleri arasında yapıldı. Konferansın kararlarına hakim olan beş devlet vardı: ABD, İngiltere, Fransa, Japonya ve İtalya. Fransa ve İngiltere I. Dünya Savaşı ile Almanya’yı Ortadoğu’dan uzaklaştırıp bu bölgede kendi kontrollerini sağlamışlardı.
16 Mayıs 1916’da Fransız diplomat François George-Picot ile Britanyalı Albay Mark Sykes arasında Ortadoğu ve Güneydoğu Anadolu’yu paylaşmak için gizli olarak imzalanan Sykes-Picot Anlaşması’nda, “Bir Arap şefin hükümdarlığı altında bir Arap Devleti veya Arap Devletleri Konfederasyonu” oluşturulması çağrısında bulunuluyordu. Fransızlar ile İngilizler, ayrıca “şekli önce Rusya, ardından da diğer müttefikler ve Mekke Şerifi’nin temsilcileri ile yapılacak istişareler sonrasında kararlaştırılacak bir uluslararası yönetim” oluşturulması önerisini de getirdiler.
Weizmann’la Faysal ilk kez Haziran 1918’de görüştüler. O zamanki Siyonist Komisyonu Lideri Weizmann, Faysal’la bir araya gelmek için Güney Ürdün’e gitti. Weizmann, Faysal’a, Britanya’nın himayesi altındaki bu topraklarda kimsenin haklarına saldırmadan bu bölgeyi geliştirmek amacında olduklarını belirtmişti. Görüşmeden beklenen sonuç; Faysal’la Siyonist hareket arasında Filistin’e Yahudi göçü ve yerleşimini destekleyen bir anlaşma taslağı hazırlanması idi. Bu anlaşmada iddia edildiğine göre Filistinli Arapların da istekleri ve hassasiyetleri dikkate alınacaktı.
Weizmann, Haziran 1918’deki ilk toplantılarında Faysal’a Yahudilerin kendilerine bir hükümet kurmayı değil, Britanya koruması altında yasal amaçlara saldırmadan Filistin’i kolonileştirmek ve geliştirmeyi amaçladıkları konusunda garanti verdi. Weizmann’ın Faysal’ı ikna etmek istediği nokta, bir devlet kurup Arap toprakları aleyhinde gelişme gibi bir isteklerinin olmadığıydı. Çünkü Faysal’ın Suriye bölgesinde istediği toprakları riske atacak bir durum ortaya çıkacaktı. Ayrıca Weizmann, Yahudilerin bu bölgede çalışmalarının Arap köylülerinin hayatını geliştirmeye ve Arap ekonomisine yardım edeceğini belirtmek istedi. Arap toplumunun bu şekilde bir gelişme göstermesi ileride olası bir Arap Birliği’nde Faysal’ı öne taşıyacaktı.
Yapılan görüşmeler sonucunda Şerif Hüseyin (Hüseyin bin Ali) ve oğlu Faysal, Balfour Deklarasyonu’na destek verdiler ve övgüler düzdüler. İngiltere Dışişleri Bakanı James Balfour’un 2 Kasım 1917’de yazdığı, Balfour Deklarasyonu aslında Yahudi lider Edmund de Rothshild’e gönderilen bir mektup idi. Mektupta Balfour, İngiliz Kraliçesi’nin Filistin adı verilen topraklarda bir Yahudi Devleti kurulması fikrine onay verdiğini ve bu devletin kurulması için yardım edeceğini beyan ettiğini belirtmiş, Araplarla olan ilişkilerini bozmamak için Yahudi olmayan halkın medenî ve dinsel haklarının ihlal edilmemesini de şartını koşmuştu.
Faysal-Weizmann Anlaşması’nda yer alan maddeler şu şekilde:
• Anlaşma ile her iki taraf arasındaki tüm ilişkileri iyi niyet ve anlayış çerçevesinde yürütmeyi, böylece tarafların topraklarında kendi istedikleri kurumları kurmaları sağlanmış olacak.
• Arap Devleti ile Filistin bölgesi arasındaki sınırların, Paris Barış Konferansı’nın sonrasında, iki tarafın da onay vereceği bir komisyon tarafından belirlenecek.
• Taraflar, Filistin’in anayasası ve yönetiminin oluşturulmasında 2 Kasım 1917’de imzalanan Balfour Delarasyonu’nun maddelerinin uygulanmasına özen gösterilecek.
• Yahudilerin Filistin topraklarına geniş kitleler halinde göç etmesinin teşviki ve artırılması, birbirlerine yakın yerleşmeler kurması ve tarıma elverişli topraklar verilmesiyle yerleştirilmesi için bütün gerekli önlemler alınacak. Bu önlemler alınırken Arap köylüler ve kiracı çiftçilerin hakları korunacak ve ekonomik olarak gelişmeleri için destek görecek.
• İbadet yerine getirmeyi engelleyen veya yasaklayan hiçbir kanun veya düzenleme yapılmayacak. Dinî mesleklerin ve emirlerin yerine getirilmesi seçme veya ayrımcılık yapılmadan sağlanacaktı. Politik veya sivil haklar için din sorgulanması yapılmayacak.
• Müslüman kutsal mekânları Müslümanların kontrolü altında bulundurulacak.
• Siyonist organizasyonu Filistin’e ülkenin ekonomik olanaklarını araştırmaları için uzman bir grup gönderecek ve gelişme için en uygun yöntemleri rapor edecek. Siyonist hareket, Filistin’in Arap sakinlerine ve gelecekteki Arap devletine doğal kaynaklarını çıkartmalarında ve büyüyen bir ekonomi yaratmalarında yardımcı olacak.
• Taraflar, Paris Barış Konferansı’nda karara varılan meselelere tam uyumla hareket edecekler.
• Çıkacak ihtilafların hakemlik için Britanya Hükümeti’ne başvurulacak.
Anlaşma gereğince Filistin’in sınırları şu şekilde çizildi: Kuzeyde, Sayda şehrinin güneyi civarında, Akdeniz kıyısındaki bir noktadan başlayıp, Lübnan Dağları’nın eteklerini Jisr el Karaon’a kadar takip edecek, doğuda, Hicaz Demiryolu’nun batısı yakınlarındaki bir hat Akabe Körfezi’nde son bulacak. Güneyde, sınırlar Mısır hükümeti ile yapılacak bir anlaşma ile belirlenecek. Batısında ise Akdeniz ile çevrili olacak.
Çizilecek sınırların detayları veyahut söz konusu detaylar üzerindeki gerekli değişiklikler, içinde Yahudilerin de temsil edileceği özel bir komisyon tarafından kararlaştırılacak.
Anlaşmanın imzalanmasından iki hafta önce Faysal, anlaşmanın Arap kamuoyunda hazmı için gereken sosyal, siyasi ve akli zemini sağlamak için şu demeci verdi:
“Sami ailesinin iki ana kolu olan Araplar ile Yahudiler birbirlerini anlıyorlar. Kendi kaderini tayin etme ve millet olma ilkelerinin rehberliğinde yürütülecek olan barış konferansında gerçekleştirilecek fikir teatisinin sonucunda, her iki milletin de amaçlarının gerçekleştirilmesi yolunda kesin bir ilerleme kaydedeceğini umuyorum. Araplar Siyonist Yahudileri kıskanmıyorlar ve onlara karşı adaletli bir şekilde davranmaya niyetliler ve Siyonist Yahudiler de kendi bölgelerinde adil bir şekilde davranılmasını sağlama niyetleri konusunda Arap milliyetçilerine güvence vermişlerdir. Türklerin Filistin’de çevirdiği entrikalar Yahudi yerleşimciler ile yerel halk arasında kıskançlığa neden olmuştu, ancak Araplar ile Yahudilerin amaçlarına dair karşılıklı anlayış kısa sürede, bu eski şüphelerin son izlerinin de yok olmasını sağlayacaktır. Nitekim son iki yıl içinde Arapların gerek Suriye’de gerekse diğer yerlerde elde ettiği askeri başarıların t
Görüşülen konulara daha sonra, Faysal tarafından Amerikan Siyonist Teşkilatı’nın Başkanı Felix Frankfurter’e gönderilen 3 Mart 1919 tarihli bir mektupta da kapsamlı şekilde değiniliyordu:
“Biz Araplar, özellikle de eğitimli olanlarımız, Siyonist harekete karşı büyük bir sempati beslemekteyiz. Paris’teki heyetimiz dün Siyonist hareket tarafından barış konferansına sunulan önerilere tümüyle aşinadır ve bunları ılımlı ve uygun öneriler olarak değerlendirmekteyiz.”
Faysal öneriyi kabulünü İngilizlerin savaş öncesinde Araplara verdikleri sözleri tutma şartına bağlamıştı. Daktilo ile yazılan belgeye el yazısı ile şu ibareyi eklemişti:
“Arapların, Büyük Britanya Hükümeti’nin Dışişleri Bakanlığı’na hitaben şahsım tarafından kaleme alınan 4 Ocak 1919 tarihli [gelecek] Müzekkere’de talep edildiği şekli ile bağımsızlıklarını elde etmeleri koşulu ile yukarıdaki maddelere mutabık olduğumu kabul ederim. Ancak [taleplerimiz konusunda] en küçük bir değişiklik yapılması veya [bu taleplerden] sapma olması durumunda, mevcut anlaşma fesh olmuş ve hükümsüz veya geçersiz kabul edilecek ve şahsım anlaşmadaki hiçbir sözü yerine getirmekle yükümlü olmayacak ve hiçbir şekilde sorumlu tutulamayacaktır.”
Emir Faysal’ın El Kıble Gazetesi’nde 23 Mart 1918’de yayımlanan makalesinden bir bölüm:
“… Batı Filistin’in kaynakları hâlâ bakir toprak ve göçmen Yahudiler tarafından geliştirilecektir. Şu ana kadarki en inanılmaz gerçeklerden biri Filistinlilerin bu toprakları terk edip her yönde açık denizlere gitmiş olmalarıdır. Ataları 1000 yıldır yaşıyor olmasına rağmen yerli toprakları onları burada tutamadı.
Aynı zamanda Filistin’e Rusya, Almanya, Avusturya, İspanya ve Amerika’dan akın eden Yahudileri gördük. Derin düşünce gücüne sahip olanları hedeflerin nedeni terk edemedi. Göçmenler bu ülkenin kendi çocukları için olduğunu, bütün farklılıkları için sevilen ve kutsal bir ev olduğunu biliyorlardı. Bu sürgündekilerin kendi yuvalarına dönmeleri kendileriyle birlikte tarlalarda, fabrikalarda, ticarette, emek ve uğraşla ilgili her alanda çalışan kardeşleri için fiziksel ve ruhsal bir deney okulunun gelişmesine yardım edecektir.”
Faysal – Weizmann Anlaşması birkaç ay yürürlükte kaldı. Paris Barış Konferansı sonucunda Faysal’ın kurulmasını beklediği Büyük Arap Cumhuriyeti kurulmadı çünkü bu devlet sınırları içinde kalacak olan bölgeler I. Dünya Savaşı sırasında İngiltere ve Fransa arasında yapılan gizli paylaşım anlaşması ile (Sykes – Picot Anlaşması) ile çoktan dağıtılmıştı. Faysal bu paylaşımın ardından Siyonist organizasyon ile işbirliği konusundaki tereddütlerini dile getirmiş ve anlaşmanın maddelerinin yerine getirilmediğini belirtip, Suriye elinden alınıp kendisine Irak Krallığı verildikten sonra kendisinin de anlaşma şartlarını yerine getirmek zorunda olmadığını belirtmişti.
Bu anlaşma ile Faysal Arap halkı adına ilk Yahudi-Arap anlaşmasına imza atmıştı. Anlaşma, Yahudilerin dost bir çevre içinde yaşamalarına yardım edecekti. Ayrıca, anlaşmada geçen bağımsız Arap devletlerinin oluşmasından sonra herhangi bir Arap birliği meselesinde Faysal’ı başarılı bir diplomat olarak liderlik konusunda öne taşıma niteliğine sahipti.